Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '10

 
Kategori
Futbol
 

İğne ile çuvaldızı batırma sanatı

İğne ile çuvaldızı batırma sanatı
 

Mart ayının omuzlarına taşıyamayacağı kadar ağır yük yüklemişler vakti zamanında Atalarımız; ‘dert ayı’ sıfatını yakıştırarak. Oysa Şubat dert ayımız oldu bizim. Bu ay içersinde çıktığımız 7 resmi müsabakadan yalnızca birini kazanabilmişiz. O da Ziraat Türkiye Kupasında mabedimizdeki 3-0’lık Bursaspor maçı. Gerisi hep zarar ziyan olarak geçti şanlı tarihimize. Tabiri caizse Şubat, Mart’ı erken yaşattı bize. Sizlerden ayrı kaldığım şu iki hafta içinde bakıyorum da; resmen seriye bağlamışız puan kayıplarını. Önce Düşler Sahnesinde Lille’e konuk olduk. Maçın başında yediğimiz gole 3 dakika sonra Vederson’un fantastik golüyle cevap verdik. Birkaç dakika sonra zaten sakat sakat oynayan Lugano’nun oyuna devam edemeyişi aslında habercisi gibiydi bazı şeylerin. Yerine giren Deniz’in rakibe yaptığı asist ve Guiza’nın kaçırdığı net fırsatların faturası tasvip edemeyeceğim şekilde ödenecekti illa ki kendilerini müşteri yerine koyanlarca. Tahsilat günü hafta başındaki Bursaspor ile ligde oynayacağımız maç seçilmişti. Maça olumlu futbol sergileyerek başlamamız ve peşi sıra gelen gollerimizle güçlü Bursaspor önünde 2-0’ı yakalamamız beklenen tahsilatı bir başka maça ertelemiş gibiydi. Rakibin ilk yarıda bulduğu gol fazla umurumuza bile gelmemişti. Bu maçın bende önemli bir yeri vardı; uzunca bir sürenin ardından tekrar mabedimde tribünümdeki yerimi almıştım nihayet. Devre arasında can dostlarla birlikte resim çektirip hasret giderdik ikinci 45 dakikada yaşanacaklardan habersiz. Hakemin santra düdüğüyle birlikte Guiza’nın meşhur gol kaçırmalarının ardından ibre sinsice rakibe doğru dönüş yaptı. Bursaspor oyunun kontrolünü ele geçirince müşteri zihniyetinde olanların kurbanları da belli oldu; akıl almaz goller kaçıran Daniel Guiza… Müşteriler oyundan çıkarken Guiza’yı ıslıklayıp yuhaladıklarını sanıyorlardı belki, oysa ki yuhalanan ve ıslıklanan Guiza değil, kutsal çubuklumuzdu. Bunu kanıtlamak da kendimize müşteri yerine, sar-laci sevdalıları yakıştırmasını yapan bizlere düşerdi. Öyle de oldu. 2-0’dan 2-3 yitirilen maçtan sonra Guiza’ya destek kampanyaları başlattık gerek yazıştığımız internet ortamında, gerekse Lille rövanş maçı öncesinde Samandıra’ya gerçekleştirdiğimiz destek ziyaretlerimizle. Guiza’nın müşterilerce akıtılan göz yaşlarını mendillerimizle sildik desem teşbihte hata yapmamış olurum hani. Rövanşta her şey istediğimiz gibiydi. Müşterileri bile ikna etmiştik Guiza’ya destek konusunda. Sergilenen pozitif futbol ve Guiza’nın iyi niyetli çabaları Lille’in başını döndürmese de golümüzün sinyalini veriyordu. Dakikalar 35’i fısıldarken Emre’de bize turu getirmeye yetecek olan golümüzü fısıldadı Lille kalesine. Kurtarılmayacak golleri çıkartan Volkan, rakibin bir ölü top organizasyonunda golü kalemizde gördüğünde dakikalar 85’i gösteriyordu. Bu gol bizden bir buçuk saat önce Düşler Sahnesi’nden inen ezeli rakibimiz Galatasaray’a eşlik edeceğimiz anlamına geliyordu. Pazar günü belalımız olan İstanbul Büyükşehir Belediye ile basiretimizin bağlandığı Olimpiyat Stadı’nın çimlere çok uzak tribünlerini doldururken aklımızdan geçen tek şeydi şampiyonluk. Tabi bu isteğimizin gerçeğe dönüşmesi için yalnızca aklımızdan değil, oyuncularımızın kramponlarından da geçmesi gerekliydi. İlk golü yediğimizden hemen sonra müşteriler kurbanlarını çifter çifter kesmeye başladılar bu sefer, Deniz ve Bilica… Meşin yuvarlağı ayaklarına her aldıklarında yuhalandılar, ıslıklandılar… Devre biterken Deniz’in attığı gol, onu ıslıklayanlara verilebilecek en güzel cevap olacaktı, Fırat Aydınus ve saz arkadaşlarının ofsayt bayrağına takılmasaydı tabi. Bu bayrağın maçın skoruna direkt etki edecek hakem hatalarının başını çekeceğini nereden bilebilirdik ki? İkinci yarıda Guiza’nın gole giderken Ekrem tarafından yaka paça indirilmesi yalnızca sararmasını sağlamıştı Ekrem’in. Oysa ki futbol tabiatında bu faulün cezası kırmızı karttı, gerekçesiyse; gole giden adamın düşürülmesiydi. Alex’in bir ara pası hakemin topuğundan sekip, rakibi kontratağa çıkarması, ardından Alex’in rakibine sırf kontratak yemeyelim diye yapmak zorunda kaldığı faulden sonra hakeme olan isyanı göreceği abuk sabuk kırmızı kartın pimini çekecekti. Aradan birkaç dakika ya geçti ya geçmemişti ki o pim çekildi ve Alex rakibine yapmış olduğu hareketin ardından tartışmalı kırmızı kartla ihraç edildi oyundan. Rakibin ofsayttan attığı ikinci gol ise ‘yok artık bir takımın hakları bu kadar da gasp edilmez ki’ dedirtecek cinstendi. Fırat Aydınus’a bu kadar iğneyi batırmışken çuvaldızlarımızı elimize almamız gerektiğinin kanısındayım. Sen büyük Fenerbahçe’ysen eğer, 9 eksiği olan bir takım karşısında adına yakışır bir oyun sergileyeceksin. Şuna inan ki biz ne olursan ol asla yarı yolda bırakmayız seni… Yenilmen tabi ki üzer bizleri ama yenilirken bile sırılsıklam olmalı o forma….
 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..