Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

İhaleler nasıl kotarılır?

Sevgili Arkadaşlar şu yanımdaki beze yazılmış olduğu gibi bu dersimizde: İHALELER Nasıl Alınır konusunu işleyeceğiz. Sizin ilginizi çekmesi ve uyuklamamanız için, içinde yer yer gülmece de bulunacağından dersimizin bu ilk konusuna İHALELER NASIL KOTARILIR adını da verebiliriz.

Bezdeki bu yazının yeşil rengi de Nevruz Bayramı'ndan sonra hızla gelmeye başlayan baharın özelliklerine uygun düşmüş. Bir kaç da erik çiçeği kondurulabilirdi yazının çevresine. Gönül ister ki Nevruz ile birlikte karşılıklı olarak birbirimize o güzelim kır çiçeklerinden sunabilsek. Bulgaristan'da mart ayı boyunca kırmızı beyaz renkli el işleri, güller, boyun bağları sunuluyor karşılıklı olarak. Bu konudaki küçük çaplı alış verişler az da olsa bir canlılık katıyor hayata; yoldan geçenlere bile kırmızı beyaz nice hediyeler veriliyor. Güler yüzlü olmak, karşılıklı olarak hediyeleşmek bir gelenekmiş Bulgaristan'da. Küsler barışır, ev ziyaretleri artar, erkekler bir ay boyunca çocuklarına bakar, hayat daha bir canlanırmış.

Baharın muştucusu olan Nevruz, çocukluğumda ''Hıdırellez geldi'' denilerek birlikte kutlanırdı. İki hafta boyunca ovaya doğru akın akın gider gelirdik. Yalnızca kadınlar, çocuklar ile işsiz gençlerin katıldığı bu güzel güneşli günlerde yerlere serilen ''savan''lar üzerinde oturulur, ''sofra bezi'' çevresinde de öğle yemeği orada yenirdi. Çimenler üzerinde, dereciklerde koşarak nice oyunlar oynar; ''yoğurt çiçekleri'' ile ''gelincikler'' toplardık. Ovada yeni yeni çıkmaya başlayan ''reyhan'', ''yarpız'', ''madımak'' toplanır, evdem getirilmiş olan yemeklere ya da orada yoğrulan köfteler ile kısırlara katık yapılırdı. Pamuk şeker, leblebi, çekirdek ile simit satıcıları biz çocukların uğrak yerleri idi. O günlerde ortaya çıkan ''ayıcı'' da elindeki ''def'' ile ayısını oynatarak para kazanmaya çalışırdı.

Geleneklerimiz arasında önemli bir yeri olan NEVRUZ bizde ne yazık ki içerisine bulandırılmış bir siyaset de eklenerek ''resmi olarak'' bir gün içerisinde bitiyor. İnanıyorum ki çoğu beldeler ile köylerde o güzel Nevruz günleri yine temiz elbiseler giyilerek; kuzuların sesleri arasında kutlanmaktadır. Belki yine çocuklar ''birdir bir'', ''çelik çomak'' ya da ''kale'' oynar; ellerindeki ''çömçe gelin'' ile ev ev dolaşarak ''yağ satarım bal satarım'' tekerlemesi eşliğinde hiç yorulmadan dolaşmaktadırlar.

Bizde ''göstermelik olarak'' bir gün içerisinde başlayıp bitirilmiş olsa bile NEVRUZ AŞKI yayınlarında gördüğüm kadarı ile dost ve kardeş Azerbaycan'da hiç bitmemiş. Novruz Bayram mübarek ya da Bayramınız mübarek denilerek kutlanan bahar bayramı köylerde kentlerde büyük bir coşku ile kutlanıyor. Geçenler ilk olarak duyduğum: Göyden mehebbet yağar Bayram akşamlarında... Kış döner bahar olur, türküsünün vurgularına hayran kaldım. Azerbaycan'daki Novruz etkinlikleri nice mahnılar(türküler), maniler, sohbetler, eski ''Novruz'' günleri bağlamımda dillerden düşmüyor. Bizde ise o güzelin Nevruz kutlamaları çok resmi ve yapmacık bir biçimde; olağan üstü tedbirler de alınarak başlayıp bitiyor. Çok şükür siyaset bayramlarımıza seyranlarımıza da girdi ya artık demokrasi yolunda kolumuzu Düvel-i Muazzama dahil, kimsecikler bükemez.

Sevgili Arkadaşlar hepimizi ilgilendiren bu kısacık girişten sonra şimdi gelelim konumuza. Bakıyorum da ders dışı konular da ilginizi çekiyor; sınavda da sorulamayacak olması ne kadar da işinize geliyor değil mi? Şunu da belirteyim: Eğlence, oyun, tarih, kültür, eğitim ve sohbet içerikli yayınları hiç kaçırmam. Mesleğim gereğince gördüklerimize dayalı olarak kendimce açıklamaya ve yorumlamaya çalışacağım İHALELER konusundaki görsellikler yanında, olayın içermekte olduğu süreçte yaşanan bazı dramatik gelişmeler de çok önemli.

Bu açıdan İHALELER'deki kılıfına uydurma, katılım, kanunların boşluğunu bulmak, öyküleme ve başımızdan geçenler kadar görselliğe dayalı anlatımlara da yer vereceğiz. Yoksa bu gibi çok soyut olayların anlaşılması kadar anlatılabilmesi de kolay olmaz. Canlı tanıkların ifadelerine göre işleyeceğiz konumuzu. İkinci dersimizde ise her bir ihalenin arkasındaki siyasi güçler ile birlikte kayıt dışı paraların nasıl dolaştığını anlatacağım. Çok soyut olduğu kadar uygulanabilirlikleri sık sık ihlâl olunan ŞEFFAFLIK ile ADALET adına yapılan nice istismarlara da gağlı olarak ortaya çıkan yeni türedi zenginleri de ele alacağız. Bu gibi durumları siz de büyükleriniz de görüyorsunuz; belki yeri geldiğinde neden, niçin, nasıl olur gibi sorular ile kendinize göre bazı açıklamalar yapmaya çalışıyorsunuzdur.

Ek bir saptama: Yeryüzünde ADALET hiç bir zaman egemen olmamıştır; olamaz da. Biz daha çok ŞEFFAF OLMAK konusunda yoğunlaşacağız. MİLLET'in iliklerini bile sömürmeye azmetmiş olan nice ihale teşkilatlanmasının hiç kimseye yüzü yoktur. Onların para kazanmak için her yolu mübah, ker emekçiyi soyulacak bir kaz olarak görürler. Onların sözlüğünde: Sevgi, saygı, emeğin kutsallığı, ustaya saygı, adalet, din kardeşliği, acımak, insaf, tuz ekmek, ahde vefa gibi bizi birbirimize bağlayan değerler bulunmaz. Yaşanan nice akıl almaz dolaplar yüzünden Batı'da ''dehşet engiz olaylar'' adı ile dosyalanmakta olan bizdek İHALE SÜREÇLERİ ile İHALE ÖRGÜTLENMELERİ yüzünden turabına yüz sürülmekte olunan AB kapılarına bile artık dayanmamız mümkün olamamaktadır. Yeri gelmişken belirteyim ki adalet mülkün temelidir, sözüne de pek inanmam ben. Çünkü bu gözel sözün uygulamalarda ne kadar saptırılmış olduğunu; mülkü olmayan nice yurttaşızın cezalandırmadaki oranlama bakımından nasıl süründürülmüş olduğunu bir bir gördüğümden, böyle bir saplantım vardır.

Unutmayalım ki İhale Örgütlenmeleri beşikte başlar; bir süreç olarak da mezara kadar gider. Bir gelenektir ihale. Gelip geçici bir alışkanlık değildir. Kişinin emekli olduktan sonra bırakacağı bir iş olarak da görülmez. Bu konuda ben kendi yaşadıklarımdan sizler de haberlerden öğrendiklerinizi, çok değerli eski savcı arkadaşım da ulaşabildiği bazı mahkeme dosyalarını burada açıp okuyacak tek tek. Ağarmış dalgalı saçları, kısacık boyu ile öyle uslu uslu oturduğuna bakmayın siz onun. Yeri geldiğinde bilgisayarına yüklemiş olduğu bazı belgeleri açıklarken, görün siz onu bir de. O da bu derslerimizde ADALET ve ŞEFFAFLIK adına bilinçlenmemiz için yaşanmış, mahkeme kayıtlarına geçmiş çok somut olayları anlatacak bize. Bilelim ki İnsan Hakları yalnızca bir yerlerde ağzınıza geleni söylemek ya da karakollarda ezilmekten kurtulmak demek değildir. Onun bir açılımı da Bilgi Edinme Hakkı'nın her alanda kullanılabilirliğinin sağlanmasıdır.

İşte bu yüzden bu ilk dersimizde, şimdilik şunu biliniz ki yaklaşık altmış yıldan bu yana giderek artan bir biçimde gelişen İHALE yolu iş iş yaptırmak ve dolayısıyla bazılarının da nemalandıkları bilinen bu iktisadi ve ticari olay ''sosyal hukuk devleti'' diyerek yaftalanmış olan düzenin mer'i kanunları çerçevesinde cereyan etmektedir. İş bu dersimizde kanunların boşlukları, çevrilen dolaplara rağmen ilgili meslek odaları ile en üst devlet teşkilatlanmalarının bile neden suskun kaldıkları gibi konulara girmekliğimiz mümkün ise de

Ayrıca ''ihaleler yolu ile iş yaptırmak'' süreçleri de toplumumuzdaki nice değerleri ve zenginlikleri nasıl sömürmektedir, yine özellikle eski savcı arkadaşımın ''ihaleye fesat karıştırmak'' babındaki sohbetinde ayrıca öğreneceksiniz. Bu konuda nice çok güvenilen atanmışlar ile seçilmişlerin neler neler yaptığını öğrenince küçük dilinizi yutacağınızı sanırım. İşte bu vurgularıma da bağlı olarak en arkadaki arkaşımızı da uyandırmış oldum.

Derslerimizde biz yalnızca; haberler dahil yazılı belgeler ışığında, içinde bulunulan durumlarımızın siyasi, sosyal, hukuki, ticari ve iktisadi görüntülerini ortaya koymaya çalışacağız. Buna bir tür fotoğraf çekmek de diyebiliriz. Bu iş öyle bildiğiniz gibi pek de kolay değil. Kimse karşınıza geçip: Bir hatıra fotoğrafı da bana çek, be Ömer Amca demez. Siz kendinizi çok meraklı bir kişi olarak görüp; yaramaz çocuklar gibi her şeye el almak, her şeyi sorup soruşturmak ve yeni yeni gerçekleri öğrenmek zorundasınız.

Unutmayalım ki nice toprak kaymalarına ve bile bile çevre tahribatına rağmen 888.000.-(sekizyüzseksensekizbin) kilometre karelik bir ülkenin içindekileri araştırmak, öğrenmek, yalanları, yanlışları ortaya koymak zorundayız. Buna ister fotoğraf kolleksiyonu yapmak, ister adalete hizmet etmek, ister kanun koyuculara ''görmek istemedikleri çoğu gerçekleri somut olarak göstermek'' deyin; değişmeyen bir gerçek var: Bu ülkede hiç de hoş olmayan, korkunç bir insan, emek ve para sömürüsü vardır. Bunu biz yaşlılar biliyoruz da siz gençler ne yazık ki bu gibi gerçekleri çok uzaklaradan; arada bir yükselen bazı toz duman arasından görmeye çalışıyorsunuz. Bu konuda da yardımımıza bazı gazete heberleri ile mahkeme arşivlerinin tozlu raflarından indirilen eski dosyalar, yetişecektir.

Biliniz ki dünya eskiden bu kadar çirkef değildi. Belki yoksulluklar, yoksunluklar, ezilenler, hakları yenmiş olanlar ile haksız yere damlarda çürüyenler bakımından çirkefti çirkef olmasına da ne yazık ki son 35-40 yıldan bu yana dünya ölçeğinde olduğu kadar ülkemiz ölçeğinde de çoğu değerler istismar olunarak, gelecek derslerimizde tek tek irdeleyeceğimiz çirkeflikler günden güne artmaktadır. Neden? Çünkü Hak Aramak eylemi öyle her isteyenin baş vuracağı bir yol değildir. Hele paranız yok ise Hak Aramak gibi bir sürece giremez, ancak dedi kodu yaparak ''hakkınızın belirli ve resmi bir kumpas içinde'' yenilmiş olduğunu anlatır durursunuz çevrenize. İleride işleyeceğimiz konulardan biri olması bakımından kısa bir vurgulama yapalım şimdilik: Hak Aramak neden İnsan Hakları içerine dahil olunmamıştır, bunu da irdeleyeceğiz.

Az önce üstüne basa basa ''çirkeflik'' derken kısaca şunu demek istiyorum: Olmaması gerekenler, haksızlıklar, önlenmesi mümkün iken önlenemeyen durumlar gibi on binlerce ''tavşan kaç tazı tut'' benzetmesi türünden olaylara gönderme yapmak istiyorum. Buna siz ''vurdum duymazlık'', ''adaletsizlik'', ''bana değmeyen yılan bin yaşasın'', ''elle gelen düğün bayram'', ''her koyun kendi bacağından asılır'', ''adalet güçlülerindir'', ''bu düzen değişmelidir'', ''bu kanunlar değiştirilmelidir'', ''eski tas eski hamam'', ''göm göv zengin olmak'', ''kabak çiçeği gibi açılmak'' ya da ''bulanık suda balık avlayan çok olur'' gibi başka başka içerikli nice yakıştırmalarda da bulunabilirsiniz. Ki olması gereken de budur. Çünkü içinde ''güleriz ağlanacak halimize'' durumlarını da göreceğimiz nice öyküleri birlikte irdeleyeceğiz. Bu yüzden de ''sınıfta uyumak'' gibi bir duruma asla izin vermeyeceğim. Çünkü buradaki uyuklamalarınız; anne babalarınızın hatta dedelerinizin o eski uyuklamalarının birer tezahürü olabileceği için, bu konudaki bütüm kızgınlığımı bırada uyuklayan arkadaşlar yönelteceğimi de açıklamak zorundayım. Unutmayalım ki bu dünyada ''uyanık olanlar'' kazanır. Atalarımızın dediği özlü sözlerden birini günümüze uyarlayacak olursam: Tüyü bitmemiş yetimin hakkı, yenirken siz burada uyuyamaz, uyuklayamazsınız.

Unutmayalım ki Batı felsefe yaparken, inanırken, savunurken, saldırırken, bilgiyi taşırken, seyyah olup dolaşırken, ilim yaparken, plan yaparken, deniz ve kara çıkartması yaparken, hata kendi acıları ve öz çıkarları için demokrasi taşımaya çalışırken ancak yeteri kadar uyumuş; asla uyur gezerlik, uykululuk ve uyuşukluk göstermemiştir.

İşte bu yüzden içinde bulunduğumuz odalarımızdan dışarıya doğru açılarak, her şeye çok yakından bakmak zorundayız. Bu çok geniş bir alandaki değişik kılıklı insanlar ile çevrelerindekilerin içinde yol almaya çalıştıkları bilumum mekânlardaki: Kurum, kuruluş, yazıhane, lokanta, otel, parti binaları, dernekler, vakıflar, her bir araba ile çok masum olduğunu düşündüğünüz bazı dış geziler ile bazı piknik gezileri ile kaplıca buluşmaları birer ticari, sınai, ekonomik iş alanları gibi görünseler bile gerçekte Kayıt Dışı Ekonomi açısından incelenmeleri gereken çok önemli ilişkilerdir.

Dersimizi işlerken bu konulardaki örnekleri birlikte bulacak, birlikte işleyeceğiz. Yanımda gördüğünüz emekli savcı arkadaşım; başından geçen bazı olaylar yanında; bazı atanmışlar ile bazı seçilmişlerin bu alanda ne gibi işler yaparak gizli ya da açık ne gibi ticari ve sınai faaliyetlere girişmiş olduklarını bizlere açıklayacak. Bu konuda belki aklınızdan geçmektedir: Hocam siz ne kadar safsınız; sizin hiç mi gizli bir dosyanız yok, diyebilirsiniz.

Açıklayayım: Öğrenci olayları sırasında kalmakta olduğumuz öğrenci yurdu polislerce basılmıştı. Ben de yurtta idim. Nice silahlar patladı; yurdun %95'i odalarında idi. 150 kadar öğrenci o günler yenice uygulamaya konulan sis bombalarının da yardımı ile ''püskürtülmüş'' o günlerdeki adlandırmaya göre ''fruko kasalarına'' dolurularak Emniyet Sarayı(!)'na götürülmüştük bir gece yarısı. Orada hepimiz ''bilâ istisna'' (hiç bir ayrım yapılmadan); tek tek parmak izlerimiz alınarak ve fotoğraflarımız da çekilerek ''görevli polise mukavemet etmekten'' dolayı fişlenmiştik.

Bu fişleme işleriniz de bir gelenek olduğunu, bu fişleme işinden ne gibi faydalar ve paralar kazanıldığını anlatabilmek ise dersimizin konusu dışındadır. Bu gizli kapaklı işlerin nasıl olduğunu az çok bilseniz bile, umarım geleceğinizi karartacak kadar kötü suçlar doğuracak bir biçimde yeni örgütlenmelere gidilmez. İnsan Hakları var Hocam, diyen arkadaşıma bir söz yetiştireyim: Sen onu babayın külahına anlat! Nasıl? Şimdi kaldığımız yerden anlatayım. Sataşma yapmayalım ben konuşurken ne olur. Ya not tutacak ya da can kulağı ile dinleyeceksiniz. Kimi arkadaşım da bilgisayarıma alıyormuş sesimi. Olsun.

İçinde fotoğraflar, parmak izleri, gelişi güzel yazılmış suçlamalar ile dolu olan o fişlenme ve dosyalara dahil olunma konusuna gelelim yeniden. Bir zamanlar bazı siyasetçilerin büyük bir başarı olarak ''silindi, silinecek'' diye dillendirilen o anlı şanlı dosyama yaklaşık yirmi yıl sonra ulaşmış; o gece çekilen ''zanlı'' ya da ''suçlu'' belgeleri olarak saklanan; bir kaç cepheden çekilmiş olan fotoğraflarım ile bütün itirazıma rağmen sert tavırlar ve çirkin bir kaç söz ile özenle tutularak bastırılan parmaklarımın izlerini de görmüştüm. Aynı dosyada bir de ''sol yayınlar bulundurmak'' tan dolayı, sanırım ''jurnalin güvenirliğinden dolayı'' olsa gerek Büyük Doğu'nun çok eski sayıları dahil diğer pek çok ''sağ yayın'' görmezlikten gelinmişti! İçinde hiç bir düşünce özü olmayan bu gibi polisiye ayrıma oldu bitti hep karşı olduğumu belirtmek isterim.

Bir de unutmayalım ki bu gibi işlerde ''değirmenin suyunun nereden geldiğini'' soranlar, sorgulayanlar kadar; buna önem vermeyen her şeye tepeden bakan, her şeyi oluruna bırakan kişiler de vardır. Olaylar çapraşıklaştıkça onlar da saf saf ''bu ülkede adalet vardır'', derler. Sonra yeri geldiğinde bildiklerini en ince ayrıntılarına kadar anlatsalar bile ''adalet güçlüler için varmış'', diyerek yatar dururlar demir parmaklıkların ardında.

Son bir iki cümle ile bu ilk dersimizi bitirmek istiyorum. Belki çoğunuz duydunuz, biliyorsunuz. Belki biliyorsunuz da ne kendi kendinize ne de ''ulu orta'' konuşmaya cesaret etmişsinizdir. Unutmayınız ki bu gibi ilerin içinde para, siyasi yatırım, kutsal değerler, yalan dolan, siyasi rekabet, hamam-sauna, sonu -izm ile biten bazı akımlar ile içinde kadın da olan nice tezgahlar da vardır.

Bu dersimizi işlerken: Partileşme, şirketleşme, ekonomi, ticaret, demokrasi, kapitalizm, liberalizm, emperyalizm, propaganda, kamuoyu, hukuk, devlet, özelleştirme, muhalefet, medeniyet, küreselleşme, insan hakları, petrol alanları sosyalizm ile 11 Eylül, Haçlı Seferleri yanında: Orta Doğu, Osmanlı, Türkiye, Batı gibi temel kavramları ile genel geçer açılımlarını bildiğimizi düşünerek yola çıkıyoruz. Dileyen arkadaşımız o konuları bir daha gözden geçirerek gelsinler diğer derslerimize. Yoksa bu dersler anlaşılmaz. Bir de o konulara doğru tek tek yelken açacak olur isek korkarım bu derslik birilerince ya mayınlanır ya da birilerince çok özel cihazlar ile donatılarak canlı yayın yapılmaya başlanır Paflagonya'ya doğru.

Şimdi ilk sorulara geçmeden önce her bir arkadaşım önündeki bilgisayardan bugünkü gazetelerin bir kaçında yer alan İzmir mahreçli ''suç örgütü elebaşı işadamı çıktı'' başlıklı haberi güzel güzel okusun bakalım.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..