Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '16

 
Kategori
Sinema
 

İkimizin yerine

İkimizin yerine
 

Yaşadığımız hayat bir ekosistemden ibaretse ve bu döngü içerisinde her şey birbirinin devamı ise o zaman yaşadığımız her şeyin bir nedeni ve bizden alıp götürecekleri var demektir. Sahip olduğumuz hayatı, ailemizi ve kaderimizi seçemeyiz. Ancak bunlarla olan ilişkilerimizi tabi ki biz belirleyebiliriz. Tarifi mümkün olmayan acılara gebe olan bir hayatın güzel yönlerine bakarak mutlu olmak çok zor olmasa gerek. Hiç değilse en azından kendini teselli etmek, kalabalık bir ailede unutulmak ya da tek çocuklu bir ailede yalnızlık çekmek yerine aileni kucakla. Düşünsene ya olmasalardı? Ve en önemlisi de sürekli hayattan bir şeyler beklemek yerine kendin için geleceğin için sende bir şeyler yap!
 
Bu bahsettiklerim yıllardır beni ayakta tutmayı başaran düşüncelerimdi ve 21 Ekim 2016 da vizyona giren, yönetmenliğini Umur Turagay’ın üstlendiği ve Pınar Bulut’un kaleminden çıkan bu muhteşem film işte tam olarak yukarıda bahsettiğim düşüncelerim gibi…
 
Filmin konusundan kısaca alıntı yapalım; Küçük bir kasabada yaşayan ve sürekli kendini tekrarlayan hayatının sırrını çözmeye çalışan Çiçek ailesinin kendisine dayattığı hayatın içinde sıkışıp kalmış genç bir kadındır. Hayata dair çözülmeyen soruları olan genç kadın kasabaya yeni gelen edebiyat öğretmeni Doğan ile karşılaşınca her şey değişir. Doğan bu yasak aşka ne kadar dirense de kendini Çiçek'e âşık olmaktan alıkoyamaz. İkili arasında büyük bir aşk başlar. Doğan ve Çiçek farklı hayatlarına rağmen birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışırken bir ailenin de kaderini kökünden değiştirecektir...
 
Ne yalan söyleyeyim filmi izlemek için merak uyandıran ilk sebep Serenay Sarıkaya’nın ilk başrol oyunculuğu olmasıydı. Kendisinin sosyal medya hesaplarında çokça bahsetmesi üzerine fragmanı izledim. Öncelikle bu noktayı değinmek istiyorum ki muhteşem bir fragman olmuş. Filmi izlerken bunu bir kez daha anladım. İkinci sebep de işte fragmanın çarpıcı bir şekilde konuyu işlemesi oldu ve ilk defa bir filme böyle pata küte gittim diyebilirim. Çünkü normalde bir filme gitmeden önce detaylı bir araştırma yapar daha sonra yorumları da okuyarak giderdim ancak bu film için ne anlatılsa boş.. Kendisini tekrar tekrar izleterek zaten gereken cevabı verecektir.
 
Filmde teşekkür etmek istediğim o kadar çok şey var ki... Kullanılan aksesuarlar ve detaylar. Sıcak Mudanya sokakları. Jest ve mimikler. Onları mükemmel tamamlayan ses efekti... Durumu şöyle izah etmek istiyorum, bir sahnede ekrana direk Serenay Sarıkaya geliyor ve ağzında bir sigara, alevlendiriyor sigarasını. İçine bir nefes çekiyor ve daha sonra bir nefes daha ve akabinde konuşmaya başlıyor. Sigaranın kağıdının kokusunu hissettim adeta içimde... Yine bir sahne, doğum günü hediyesi veriyor annesi, bir saç tokası hediye ediyor. Tokanın zarafeti ve ona dokunurken her bir kıvrımın hissettirdiği hazzı duydum parmak uçlarımda...
 
Kullanılan mekanlar, sahneler ve perdeye yansıyan o ışık harikaydı. Oyuncu karakterleri de oldukça güzel oturmuştu. Oyunculuklarına ise yorum yapmak haddim değil. Uzun bir ara verdikten sonra dönüş yapan Nejat İşler ‘in öğrencisi karşısında ki tutumu harikaydı. Oyunculuğunu girdiği her rolde başarı ile yansıtan Zerrin Tekindor ve yine bir başka usta İştar Gökseven. Oyunculuklarına kısa bir süre önce şahit olduğum iki yeni isim; Merve Çağıran, Aslı Bekiroğlu... Hepsini tebrik ediyorum. Bir annenin evladına dokunuşu, baba ile kızın arasındaki o bağ, hafif asabi ama aşık bir genç kız (Merve Çağıran) ve hayatın eğlencesinde olan ancak günümüz yaşamında oldukça rastlanılan bir tip (Aslı Bekiroğlu).
 
Filmin konusu sadece romantik yazsa da psikolojik kısmı da bulunmakta. Filmde bir aşk hikayesinin yanında toplumsal bazı kabulleniş ve örf adetler de yerini alıyordu... Özellikle de Filmin sonuna doğru Çiçek’in öğrendiği büyük sır ve bunun sonucunda değişen hayatlarına karşı dik duruşu, yolun sonuna gelmiş çaresiz bir insanı yaşama sevincine döndürmeye yeterliydi. Aslında filmi bütün olarak ele alıp uzun uzun her detayına övgüler yağdırmak isterdim ancak siz iyisi mi önce bir filmi izleyin, sonra yeniden konuşuruz... Çünkü ben ne kadar anlatırsam anlatayım dalgalara karışan gözyaşlarını izlemeden hissedemezsiniz. Ya da Doğan hocanın da dediği gibi bunları hissetmeden benden okumanız yeterli olmaz. Vizyondaki ve daha önceden izlediğim filmler hakkındaki düşüncülerimi yazmaya devam edeceğim...
 
Toplam blog
: 35
: 225
Kayıt tarihi
: 21.05.11
 
 

Henüz hayatının "öğrenme" aşamasında olmakla birlikte  yıllardır yazmak ve yazdıklarımı paylaşmak..