Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '08

 
Kategori
Anılar
 

İki bin dört

Rakamla neden yazmadım bilmiyorum… 2004 yılı aslında benim için belki çok daha uzun olduğundandır, yaşadıklarımla değil elbet. Öncesinde yaşamadığım yılları da anlatıyordur ondan belki, en az 5 yıldır İki bin dört benim için. 4 rakamla anlatılamayacak kadar çok.

Hep bir şeyleri suçlamak isterim de, suçlayamam hiçbir zaman. "Başkaları suçludur olsa ve ben suçsuz masum olsam." derim de, bulamam sonra ben suçluysam suçlarım nedir? Boşa geçen yıllardır elbet suçlarımdan bazıları, ama öyleyse eğer şimdi ne yapmalıyım da sonra üzülmeyeyim şu geçen yıllarıma. Şu meşhur sözü kanıtlarcasına aptal televizyonu izleyerek geçti iki bin dört. Oysa izlerken bile ne çok hayalim vardı asla olmayacak, olabilecekleriyse aklıma bile getirmezdim hiç. Başkalarının hayatları benim hayatım olurdu bazen televizyonu izlerken, benim hiçbir şey yapamadığım. Hep çok kötü olursa ne olur öldürürüm kendimi derdim işte, çare yoksa bir zaman sonra olacak budur elbet deyip sakinleştirirdim kendimi. Aslında sanki zaten sakin değilmişim gibi.

Hep olmak istediğim başka bir şeyler olmalıymış gibi gelir de ondandır belki tüm sıkıntılar. İmza topluyordu ve ben de imza vermiştim ben hiçbir şey yapmazken. Ben gerek yok derdim belki hep, ne yapsan boş ve oyun işte şu hayat. Oysa hep bir şeylere gerek var derdi ve bir şeyler yapardı. Ben inanırdım, oysa inanmazdı. Ne çok şey yaptı da ben bilmiyorum, ama bazıları hep bilirler. Sonra başkası der ki kız arkadaşından ayrılmış galiba ondandır 5. kattan kendini atması. Artık bir şeylere karşı yapılamayacak olanın mesajımıdır ölüm bile? Öyle olsa kim anlar ki o mesajları da kıymet bulur. Bulsa ne olur?

Belki o ve başkalarıdır beni de tercihe zorlayan, ya vazgeçiş yani ölüm, ya da yaşamak. Yaşamaya bir de hikaye bulmak gerek, bense belki ondandır akıllı olup kahrını çekeceğime aptal olurum derdim. Oysa bu söz böyle değildir bilirim ve yaşarım da öğrenirim sonra. Oysa hep derim yaşadıklarımdan tek bir şey dahi öğrenmedim diyen. Bu da doğrudur, öğrenseydim eğer başka şeyler olurdu, ya da olmazdı.

Başka birini görünce şaşırmış ve üzülmüştüm sonra eskileri hatırlayıp belki. Hep sanki severdi oda yaşamayı da en yaşanılası çocuk haliyle kalmıştı hep. Ama saçlarına baktım ve yaşlıyım diyordu dökülen saçları. O hala çocuklar gibiydi, ama istekliydi de yaşamaya ondan sadece. Bense artık karar vermeliydim.

Felsefenin en önemli sorusudur diyor bir başkası intiharı, bense o soruya cevap bulamadım. Buldum da uygulayamadım korkudan. Neden korkudur ki bu, sanki zaten ölmeyecek miydim bir gün… Neden o gün bugün olmasın dediğim günler hep oldu da yapamadım hiç. Sanki daha çabuk gelsin ölüm der gibi daha çok içerdim sigaraları. Sonra unuturdum bana verilen şu değerli şeyleri de ağlardım sadece, şimdilerde hiç ağlayamadığım gibi.

Kendi hayatımda hiç bir şey yapamaz gibi olsam da, geçmişteki bende ne çok şey yapardım da yorardım kendimi. Tüm olanlar sanki ölüm öncesi gözlerimin önünden geçer gibi olurdu ve ben değiştirirdim yanlışlarımı. Sonra baktığımdaysa her şey aynıydı ve hepsi sadece hayal. Ben değiştirdikçe aklımda eskileri başka başka şeylerde bulurdum sonra. Neden kurguladığım o hayal bende bile güzel gitmezdi ki her şey… Güzel gidenleri hayatımda göremediğimdendir belki de ben yaşayamadığımdan.

Başkalarına verilen öğütler insanın öncelikle kendine verdiği öğütler olurmuş aslında. Ne bencildir insan da anlamaz insanlar insanları. Özü bir parça pisliktir denmiyor muydu inananlara da, insanı göğe çıkarırlar ve güzeldir derler insana. Güzeldir bazen insan küçük bir gülümsemeyle, ama bu bile oyun değil midir çoğu zaman? Gerçek nedir bulamaz insan ve o zaman bende oyunda olayım der ve oyundaymış gibi davranır. Ben bir türlü olamadım şu oyunda, oysa ne çok dert ettim kendime tüm bu oyunda olmayı ve sonra oyun işte ne önemi var diyerek kandırdım kendimi. Biraz olsun girince oyuna İkibindört den sonra ve kafamda değiştiremediğim o şeylerin birkaçını değiştirmeye başlayınca ne güzel geldim kendime bazen. Dün ve yarın değil bugün vardır diyorlar ya bazıları, ne saçmadır bu çoğu zaman. Dünle varım bilirim, yarınla da olmak içinse yaşarım bugün. Şükürler olsun, dünüme, bugünüme ve yarınlarıma…

 
Toplam blog
: 17
: 361
Kayıt tarihi
: 17.05.08
 
 

1979 yılında teneke bir leğenin içine doğum yapmış annem evde... Yardımcısı olan şu meşhur ebe de..