Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Ihlamur Yaprağı (Bölüm-6: Dört Mevsim)

Ihlamur Yaprağı (Bölüm-6: Dört Mevsim)
 

Damladı damlayacak gözyaşlarını; gözlerini sımsıkıca kısarak akmasını önlemeye çalıştı. Ama mani olamadı, birkaç firar vermişti bile... Yarasını kanatan insanlardan nefret ediyordu. Ellerini yumruk yaptıktan sonra geri yavaş yavaş bıraktı. Bir süre için durdu ve;

"Onur! seni senden başka teskin edecek kimse yok, aklını başına topla.. Bilmem kaçıncı yoktan varoluşun gibi yine toparlan ve dön hayata, dik dur" dedikten sonra derin bir nefes alarak, adımlarını en yakınındaki markete doğru hızlı hızlı atmaya başladı. Kahvaltılık yiyeceklerin satıldığı reondan evin temel ihtiyaçlarını aldıktan sonra gözüne çarpan bir kaç şeyi de alışveriş sepetine koydu. Elini arka cebine atarak cüzdanını çıkardı.

- Ne kadar ödeme yapacağım? sorusunu kasiyere yönelttiğinde çıkacak rakamı, kasanın üstünden kaçak bakışlarla takip ediyordu. Neyse ki tahmininden bile az çıkmıştı. Artık dört mevsimi birarada yaşadığı bugünün biran önce bitmesini istiyordu. Ellerindeki poşetlerle adeta koşarcasına yolun sonuna kadar geldi.

Apartmanın paslanmış demir kapısını yavaşça açtı. Yalvarır gözlerle ona doğru bakan sapsarı tüylü bir kedicik ayaklarının dibine kadar gelerek, miyavlamaya başladı. Onur gülümseyerek baktı.

- Ne senin adın bakayım, niye miyavlıyorsun böyle... Aç mısın benim gibi, benim de senden farkım yok, merak etme.. Hem sevgiye açım hem de karnım fena halde aç" diyerek poşetindeki ekmeğin ucundan bir parça kopardı ve kediye uzattı. Kedi öyle açtı ki, yemesini izledi sonuna kadar.. Kedi bir kez daha baktı gözlerine, biraz daha ekmek verdikten sonra, atlaya zıplaya giden kedinin arkasından öylece baktı.

Apartmanın kapısını açtı, ikişer ikişer merdivenleri çıktı. Kapının önüne gelip anahtarı çevirirken içeriden gelen annesinin sesi onu şaşırtmıştı. Kimle konuşuyordu acaba? Antrede ayakkabılarını hızlıca çıkarttı ve salona hızlıca girdi.

- Anne ne oldu, kiminle konuşuyorsun sen? - Görmüyor musun? babanla konuşuyorum , araya girmesene.. derken parmağıyla yıllara yenik düşmüş, zamanında koyu yeşil olan şimdi ise sonbaharını yaşayan rengi solmuş koltuğu gösteriyordu.

Onur durumun ciddiyetinin farkına varmıştı. İki elini kafasının arasında sıkıştırmış, olduğu yerde çözüm üretmeye çalışıyordu. Sonra sesinin tonunu yükselterek;

- Anne kendine gel, orada kimse yok, bak izle beni. diyerek büyük bir hışımla koltuğun üzerine kendini attı. Annesi çılgına dönmüştü. Birden oturduğu koltuktan kalkarak;

- Çabuk kalk o koltuğun üzerinden. Babanı ezdin, bak yokoldu baban. dedikten sonra Onur'un tişörtüne yırtmak istercesine asıldı. Ayakları ise boş durmuyor, tekme üstüne tekme atıyordu.

Onur; annesinin ellerini kavrayarak, arkaya doğru birleştirip etkisiz hale getirmeye çalışıyordu. O esnada elini kurtaran annesi, uzun tırnaklarıyla Onur'un kollarında derin çizikler yaratıyordu. Onur bu arada yüzünü korumaya çalışıyordu.

Fakat, Onur'un zayıf denebilecek kilosu, bayağı kilolu olan annesini zabdetmeye yetmiyordu. Bir anda kollarının arasında kurtularak, balkona doğru koştu ve;

- Babanı rahatsız ettin bak.... Şimdi hava almak için balkona çıktı Onur:

- Hayır anne! kurbanın olayım sakın ha!çıkma balkona demesine kalmadan annesi bacağının birini demirlerin üstünden atmıştı bile...

Onur belinden sıkıca tutuyor, bir yandan da aşağıda toplanıp onları merakla izleyen kalabalığa;

- Kurtarın, ne olur, yardım edin! diye çılgınlar gibi bağırıyordu. Fakat bir anda kuş olup uçmuştu sanki avuçlarının arasından, aşağıya bakamadı...

Dizlerinin bağı çözülmüş, nefesi tükenmiş, kolları iki yana düşmüş ve olduğu yere yığılmıştı. Aşağıdan gelen feryat ve figadı işitemiyordu bile...

DEVAM EDECEK

Aysel AKSÜMER

24.05.2010[ /kalin ]

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..