Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '09

 
Kategori
Deneme
 

İki elin verdiği can... 2

İki elin verdiği can... 2
 

‘Ooo… Buyursunlar Murat Abi’

Gülümseyerek selamladım ‘Nasılsın Cebeli Bey?’

Keyifle güldü ‘Doğru vallahi. Cebeli’yim, değil mi?’

‘Yok, tam değil, ’ dedim takılan bir ses tonuyla ‘Deli Davut’tan da bir şeyler var.’

‘Bir tek şu Melbourne’nın erkekleri davar ne varsa bende var demiyorsun.’

Daha hokkalı bir kahkaka attı. Gülmesine devam ederken ‘Karnın aç mı, etli taze fasulye yaptım, ’ dedi.

‘Yok, ’ dedim ‘çocuklarla bir şeyler atıştırdık, belki sonra.’ Elimdeki çantaları kapının kenarına bıraktım ‘Nasılsa, öyle de böyle de gecenin bir vakti yeni bir sofra kurarız.’

Geldiğim günden beri, derviş sabrıyla her gün üzerinde saatlerce çalıştığı Newroz’a döndü. Yeni baskısının gözden geçirmeleriyle uğraşıyordu. Bütün derdi Avrupa’ya gitmeden önce kitabı baskıya hazır etmekti.

Yerleştikten ve üç beş sohbetten sonra Grizu’yu alıp çek-yatın köşesine oturdum. Beş, altı gündür ilk cildi vardı elimde. Daha başlar başlamaz birkaç yanlışlık buldum diye, basılmış kitabının editörlüğünü de vermişti bana. Okurken gözden kaçmış kelime yanlışlıklarını da işaretliyorum ya, biraz daha zaman alıyor okumam. Bulduklarımın üzerine konuştuğumuzda, benim de hoşuma gidiyor yaptığım iş. Yeni muhabbetlere gerekçe doğuyor.

Her defasında öneri ve yorumlarıma, Cebeli Bey’in alçak gönüllülüğünü yansıtıyor. Dikkatle dinliyor, önemsiyor konuşulanları. Kafası yattığında ‘Bravo Murat Abi, haklısın olmamış. Değiştirelim, ’ diyor, hiç Kaf dağında değil. Yanlış düşündüğümde ise yine sabırla ikna ediyor beni. Yoğun araştırmalar sonucu yarattığı romanından öğrendiğim her yeni kelime, atasözü, söylence mutlu ediyor beni.

Bir ara kalkıp renk renk farklı meyvelerden bir tabak hazırlayıp getiriyorum. ‘Ben buna Allah derim Murat Abi, ’ diyor hazırladıklarımı yerken. Keyifli bir sohbetin ilk demleri yayılmaya başlıyor odaya. Benim kuşağım için önemli addedilen nice insana dair, onun yaşadığı birebir canlı hikâyeleri dinlemenin tadı bir başka. Her yeni muhabbetle, gönül takamın, alıp başını engin bir deryaya pupa yelken açıldığını hissediyorum.

Gece saat on iki civarı, dört yüz küsur sayfalık Newroz’un gözden geçirmelerini bitiriyor. Keyifli, kalkıp ayaklarının özlediği mahpus voltalarını atmaya başlıyor odanın içinde. Arada bir durup kollarını geriye, öne doğru gerdirerek omuzlarını gevşetiyor.

‘Bir çay içelim mi?’ Mutfağa giderken, eski bir türkünün nağmeleri dokunuyor dolabın açılan kapaklarına.

Henüz çayın demli kokusu odaya yayılmadan kucağında resim malzemeleriyle dolu bir kutuyla geri geliyor. Odanın ortasındaki sehpanın üzeri bir çırpıda renk renk kutu yağlı boyalar, tüp akrilikler, boy boy fırçalar ve bez parçalarıyla kaplanıyor. Boy boy yarım kalmış bir yığın tuvalli de taşıyıp getiriyor odaya. Tuvallerin bir kısmını duvara dayıyor, bazılarını yere dağıtıyor, iki tanesini de sehpanın üzerine yerleştiriyor. Belli ki, ilk rötuşlanacak parçaların onlar olacağına daha getirmeden önce karar vermiş.

Elimdeki Grizu’dan gözlerimi kaçırıp onu izliyorum. Gelip resimlerin başına oturuyor. Kucağına oturttuğu tabloya boya kutusuna bandırdığı fırçayla ilk darbeleri atıyor sert sert. Fazla kaçmış fırça darbelerini temizlerken, tabloyu, tek gözünde büyüteç olan saat ustaları gibi gözünün dibine kadar yaklaştırıyor. Farklı taraftan fırça darbeleri atarken de tabloyu, bebek gibi çevirip duruyor kucağında.

Çay demlenmiş olmalı. Kaynayan suyun, demliğin ağzından dışarıya sıçramalarını duyuyorum. Kalkıp kısıyorum ocağın ateşini. İki bardak çay doldurup, dönüyorum odaya. Duvara dayadığı çalışmaları kurcalamaya başlıyorum, çayımı yudumlarken. Henüz tuvallere yapıştırılmamış, farklı tonlarla boyanıp şekillendirilmiş bir yığın gazete, bez, ağaç kabuğu da var ortalıkta. Sehpanın önüne oturup tek tek bakıyorum her birine. Çoğu bitmemiş tablolardan biri hoşuma gidiyor.

O an aklıma esiyor ‘Buna ben devam etmek isterim, izin var mı?’ Hiç ikiletmiyor isteğimi. ‘İyi olur. Et tabii.’

Karikatürist Michael Leunig ‘in tiplemelerine benzeyen büyük burunlu, kocaman iri gözlü bir adam resmi. Resimden çok karikatüre benziyor zaten. Burun deliğinden yukarıya bir kamış girmiş. Suratıyla orantılandığında küçücük bir ağzı var. Gözü ise bir gözden çok bakır renginde halkalarla genişleyen bir güneşi andırıyor.

 
Toplam blog
: 6
: 1029
Kayıt tarihi
: 21.02.09
 
 

1962 Erzurum Hınıs doğumluyum. 1985 yılında E.Ü. Ziraat Fakültesinden mezun oldum. Çeşitli gıda firm..