Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Aralık '13

 
Kategori
Spor
 

İkinci yarılarda Fenerbahçe

Futbolun duayen yorumcusu geçen hafta oturduğu yerden öfkeyle, kaşlarını çatarak söyleniyor;
 
"Ben yıllardır diyorum ki bu Fenerbahçe'nin üzerine kim giderse gol atar, geri çekilirse, mahkum oynarsa da Fenerbahçe onu fena yapar, dinletemiyorum, dilimde tüy bitti."
 
Meselenin özünün gitmek istemekle istememek arasında "seçim yapmak" olduğunu düşünen bir zihin yapısına sahibiz; üstelik bu onlarca yıldır medyada egemen düşünce biçimini belirliyor, onun etkisinde kalan milyonlar da aynı şekilde olayları değerlendiriyorlar. 
 
Bir şeyi yıllardır demek ne demek? 
 
"Aslında benim için takım kurgusu, orada kimin oynadığı, teknik adam olduğu önemli değil, ben Fenerbahçe'nin ismine bakarım."
 
Niyet ne kadar belli değil mi? 
 
Son olarak? Hangi takımın üzerine gidilse o takıma gol atılmaz? Sahi gol nasıl atılır? 
 
Peki, gitmek istedin de gitmene izin verdiler mi? 
 
Bu iş bu kadar kolay olsaydı milyonlarca euroluk takımlar kurmanın anlamı kalır mıydı? 
 
İşte böylesi yorumlara sebebiyet verecek bir maçı daha oynadığı Fenerbahçe ve yine kazandı. 
 
Rakip taraftarın "Aziz Yıldırım şike yapsana" tezahüratları arasında Fenerbahçe çok kötü başladığı karşılaşmada önce oyunu dengeledi, sonra bütün kontrolü eline aldı ve sonra da istediği üç puanı...
 
Fenerbahçe'nin golüne kadar Aziz Yıldırım'dan şike yapmasını isteyen rakip takım taraftarlarının golden sonra susmasını neye yormak gerekiyor? 
 
İsteğin yerine geldiği mi? Fenerbahçe'nin 2010-2011 sezonunda da nasıl maçları kazandığının karşılığını gördüğünü mü? 
 
"Aziz Yıldırım şike yapsana!" tezahüratı biraz sonra gelecek Fenerbahçe golünün habercisi oldu artık. 
 
Maçların ikinci yarılarının mutlak Fenerbahçe'nin hakimiyetiyle geçtiği bir sezon yaşıyoruz. Sonucu sanıldığının aksine rakiplerinin oynayıp oynamama, ileri gitmek isteyip istememenin değil Fenerbahçe'nin belirlediği bir süreç yaşanıyor; bakalım nereye kadar devam edecek? 
 
Bu, Fenerbahçe'nin mükemmel, kusursuz futbol oynadığı anlamına mı geliyor? 
 
Asla; hatta mutlak hakimiyetin, koşmanın, mücadelenin, rakibi baskı altına almanın iyi futbol olmadığını ayırt etmeye başlıyoruz. Ancak bütün bunlar yapıldığında bir şekilde maçı kazanacak pozisyonun üretilebileceğinin sonuçlarını takip ediyoruz. 
 
Ligin 14. haftasında Fenerbahçe'nin istikrar çizgisi işte bu gerçekle çok fazla dalgalanmadan doğrultusunda devam ediyor; vektör oluyor. 
 
Volkan dün yine çok iyi değildi, dağınıklığını bir türlü toparlayamıyor. 
 
Fenerbahçe savunması, aynen duayen yorumcunun söylediği gibi üzerine gelindiğinde dağılıyor. Çok eksik kalıyor. 
 
Gökhan Gönül iki maçtır çok dalgın bir görüntü sergiliyor. Sanki maçlara uyuşturucu alarak çıkıyor. Bir türlü o sol kanattaki hakim oyun anlayışını sağ tarafta gösteremiyor. Bu hücumda Fenerbahçe'nin etkinliğini zayıflatırken esas savunmada düzenin bozulmasına neden oluyor. 
 
Ersun Yanal'ın Baroni tercihi futbolcunun son dakikada attığı gole kadar tartışmaya açıktı. Ancak hem golü hem Webo'ya yaptığı asist, Emenike ve Sow'a verdiği güzel paslar bir anda kendisini gecenin adamı haline getirdi. 
 
Futbolun kendi içindeki çözümsüzlüğü, anlaşılmazlığı, bilinmezliği de bu olsa gerekir. 
 
Emenike de Sow da girdikleri çok uygun pozisyonları golle sonuçlandıramayınca o kimsenin pek beğenmediği Webo oyuna girdi skoru belirleyen golü attı. 
 
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..