Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '17

 
Kategori
Edebiyat
 

İki Leyla Üzerine

İki Leyla Üzerine
 

İki “Leyla” tanıdım, birbirine çok yakın. Bu iki “Leyla” Osmanlı İmparatorluğu ile yakından ilgili. Bu iki “Leyla” da Osmanlı hanedan soyundan geliyor. Bu iki “Leyla” birbirini hiç tanımadı. Ama ben onları yakından tanıdım. “Leyla” lardan birisini Zülfü Livaneli’nin “Leyla’nın Evi” isimli romanından, diğerini de H.Nihal Atsız’ın Ruh Adam adlı romanından tanıdım.


I.

Livaneli’nin kitabındaki Leyla, yaşlı bir kadındır. Roman, Boğaziçi'ndeki bir yalıda yaşayan Leyla’nın, daha önce büyük konaklarda uşaklık yapmış Ali Yekta beyin bankacı oğlu Ömer ve onun karısı Necla tarafından bu yalıdan atılmasını ve ardından tekrar yalısına kavuşmasını konu edinir. Bankacı Ömer, taşralı bir iş adamıdır. Livaneli, onu sevişmeyi bile bilmeyen sonradan görme biri olarak anlatır. Ömer, muhafazakar biridir. Babası, dediğimiz gibi bir uşaktı; Ali Yekta bey. Ömer ve karısının Leyla’yı evinden çıkarmak istemesi karşısında; Leyla’ya, kendisinin çocukken çok ilgilendiği Yusuf sahip çıkar. Cihangirdeki izbe evine götürür onu. Yusuf, gazetecidir ve bir ev arkadaşı vardır; Rukiye. Kendine “roxy” denilmesini isteyen bu gurbetçi kız, Almanya’da büyümüş, seks modelliği yapmış ve ardından müzikle uğraşmaya başlamıştır. Babasının, Almanya’da yaşadıkları için, domuz eti ya da yağı gibi İslam dinince haram kılınan şeylerin yediklerine karışması endişesiyle alay eden biridir “roxy”… Yusuf ise; Leyla’nın evi için meclise gittiğinde milletvekillerinin yemekten sonra rozetlerinin iğnelerini kürdan gibi kullandığını görür ve zaten tabağa kadar eğilerek yiyen görgüsüz insanlardır bu milletvekilleri. Leyla ömrünün son demlerini yaşayan yaşlı bir teyze iken kendisine bırakın teyzeyi abla bile dedirtmez ve ismiyle hitap edilmesini ister.

Kendi kültürüne uzak ya da kendi kültüründen utanıp kendi insanını hakir görür romanın baş karakterleri. Türk Devletinin kurulmasından duyulan rahatsızlık çok bellidir. Ermeni ve Kürtlere de yapılmayan kalmamıştır yazara göre. İstanbul’un Anadolu'ya ve Milli Mücadeleye bakışını çok iyi anlarsınız roman bitince. Milli mücadele ile İstanbul yeniden fethedilmiştir. Hazımsızlık budur. Kendini İstanbul ahalisinden sayıp, devleti kimseyle paylaşmak istemeyen ve Türk insanını hakir gören bu kesim tarihi bir gerçekliktir. Fakat ben, Konya’nın Ilgın ilçesinde doğan birinin, Livaneli’nin durduğu tarafı yadırgarım hep. Cumhuriyetin nimetlerinden yararlanan bir aileden gelen Livaneli, neden eski devletin hurdalarını savunur? Ömer olan asıl adını, romanında Anadolu'dan gelen muhafazakar bir iş adamına neden vermiştir? Livaneli, bu haliyle bana “Avrupa Yakası” dizisinin “Ben de Nişantaşı çocuğum” diyen Burhan Altıntop tiplemesini hatırlatıyor.


II.

Nişantaşı, Şişli, Kadıköy gibi muhitlerde dergisi neredeyse hiç satmayan, yaşadığı dönemde Türk milliyetçiliği davasının yılmaz savunucusu Hüseyin Nihal Atsız’ın Ruh Adam adlı eserinde bir başka “Leyla” vardır: Leyla Mutlak…

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığın gayesi sanki
Bak emrediyor: daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni bundan kaçamazsın

(Hüseyin Nihal ATSIZ, romandan)

Leyla Mutlak, efsunlu bir kadındır. Bana sorarsanız roman içinde varlığı bile şüphelidir. Atsız’ın kendisini anlattığı bu romanın baş karakteri Selim Pusat bu kadını hayalinde yaratmış olabilir. Atsız, burada yine, döneminin Türk romancılığını aşan bir tarzda romantik bir kurgu oluşturmuştur.

Romanın bir Uygur efsanesi ile başlar ve onunla biter. Efsanenin kahramanı Yüzbaşı Burkay’ın dinmeyen ızdırabı ile başladığı gibi yine aynı şekilde son bulur. Romanda Güntülü isimli kız, Mete’nin şu bilinen sadakat için ok attığı her şeye ordusundan ok atılmasını istediği efsanede ok atılamayan kızlardan biridir. Selim Pusat’ın binlerce yıl önceki kaderidir bu. Kendisi ile aynı kaderi paylaşan başka bir yüzbaşı ile vuruşmasında Selim Pusat’ın mağlup olmasıyla; Güntülü ve Leyla Mutlak ortadan kaybolur.

Leyla Mutlak, soy isminin çağrıştırdığı şekilde “Mutlakiyet” rejimini, yani Osmanlı Devleti’ni simgeler. Kadının, Selim Pusat’ın hayatındaki efsunlu varoluşu, bir görünüp bir kaybolması, kendisini Osmanlı tahtının varisi sayması vs. söz konusudur. Atsız burada Osmanlı Devletinin kolektif bilinçaltımızdaki yerini Leyla Mutlak üzerinden anlatır. Bu asil kadın; bilincimizin dışına itilen Osmanlı Devletinin şuurumuza efsunlu yansıyışını simgeler. Bugünkü yaşayışımızın kodlarının destanlarda yattığı iddiasındadır Atsız. Uygurların döneminde destanlaşan bir olayın, adı bilinmeyen tarihte gerçekleştiğini düşünür. Türk milletinin kökenini arar. Gerçekci ve rasyonel iddiaların kuruluğuna karşı Türk milletini yeniden diriltmek için efsanelere ve şuurumuzun kör noktalarına vurgu yapar.

Burada ilginç olan Atsız’ın Osmanlı Devleti'ne bir Türkçü olarak toz kondurmayışıdır. Osmanlı Devleti'ne sadakat yemini etmiş komutanların Cumhuriyet'in kuruluşu ile yeminlerinden dönmelerini yadırgar. Atsız’a göre; emre kayıtsız şartsız itaat etmenin erdemini ancak zeki kişiler anlar. Yine ona göre en büyük komutanlar mutlakiyet rejiminde ortaya çıkmıştır. Tüm bu sebeplerden Cumhuriyet rejimine karşı Selim Pusat diye asker bir baş karakter vardır, bu Atsız 'dan başkası değildir. Atsız romanında modern milliyetçiliğe karşı olduğunu da alttan altta verir; koca imparatorluk İttihat ve Terakki Partisi denilen ahmakların elinde parçalanmış gitmiştir.


III.

"Başlangıç tarihseldir, köken ise mitik." Paul Ricoeur

İki “Leyla” ya edebi açıdan bakınca Atsız’ın işlediği “Leyla” tercih olunur. Siyasi açıdan bakınca, Atsız’ın “Leyla”sı saray ve doğrudan hanedanı anlatırken Livaneli’nin “Leyla”sı, hanedandan çok Babı Ali’yi anlatır. Kültürüne yabancılaşma, sarayın değil hükümetin meselesidir. XXI. Asırda Livaneli’nin “Leyla”sı, geçerliğini tam olarak yitirmese de görülür bir karakter olmaktan çıkmıştır. Atsız’ın karakterleri milletin akıbetine göre yaşayacak veya yok olacaktır.

 
Toplam blog
: 60
: 348
Kayıt tarihi
: 07.09.16
 
 

SBF-Mülkiye mezunu, TCDD'de Memur. ..