Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

İki dil bir bavul'u anlamak

İki dil bir bavul'u anlamak
 

Çocuklara yaşanılası bir dünya bırakalım


Sabah gazetede ‘’İki Dil Bir Bavul’’ filminin tanıtım yazılarını okudum. Öğleden sonra arkadaşım telefon etti. Akşam, İzmir Sinemasında filmin galasının olduğunu, Yönetmenin ve film ekibinin orada olacağını, filmin öncesinde ve sonrasında söyleşi yapılacağını bildirdi. Gidecek halim olmamasına rağmen geliyorum dedim. Birkaç arkadaşıma daha haber verdim. Altı arkadaş 21.15’te filmi izlemek üzere yerlerimizi almıştık. Başrol oyuncusu Emre Aydın’ın köye gelişi, lojmanı, okulu, öğrenci arayışı derken film aktı gitti. Bazen güldük, bazen öğretmenin sabrı karşısında içimiz daraldı. Çocukların sevimliliği, ailelerin yoksulluğu, yörenin kıraçlığı her ayrıntı son derece yalın ve önyargısız verilmişti. Kimse rol yapmıyordu. Çocuklar bazen kameraya baksalar da çoğunlukla kameranın varlığının farkında değillerdi. Öğretmen Emre Aydın’ın sık sık annesiyle yaptığı telefon görüşmeleri sayesinde, duygularını ve düşüncelerini öğrendik. Kısaca film övgüye ve görülmeye değer. Çarpıcı bir anlatımla, izleyiciyi kavrayan içine çeken başarılı bir yapım. Işıklar yandığında salondan yükselen alkış sesleri de beğeninin kanıtıdır sanırım.

Doğu ve Kürt halkı sorunları ile ilgili pek çok film izledim. Yıllar önce yurt içinde ve yurt dışında pek çok ödül alan Handan İpekçinin ‘’Büyük Adam Küçük Aşk’’ filminden sonra en çok etkilendiğim ikinci film bu oldu diyebilirim. Filmin eleştirebileceğim en büyük eksikliği sosyoekonomik faktörleri es geçmesiydi.

Sıra yönetmenin film hakkındaki açıklamalarına geldi. Filmi bir kamera ve iki mikrofonla çektiklerini, hasta olmadıkları sürece lojmanda kaldıklarını anlattı. İzleyicilerden biri, ‘’Burada işlemek istediğiniz konu asimilasyon mu yoksa çocukların aptallığı mı, başvurulan şiddeti niye göstermediniz’’ gibi absürt sorularla söyleşiyi germek istedi.

Yönetmen, amaç asimilasyonsa bu nasıl bir asimilasyondur ki yıllardır bir halka ana dilini unutturamamıştır diyemedi.

Soruların sahibine, batılı bir öğrenci olarak ilkokul öğretmenimden gördüğüm fiziksel ve ruhsal şiddeti anlatmak isterdim.

Soruların sahibini, Karaburun’a götürüp, ortasından lağım suyu akan yamru yumru köy sokaklarında yürütmek isterdim.

Soruların sahibini, Karaburun’a götürüp taşımalı eğitimle köylerden merkeze getirilen öğrencilerin kılık kıyafetlerini görmesini isterdim.

Soruların sahibine, taşımalı eğitim öğrencilerine devlet yardımı olan yemek dağıtılırken, merkezden gelen öğrencilerin ekmeğin arasına konulmuş erişte, bulgur pilavı ya da daha lüks olanı patates kızartmasıyla nasıl karın doyurduklarını göstermek isterdim.

Soruların sahibine ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin verdiğim en basit hikâye kitabını kem küm okuyuşlarını, dördüncü sınıfların ise henüz okumayı tam sökemediklerini göstermek isterdim.

Soruların sahibine derse sarhoş giren öğretmenin ‘’buradan ötesi Yunanistan, beni Yunan adalarına mı süreceksiniz’’ dediğini göstermek isterdim.

Soruların sahibinin birkaç öğün rast gele birkaç ailenin sofrasına oturup ne yediklerini görmesini isterdim. Tarhana çorbası ve salata veya bulgur pilavı ve cacık veya patates kızartması veya patlıcan biber kızartması.

Soruların sahibine hiç ihtiyacı olmadığı halde kışın kaymakamın kapısına dizilip kömür ve erzak yardımı alan, kolayca yeşil kart çıkaran, yeşil kartı elinden alınmasın diye sigorta yaptırmayan Kürt vatandaşları göstermek isterdim.

Soruların sahibine bir karış kar yağdığında inanılması güç bir şekilde yolları kapanan köyleri ve merkez dâhil günlerce elektriksiz kaldığımızı göstermek isterdim.

Halkların kardeşliğine inanmış, halkların kurtuluşunun ancak birlikte gerçekleşebileceğini savunan biri olarak terör bitsin barış gelsin diye ahkâm kesenlere, bu uğurda canı alınan Uğur Mumcu’yu ve tespit ettiklerini doğru anlamayı öneriyorum. Uyuşturucu, terör ve PKK gerçeğini anlamadan üç beş çapulcunun kahramanlar gibi dağdan inişini alkışlayan ve ne yazık ki bu ülkede aydın sınıfından sayılan aymazlar uyanmadan üzerimizde oynanan oyunlar tükenmeyecek. İki halkta çok acılar çekti. İki halkın üzerimden birileri çok nemalandı. Oyun hala devam ediyor. Oyun demişken Eşref Bitlis Paşayı anmadan geçmek olmaz.

Gün, sen şucusun sen bucusun gibi sığ söylemler yerine okuyup aydınlanıp akılcı davranışlar sergileme günüdür.

narçiçeği

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..