Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Mustafa Çifci Aşk Yazarı

http://blog.milliyet.com.tr/mustafacifci

10 Eylül '13

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

İhanetini toprağa değil, kendi içime gömdüm

İhanetini toprağa değil, kendi içime gömdüm
 

Sen ne yaptın sevgili...


“Pazartesinden bu yana aramanı bekledim,” diye başlıyorsun mektubuna. “Kitabını bitirmek üzereyim. Biraz daha var. Merak ediyorum. Sevgin öldü mü? Beni de ihanetimin toprağına mı gömdün?

Sende mi sevgiyi başkalarında arar oldun?

Biz birbirimize yetemedik mi?

Kim bilir ki kim değer verebilir ki bizim içimizdeki akıl almaz sevdaların güzelliklerini?

Ne garip değil mi?

Aylar önce senin bana sorduklarını şimdi ben sana sorar oldum.

Seni özledim.

Özlemek hiç adını bilmediğim bir şeydi belki ama özledim.

Belki de kitabında yazdığın gibi artık beni bahaneler bularak atlatıyorsun.

Önemli değil. Yaptıklarımın bedelini ödüyorum diye düşünüyorum. Yine de bilmeni istiyorum, seni sevdim, sevildin, çok sevildin. Ama unutma ki o dönemlerde de bana şimdiki gibi davranıyordun. Ve ben sevgiyi başkalarında aradım. Dilerim bir başka sevgiye daha ihtiyaç duymam. Önemli olan sensin. Sağlığın iyi olmalı kendine dikkat et. Birazcık içimi döktüm önemseme hem zaten senin için ne kadar önemli ki artık. Hoşça kal.

Mektubunu aldım sevgili.

Okudukça üzüldüm.

Gördüm ki bir zamanlar beni saran alevler bu defa senin yüreğini ateşe vermiş.

            “Beni ihanetimin toprağına mı gömdün?” demişsin sevgili.

Hayır, sevgin ölmedi ve seni hiç bir toprağa gömmedim. Sen hala içimde yaşıyorsun, sen hala

benimlesin sen hala içimin en kuytu en derin ve en güzel saklı yerinde yaşıyorsun.

Bir sevginin başlaması ve bitmesi elbette zor değil. Zor olan her iki tarafın yüreğinde sevgiye ve dostluğa dair bir bağ varsa bu bağın kopmasıdır zor olan. İşte geri döndün sevgili. Bütün cesaretini toplayıp buluştun benimle. Seni aramadığım iki gün içinde gördüm ki kendi iç dünyanın yalnızlığında soruların büyümüş beyninde ve karşılığını bulamadığın yüzlerce soruların içinde acı çekmişsin. Ama artık tüm bunların hiçbir haberi yok sevgili. Döndün işte, dönmemiş olsaydın, tamamen ayrılmış olsaydık, bitirseydik birbirimizi içime gömerek sevgimi sana yazdığım tüm mektuplarımı toplayıp sana geri gönderecektim. Unutma ki sen her zaman benim düş dünyamsın. Gündüzleri aklımda sen, yürüdüğüm yollarda sen, hayalimde yine sen varsın. İşte döndün sevgili, artık aylardır sakladığın o karanlık dünyandan sıyrıldın işte. Şimdi içinde her ne kadar düğüm olmuş bir tortu hissetmiş olsak ta her ikimizde ikimizin de yüzünde asili işte görüşmenin o tatlı heyecanı. Neden böyle düşündün sevgili? Sanki aylardır bekleyen senmişsin gibi. Oysa aylardır seni görmek için bekleyen ben değimliyim? Bunu daha iyi anlamak için söz verdiğin tarihe bir baksana.

“Sevgin öldü mü? Beni de ihanetimin toprağına mı gömdün?”, diye soruyorsun.

Hayır, hayır hiç bir şey ölmedi ben o ihaneti kendi içime gömdüm benim alamadığım ne varsa başkası aldı bana kalan ise hasretin oldu sana olan açlığım oldu.

Sende mi sevgiyi başkalarında arar oldun, diyorsun? Aradım birçoklarını buldum ama benim aradığım sevgiydi bulamadım bir gecelik ya da mevsimlik aşklar bana göre değilmiş. Senin olduğun kadar hiçte yakın olmadım başka sevdalara. Buna ihtiyaç duymadım sana ne kadar çok kızmış olsam da yine de seviyordum.

Biz birbirimize yetemedik mi?

Eksik kaldığım oldu, sende çok çekici ve güzel olduğun için yakınlarında, işinde evinde hep birileri vardı sonunda kaptılar işte. Ne garip değil mi? Aylar önce senin bana sorduklarını şimdi ben sana sorar oldum. seni özledim diyorsun oysa ben daha çok özledim daha çok acı çektim senin umurunda olmadığın gecelerde ben uyku tutmayan gecelerimde yalnızdım ama ben ne kadar çok derinden sevip ağlanmışsam seni sevenler başkaları oldu. hani bir gün bana "sarı kızı sevmek kolay değil gel al beni" demiştin. Bunu hiç yaşamadık değil mi? Hiç olmadı. Çünkü ben senin iç dünyanı sevmiştim bedenini değil. Uzaklığın beni yoruyor. Neden bu kadar bağlayım ki sana anlayamadım.

Sen bir başkasına gitsen bile ben yine seni anlatmaya devam ederim.

Nereden biliyorsun diye sorma, insana hüzün veren yaşam anlarını kolay kolay unutamaz insan.

Ve sen unutmasan bile, beni ikinci plana attığın için yedek bir eşya gibi görmeye başlarsın bir süre sonra.

Ve bir günde tamamen atıp gidersin bir dere kenarına.

Ve bir gece de teni değdiğinde tenine, dudakları bulaştığında sıcaklığına, onun ateşinde unutursun beni. Onun kollarında adım bir boşluktan başka bir anlamı kalmaz.

Evet sadece bir boşluk...

Onun yanındayken benim adım kayan yıldızın adı olur.

Uzak bir iklimden soğuk bir rüzgar gibi eserim bir an ama uzun sürmez serinliğim.

Evet uzun sürmez, “seni hiç kimseyi öpmediğim gibi öpüyorum” yalanlarını ona söylerken inanmış gibi kendinden geçmiş halin..

Bir başkasını öpemem soğur dudaklarım.

Ve hissederim biliyor musun senin ellerin bir başka ele değdiğinde benim ellerim üşür.

Senin ellerin ateşe kesilirken benim ellerin üşür.

Ellerim üşüdüğünde bilirim ki, sen başkasının koynundasın.

Yüreğimden bir rüzgâr esip geçtiğinde bilirim ki sen başkasının olmuşsun.

Ve bilir misin sevgili, bir yatak ne kadar büyük olursa olsun asla iki sevgiyi alacak kadar büyük değildir.

Ve o yatakta yeri olmayanların yapması gereken tek şey yürüyüp gitmeleridir.

Bende yürüyüp giderim o zaman.

Ve ardıma bakmadan....

AşkYazarı MustafaÇifci www.mustafacifci.com

 

 

 
Toplam blog
: 297
: 523
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazılarında insanı derinden etkileyen yoğun bir duygusallık, hüzün, karamsarlık ve yalnızlık vard..