Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İftar yemeği tatsızlıkları

İftar yemeği tatsızlıkları
 

Kepez Meydanı.

Araştırma Hastanesiyle Anfi Tiyatro arası.

Herkesin bildiği, Kepez’in harman yeri.

Dörder kişilik altışar kişilik masalar.

Yemekler üç koldan dağıtılıyor.

Giriyorsunuz sıraya, yemeğinizi alıyorsunuz. İşte o zaman yer bulma telaşı başlıyor.

Bir masaya oturmak istiyorsunuz, tek başına oturan kişi “gelecekler var abi” diyerek bağlıyor işi.

Ses etmiyorsunuz. “Aaaa gelin bir boş masa var.” Tam oturacaksınız. “biz tuttuk masayı. Bu masa dolu.” Masa boş işte! Hanımefendi, birileri gelecek diye rezervasyon yaptırmış.

Baştan aşağı yanlış.

Önce masa tutuluyor. Sonra yemek alınıyor. Alınmıyo, evden gelecekler bekleniyor. Vatandaşta ayakta bekliyor.

Kardeşim, sıraya gir, yemeğini al. Boş bir masaya otur.

Olmazzzz.

Önce masayı tutacaksın. Elinde yemek tabioltu ile vatandaş ayakta kalacak. Elinde yemekle turlayıp duracaksın. Boş masa var amma, oturmaya izin vermiyorlar.

Bu yaşananlarda belediye çalışanlarının bir suçu yok. Orada çalışanlar bu konularda birilerine sözde söyleyemezler.

Oraya gelenler halledecek bu işleri.

Bazı kuralları toplum kendisi koyacak.

İhtiyar bir adam ayakta beklerken, on yaşındaki çocuğu oturtmayacaksın kardeşim.

Suç vatandaşın anlayış kabiliyetinde.

Büyük küçük ilişkileri, ahlaki kurallar içinde olacak.

Ya da iftar yemeklerine niye katılıyoruz?

Hem oraya, iftar yerine biz niye geldik?

“Ayrı ayrı masalarda oturup yemek yemeğe mi?

İftar masalarında her akşam, farklı kişiler otursa kaynaşsalar olmaz mı?

Kimseyle selamlaşma, konuşma ye iç. Çek git.

Masaların arasında gezdim, bunları gözledim.

Bir öğrenci velisi beni tanıdı da, oturacak bir yer buldum/ bulduk.

*

Oturdum masaya.

Karşımdaki masada, oruçla, ramazanla hiçbir şeyle alakası olmayan iki genç yediler içtiler. Birisi birde ayaklarını diğer sandalyeye uzattı. Birde sigara yaktı. Ben sağlık nedeniyle oruç tutmadığım halde, gıcık oldum gençlerin hareketlerine. Birde masaya oturmak isteyenlere, ”bu masa dolu” diyerek yalan atıp ukalaca tavırlarla sırıtmaları beterin beteriydi.

Genç masadan ayrıldı. Hemen ardından, bir grup gelip masaya oturdu. Terbiyesiz, geldi geriye oturanları kaldırmak istedi. Masaya oturanlar gence, taviz vermediler. Gençte gitti.

*

Bazı bayanların azıcık düşüncesi olsa iftar yemeğinin verildiği yere, askılı bir giysiyle ve kısa şortla gelmemeleri gerekir. Plaja gitmiyorsun kardeşim. Dini bir şartı yerine getirmek için oradasın.  İftar yemeğine gidiyorsun, azıcık dikkatli ol. Kimse sana bir şey demiyor. Dese bile “Sana ne!” diye bir cevapla karşılaşacağını biliyor herkes.

Nasrettin Hoca’nın fıkrası bibi, ”bana ne, sana ne” bir anlayışla yanlışlar yapıyoruz.

Her şey kuralına göre olmalı.

*

Dört kişilik masaya, dört şişe su konuluyor. İki kişi suları paylaşıyor. Diğer kişilere su kalmıyor. Hani nerede paylaşım? Hani nerede, birbirimize ikramda bulunma anlayışı. Hani veren elin üstünlüğü…

Kanaatkâr olma anlayışı niye bu kadar körelmiş?

Nedir bu açgözlülük?

*

Birde açgözlü aç olmayan açların, bir taktiğini anlatayım size.

Dört kişilik bir masayı tutuyorlar. Sıraya girip dört kişilik yemek alıyorlar. Yemekleri masaya koyuyorlar. İkisinin başına oturuyorlar. Soran olursa, “yemeklerin sahibi gelecek” diyorlar. İftar başlayınca, önlerindeki yemekleri yiyorlar. Açgözlü olduklarından, diğer yemekleri de çaktırmadan, boş tabilotlarla değiştiriyorlar. Böylece iki kişilik yemek yemiş oluyorlar. Birde uyanık geçiniyorlar.

Ne güzel ramazan!

*

Daha iftara vakit var.

Adam yemek sırasında kuyrukta, elinde sigara beklemekte. Tüttürüyor adam. Edep yahu edep.

Birazcık saygı.

Yemek dağıtanlardan da sigara içenler var.

Azıcık görev sorumluluğu.

Azıcık sabır.

*

Daha çok şey varda.

Ben görsem de, görmedim diyeceğim.

Bütün bu olumsuzluklar düzeltecek olan toplumu oluşturan insanlardır.

Toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmede eksikliklerimiz ve zafiyetlerimiz var.

Midemiz mi aç?

Gönlümüz mü aç?

Bilemiyorum.

Bir hırs var içimizde.

Hep bizim olsun masalar…

Hep bizim olsun yemekler…

Suların hepsini biz içelim…

Sen kim oluyorsun kardeşim!

*

Ben, elimde yemek tabilotu ile dolaşırken meydanda, yanından geçtiğim boş sandalyesi olan bir masadan, birisinin beni “buyur etmesini” sabırla bekleyeceğim.

Beklerimde.

Biraz zor.

Bekleyen derviş…

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..