Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '11

 
Kategori
İlişkiler
 

İhanet...

İhanet...
 

....


Sabah işe gelirken yıllar önce yaşanmışlığın etkisiyle mi, o günün ihanet kokusunun geçmemesiylemi, yoksa tamamen tesadüf mü bilemedim ama sabah işe yürürken yıllar önce bugün sokaklarda gezerken ihanetin, aldatılmanın sokak araları duyguları, içimdeki garip hisler belirtti yine... 

Tam üç yıl geçmişti üzerinden.. Ve bu üç yıl sanki hiçbir şey eksilmemişti yüreğimdeki o acıdan.. Unuttum, affettim desemde, yanıltmıştı beni hisselerim.. Hala ilk gün ki tazeliğini koruyordu yaşanmışlıklar.. Anladım ki ihanet unutulmayası bir duygu.. Yıllar da geçse acısı hiç dinmeyen, hiç kapanmayan bir yara.. Zaman herşeyin ilacı bu doğru, aşkların, kalp sızılarının, tüm bitişlerin ama bir tek ihanetin değil.. Hele ki öylesi unutlmaz bir gün için de olmuşsa bu aldatılış, hiçbir zaman sildiremez işte o yaşanmışlığı.. Sevgililer gününde sevgiliden başka bir telefondan atılan seni seviyorum mesajı ertesi gün o numaradan arayan başka bir kız ve o sevgiliye ait olan başka bir insan.. Alınan en mükemmel sevgililer günü hediyesi olan Aldatılış.. 

İhanet hiç olmadık bir anda gelip buluyor insanı kesin.. Koskaca şehrin meydanında yere çöküş, napacağını bilememe, çaresizlik, ardından saatlerce dolaşılan sokaklar, gözyaşları, evin yolunu bile unutma, kendine geldiğinde, gözünü açtığında, onunla gezdiğin alışveriş merkezinde onlu anıları toplama ve çalan o telefonla irkilerek telefona baktığında o yabancı numaranın asıl gerçeklerle seni yüzleştirmesi, o yabancı sesin senin olduğunu sandığın sevdiğinin asıl sahibi.. Ardındaki günlerde, her gece yatarken dua ediş yakarışlar, “nolur tüm bunlar bir rüya olsun, kötü bir kabus, sabah uyandığımda en güzel hikayem, kaldığı yerden devam etsin, nolur..” diye haykırışlar, hıçkırışlar, kalp sızıları.. Altılmak.. Öyle hain, öyle ateşli bir duyguymuş ki, insan tüm benliğini kaybedebiliyormuş.. Arayıp esas oğlana bir hesap bile soramamak ve o derin sessizlik.. Üzerine bir de diğer kızı teselli etme işkencesi... 

Kendi acını, gözyaşlarını silip, unutup, ona destek olma çabası.. Hiç suçun yokken, o işteki en masum insan olmana rağmen, suçluluk duygusu.. Günlerce o şehre hapis olma, dinlenilen şarkılarla, dinmeyen gözyaşları, sokaklarla nereyi gittiğin bilinmeyen bir yürüyüş ve kördüğüm olma, kara teslim olmuş, şehrin bile pisliğini örten o beyazlıkta, kendi kirinden arınamama.. Anılar, yaşanmışlıklar, verilen sözler, yalanlar, onca aşk sözcükleri, hepsinin beyinde baloncuklar halinde uçuşması, uykusuzluk, kaybedilen ve var olduğu sanılan aslında hiç olmamış olan sevgili.. Gecenin bir yarısı, telefonuma gelen bir mesajla bozulan sessizlik “ben böyle olmasını istememiştim, sana verdiğim sözleri tutamadım, evet sana yalan söyledim, özür dileyecek yüzümde yok bunu da biliyorum, sadece tek bir şey istiyorum senden beni affet” ağlayarak dilime dolanan, boğazımı düğümleyen sözcükler, “bu kadar basit mi ya beni affet, sadece istediğin bu yani seni affetmem, benim ne durumda olduğumun, yaşadıklarımın hiçbir önemi yok yani onun için..” diyerek ona hiçbir şey söylenmeyen yine içime atılan sessiz kalınan anlar.. Sonrasında zamanın aldatmacasına yenilip, yakarışlar, yalvarışlar, bir yığın teselli cümleleriyle, affettirme ve affetme çabaları.. Ve ne kadar affettim desende bitmeyen zehri, içini sürekli kemiren o şüphe.. 

Oysa o zehir öyle lanet bir şeymiş ki, yıllar geçsede dezenfekte edilmiyormuş, panzehri asla yokmuş.. Tam dindi bitti dediğin anlarda bile, hiç olmadık bir şekilde karşına çıkıp, en büyük düşmanın olarak dikili veriyormuş.. Sonucu hiç ama hiçbir şey değiştirmiyormuş.. Bir kere o lanet zehrin tadına varan, bir daha olmaz desede ardı arkası kesilmiyormuş.. Hem de daha acısını yaşatarak.. Ve insan sonunda kimseye güvenemiyormuş, kendine bile.. Ardından, yine yalvarışlar, yakarışlar, affet beniler.. Peki diyorum içimden buna da peki.. Kendimi affettiğim gün seni de affedeceğim söz.. 

Şimdi düşünüyorum da, hala aynı acıyı tadarken her hatırladığımda, o zamanlarki gibi sakin olabilir miyim acaba, o kadar sabırlı? Hayat sen gerçekten çok şeyi değiştiriyorsun zaman kavramında bu çok doğru ama, ihanetin bir ömür sürüyor sana inat, soğutmuyor içimi ne verdiklerin ne de aldıkların.. 

(17 şubat 2011/çrş.) 

Üç gün sonra gecenin bir yar 

Aldat 

 
Toplam blog
: 24
: 1007
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

Kaleminden, yazmaktan hiç vazgeçmeyen, fotoğraf çekme ve çekilme hastası olan biri..  ..