Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '07

 
Kategori
Felsefe
 

İğne...

İğne...
 

Erkin Koray’ ın ritimleri gibi hayat… Tezene, tıkır tıkır vuruyor tellere. Hızla giren ritmin arasında, sandıktan çıkan eski bir hayat gibi, kıvrıla kıvrıla süzülüyor ney’in sesi. Mesnevi’nin bentlerinde, yanlış bir portrede dolaşan, girilmemesi gereken yerde üfleyen bir neyzene dönüyorum. Sandığa, gerisingeri girmiyor hayat. Sandığın kapağı açıksız. Ana rahminden dışarı çıkmak, güvercinleri salıvermeye benzemiyor.

‘Dinle ney’den kim hikâyet etmede, ayrılıklardan şikayet etmede’

Ben ne zaman ney çalsam, şaşırıyorum. Sonra, işerken çıkan şırıltıların duyulması gibi utanıyorum. Çünkü, ney çalmayı bilmeyen bir neyzenim ben. Ney’in sesinin anlattığı hikayeleri dinliyorum. Akgölün kenarındaki sazlıklardan koparılmış bir ney kamışı gibi, hayatla pişmiş sevda hikayeleri mırıldanıyorum. Şunu biliyorum çünkü, aşkın od’unda yanmamış her hayat çiğdir biraz. Mecnun, yırtık hırkalarda değil yanık kalplerde yaşar.

İşte bu yüzden bebeğim, çıkardım artık melamet hırkasını. Artık Mecnun sen, Leyla benim. Cesaretin, korkmamak demek değil, korka korka yürümeye devem etmek olduğunu öğrendim. Öğrendim, hayatın küllerden doğduğunu. Öğrendim küllerin, yanan ömürlerin tortusu olduğunu. Tortuların; sen, ben, biz, siz… olduğunu. Senin, benim, bizim, sizin, hayatın ta kendisi olduğunu. Yanan canların da biz olduğunu, yakan canların da biz olduğunu. Her şeyin bizde başladığını ve bizde bittiğini. Ve artık kimin Leyla, kimin Mecnun olduğunun değeri kalmadığını.

Sevda, acıtan bir iğne gibi girer vücuda, hayatı enjekte edip çıkar…

 
Toplam blog
: 153
: 1481
Kayıt tarihi
: 16.09.06
 
 

Tıka basa dolu bir adam değilim. Balığı gördüysem derine inerim. Uzun süre gölgede kalamam. Okuru..