Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '09

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

İğneada'daki korunan alanlar

İğneada'daki korunan alanlar
 

ERİKLİGÖL - Fotoğraf: Kubilay Özyalçın


Ülkemizde korunan alanlardaki turizm planlama stratejileri yöre halkının katılımı tam olarak sağlanamadığından 1 – 2 istisna dışında pek başarılı olamamıştır. Bunun en yeni örneklerinden bir tanesi de İğneada’da uygulanan GEF – II Projesidir. Projenin hedeflerinin neler olduğunun yöre insanlarına anlaşılabilir şekilde izah edilememiş olması ve proje elemanlarının söz konusu projenin vizyonu ve misyonu açısından yeterli donanıma sahip olamamaları neticesinde de halkın kafasındaki sorular tatmin edici cevabı bulamamıştır.

2007 yılında sona eren projeden sonra gerek yerel yöneticiler ve gerekse halkın edindiği sonuç

“Proje bitti bize yasakları kaldı” şeklindedir.

İğneada’da duvarlarda gördüğüm “GEF’E HAYIR” sloganıyla Antalya’da köprü ayaklarındaki “HER KÖY BİR KÖY OLALIM MİLLİ PARKLARI KOVALIM” sloganındaki tepkinin her iki yöre insanının ruh haliyle tamamen örtüşmesi de projenin uygulanma sürecinde halka açık ve anlaşılabilir şekilde anlatılamadığını, ama anlatılmasının gerekliliğini ve halkın katılımının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

İğneada’nın Ekoturizm açısından geç kalınmış bir pozisyonda olduğu gözlemlenmekteyse de kanımca iyi hazırlanacak bir yönetim planıyla bu dezavantaj, avantaja dönüştürülebilir.

İşte bu noktada da eğitimin önemi bir defa daha karşımıza çıkmaktadır.

Yörede uygulanması planlanan “Ekoturizm” aktivitelerinde görev alacak kişilerin alacağı eğitimin, korunan alanların taşıma kapasitesinin, ilgi gruplarının beklentilerinin ve turizm stratejilerinin iyi tespit edilmesinin; amaçlanan sonuçlara varılmasında çok önemli bir misyonu üstleneceği kanısındayım. Bu konularda verilecek eğitimin içeriği ne kadar yalınlaştırılmış bilgilerden ve çok fazla teknik terim içermeyen söylemlerden olursa o kadar faydalı olacaktır.

Yukarıda da belirttiğim gibi bu tür eğitimlerde kullanılacak basılı ve görsel materyaller çok fazla detay içermemeli kolay anlaşılır olmalı, eğitimlerde yapılacak sunumlar ise kesinlikle fazla teorik olmamalıdır. Grup çalışmaları çok faydalı olacaktır. Zamanın az, programın çok yoğun tutulması arazi çalışmalarını kısıtlayabilir ve bazı olumsuzluklar yaratabilir. Bu yüzden her iki aktiviteyi de çok iyi dengelemek gerekmektedir

Bu tür eğitimlerde görev alacak yerli veya yabancı eğiticilerin kendi ülkelerindeki ve dünyadaki uygulamalardan edinmiş oldukları bilgi ve deneyimlerini katılımcılara aktarmalarının çok büyük fayda ve öneme sahip olacağı yadsınamaz. Bu örnek uygulamalarda edinilen tecrübeler katılan alan temsilcilerine kendi alanlarında yapacakları çalışmalarda önemli bir başvuru kaynağı oluşturacaktır.

Bu güne kadar davet edilip katılma fırsatı bulduğum bu çeşit eğitim seminerlerinin hemen hepsinde Nesiniz? Vizyonunuz ne olmalı? Misyonunuz ne? Gibi konularda fazla hayal kurmadan ve acele etmeden ayakların yere sağlam ve gerçekçi bir bakış açısıyla basılması gerektiği mesajını aldığımı belirtmeliyim.

Korunan alanlarda uygulanacak olan turizm aktivitelerinin çok dikkatli olarak planlanması, “ille de 1 numara olmalıyım” hatasına düşülmemesi, alanın taşıma kapasitesine saygılı olunmasının yanında, ziyaretçi yönetiminin iyi planlanmış olması gerçeğinin her zaman göz önünde tutulmasının önemi hep öne çıkmıştır.

Bu tür eğitimlerde konu herhangi bir sahanın üzerinde yoğunlaşabilir. Ve konu git gide o alanın sorunlarına ya da özelliklerine odaklanabilir. Bu tür eğitimlerdeki “Eksik unsurlar” olarak belirtileceklerin başında her alanın kendine özgü özelliklerinin olmasının katılma fırsatı bulduğum seminerler esnasında şahsen yapmaya çalıştığım beyin egzersizlerinde bazı handikaplara, ya da açmazlara düşmeme sebep olduğunu söyleyebilirim. Sonuç olarak bu tür eğitimlerde pilot sahaların seçilmesi bazı sakıncalar doğurabilir. Şayet seçilmesi gerekiyorsa da sadece o saha üzerinde odaklanmaktan kaçınılmalı ve başka alanlar da özelliklerine göre değerlendirmeye alınmalıdır. Bu tür çalışmalara teorik eğitimlerin yanında başarılı olan alan uygulamalarındaki örneklerin incelenmesi ve arazi çalışmalarının katkıları büyük olacaktır.

“Sürdürülebilir Turizm Kalkınma Stratejisi’nin başarılı olması için başka ne tür deneyimlere ihtiyacımız var?” Şeklindeki bir soruya da; yukarıda da belirttiğim gibi sürdürülebilir turizm kalkınma stratejisinde başarının yakalandığı alanlardaki uygulamaların neler olduğunun gözlemleneceği, bilgi ve tecrübe paylaşımı doğrultusunda alan yöneticilerinin görüş – düşünce ve deneyimlerinin pekiştirileceği saha ve uygulama alanları ağırlıklı geziler düzenlenmelidir.

Doğa turizminin son yıllarda çok büyük gelişim göstermesi neticesinde çevrecilerin ve doğa korumacılarının işinin ne kadar zor olduğu meydana çıkmaktadır.

Korunan alanları iyi kontrol edemezseniz; en tehlikeli unsur olarak yine bu tür turizmi (ekoturizmi) gösterebilirsiniz.

Doğal alanları yasalarla korumaya çalışabilirsiniz ama internetin yaygın olarak kullanılması, resim, broşür, harita, yürüyüş yolları rota planlarının hemen hemen her alan için artık her yerde bulunabilir olması ve günübirlik ya da birkaç gece konaklamalı turların artması karşısında bu işin ne kadar tehlike arzetmeye başladığı gözlemlenmektedir.

Bu koruma kaygılarımın altında yatan esas gerçek ise; (İğneada’dan örnek vermek gerekirse) yöreyi pek bilmeyen kulaktan dolma bilgilerle bu işi yapmaya çalışan, yanına “alan kılavuzu” alma gereğini duymayan tur operatörleri ya da rehberlerin sadece ticari hedeflerini gerçekleştirmek için yaptıkları aktivitelerdir.

Peki, hareket noktamız ne olmalı? Bu gün neredeyiz? 10 yıl, 20 yıl sonra ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalacağız? Gibi sorularla karşılaştığımızda hazırlıklı olmak zorundayız. Bu gibi kriterleri de iyi tespit edip daha bu günden bazı tedbirleri almak zorunda olduğumuz gerçeği ile karşı karşıyayız.

Zaten uzmanlar da “Biyolojik çeşitliliğin korunmasını, doğal – kültürel kaynakların yerel halka yarar sağlayacak şekilde ve sürdürülebilir kullanımı için katılımcı yaklaşıma dayalı bir yönetim biliminin oluşturulmasını” söylüyorlar. Yani bu söylemi daha da sadeleştirirsek Ekoturizme bakış açımızı; “kullandıkça korumak, korudukça kullanmak” olarak belirlememiz gerekiyor.

Korunan alanlardaki taşıma kapasitesinin çok iyi hesaplanması ve kesinlikle uyulması en önemli sorundur ama aslında tam olarak da tutturulamayabilir. İşte o zaman bunu o bölgenin ekolojik özelliklerine göre tespit etmek gerekiyor. Ama yönetim planına taşıma kapasitesi ve değişim sınırlarını gösteren rakamları muhakkak koymanız gerekiyor.

Her iki kavramda yeni taşıma kapasitesi ve değişim sınırları arasında seçim yapmak gerekiyor. (sizin hangisi işinize geliyorsa, yani hangisi daha akıllıca olursa onu seçmeniz gerekiyor.)

Sunduğunuz ürün (otel – pansiyon - kahvaltı – yemek - yürüyüş yolu - kuş gözlem etkinliği- foto safari – bisiklet turları ve rehberlik) gibi komple bir hizmet ancak tur operatörleri ve alan kılavuzları tarafından gerçekleştirilebilirse daha etkin bir uygulama şansı yakalanmış olur.

Yöre turizmi ile ilgili olarak gerek bireysel ve gerekse yerel STK’lar olarak yapılacak çalışmalarda hiçbir zaman ”Hemen bir şeyler yapmalıyız. Acele de etmeliyiz. Bir an önce hedeflediklerimizi yakalamalıyız” psikozu içinde olunmamalıdır.

“Turizm destinasyonu” yaratmak bütünüyle sizin elinizde olmayan, kontrolünü tam olarak yapamayacağınız bir durumdur. Tanıtım ve sağlanacak ilgi için atılacak adımlar çok önemlidir. Korunan alanlar ile ilgili elinizde çok somut kaynaklar yoksa bilgi olarak ilgili donanımı sağlamamışsanız ciddi sorunlar yaşayabilirsiniz. İşte burada “yalap şalap bir şeyler yapmaya çalışmak” yerine gerçekçi bir tanıtım stratejisi geliştirmenizin gereği öne çıkmaktadır.

Stratejinizi geliştirirken yerel kaynakları ve yerel gerçekleri daima öne çıkararak ilgi gruplarının tamamını da projeye dâhil ederek katılımcı yaklaşımı sağlayabilirseniz; işte o zaman bu temelin üzerine o yöre ile ilgili olarak yapmak istediklerinizi daha kolay oturtabilirsiniz.

İşte bu bilgiler ışığındaki çalışmalarınız için çıkaracağınız yol haritanızda önemli noktalarınızın neler olduğunu tespit ederseniz yolun sonunda sizi başarının beklediğini görürsünüz.

Çok fazla hayal kurmadan, vazgeçilmez olduğunuzu düşünmeden ve ayaklarınızı yere sağlam basarak başarıyı yakalamak gerektiği gerçeğini her zaman göz önünde tutmak gerekiyor.

İğneada sahip olduğu ekosistemler birliği ve doğal zenginlikleri ile gelecek yıllarda çok önemli bir destinasyon merkezi olacaktır. Ancak sahip olduğu doğal zenginlikleri de “Doğanın çok kırılgan olduğu” gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilmeden daha bu günden çok dikkatli olarak yönetim planı hazırlanmalı, izlenmeli ve korunmalıdır. Henüz vakit varken ya da çok geç olmadan. Zira planlama yapmadan yola çıkanlar başarısızlığı planlarlar.

Orhan UYANIK

 
Toplam blog
: 4
: 1511
Kayıt tarihi
: 07.02.07
 
 

1953 İğneada doğumluyum. A.İ.T.İ. Akademisinden mezun olduğum gün bulduğum ilk otobüse atlayarak yin..