Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '07

 
Kategori
İlişkiler
 

İki dünya arasında

İlk sayfalar, hep umut demektir.

Bir sonraki sözcüğün ne olacağını beklerken, o en güzel, en hırpalanmamış sözcüğü beklerken aslında zamanın içinden süzülen ilk şey gelip, kendiliğinden yerleşiverir içimize: Kırgınlık. Avuçlarımızın içinde terleyerek büyüyen aşk, işte bu, kırgın umuttur.

Her sabah yeniden başlamak için kendimize bir neden bulma çabamız, her gece vazgeçtiğimiz bir düşe, her sabah yeniden sarılışımız, bizi ayakta tutan budur.Aslolan bulmak değil, aramaktır. Gecenin ardından gündüzün, ölümün ardından sevginin, aczin ardından direncin gemesinin tek sebebi budur. Belkide bu yüzden şair "Eğer bu gemi batmasaydı, güneşin mahsun bir çocuk gibi gülümsediğni göremeyecektik." demiştir.

Çocukluğumun balkondan şeytan uçurtması uçurduğum günlerini anımsıyorum. Engin maviliklere, sonsuz vadilere hasret br şeytan uçurtması beton binaların, gri koruların arasından kendine bir parça rüzgar ve bir parça kullanlmamış gök çalarken hayattan, masum ve umutlu bir çocukluk gelip yerleşir içime.

ve anlarım... bir daha asla, aslına dönmeyecektir gökyüzü. Günler günlerin içinden çıkıp büyürken ve durmadan koruları griye boyarken insanın yüreği, ve yalanlardan kaçıp, sığınabileceğimiz korunaklarımız daralırken, dahası günden güne eksilirken yaşayan yanlarımız, gökyüzü bir daha asla eskisi gibi olmayacak.

İhaneti ve acıyı ezber etmiş çouklarıydık bu büyük kentin. Oysa ilk başta herşey küçücüktü. Beklentilerimiz, düşlerimiz, ayakkabılarımız... Evet ilk önce ayakkabılarımız büyüdü.

Sonra herşey, etrafımızdaki herşey, evler yollar, ağaçlar, anılar, feryatlar haykırışlar ve özlemlerimiz, ve bizi yaralayanlar, yara aldıkça yaraladıklarımız, hırslarımız büyüdü.

Büyük yerlere sığamaz oluyorduk. Sürekli daha büyük, daha güzel, daha vazgeçilmez olmak istiyorduk. Mekanlar acımızı, acımız yaramızı büyütüyordu. Sonumuzun yaklaştığını göremiyordu kocaman gözlerimiz. Elbette bir yerlerde durmalıydık, durduk. Gördüğümüz ilk şey küçülen yüreği oldu insanın. Aczimizi inkara durduk. İnkar bir müddet iyi geldi savaşmktan yorgun kalbimize. Kalbimiz, küçülmeyi öğrendiğinde aşkı bulacağını, iki küçük kalbin birlikte kocaman bir yürek olacağını , birleşen ve ayrılan her şeyin gerçek bir hayatı doğuracağını aklımızdan önce keşfetti.

Öyle çok ihanet gördük, gemilerimiz öyle çoksu aldı ki...Öyle çok fırtına geçirdik ki iki dünya arasında. Evet, kendi dünyamızla gerçek dünya arasında bambaşka bir geçit vardı. Çocukluğumuzun çalıntı gökleri arasında can çekişen şeytan uçurtmaları bir tek orada uçabiliyordu.

Gün boyu savaşırken bir tek orada nefes alabiliyorduk. Sahte bir dekorun önünde gerçek bir oyuncu olmaya çalışırken, küçüldükçe büyümenin huzurunu ararken, çocuk masumyetimiz bize hergün bir adım daha yaklaşıyordu. Tenimizi tel tel dökerek tutmak isteyeceğimiz bir el bizi orada bekliyordu.

Anladık, gece ve gündüz iki umutsuz aşıktı. Biri varken diğeri hiç olmadı.
Ama bir tek orada, iki dünya arasında kavuştular. En güzel şeytan uçurtması, insan kalabalıklarının içinde hiç uçmadı. Bir tek orada, iki dünya arasında salındı özgürce .Büyük yürekler, küçük küçük dünyalara hiç sığmadı. Bir tek orada, iki dünya arasında korunaklıydı. ve bu satırlar daha önce hiçbir yerde yazılmadı.
Yüreğe düştüler ilk önce.

ÇİĞDEM ALDATMAZ

 
Toplam blog
: 19
: 897
Kayıt tarihi
: 29.03.07
 
 

"Neden?" sorusu kafamı kurclayıp durmakta. Yarın ne kadar sürer, hayaller nerede biter, gerçek nered..