Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '11

 
Kategori
Öykü
 

İkisir

İkisir
 

Işıkların aydınlattığı sokakta sis tabakası içine gireni gizemlere götürüyordu. İnsan adeta bir adımdan sonra kayboluyor ve bir daha görünmüyordu. Caddede yürüyen insanlar bundan şikayetçi değildi. Hızlı yürüyenler olta atar olmuşlardı.
Naci de bunların arasındaydı. Ama onun amacı volta atmak değil az önce aradığı ama şimdi sislerin arasında kaybettiği kişiyi bulmaktı. 


Naci’ye adamın yaşlı olduğunu ve bir köşede arzuhalcilik yaptığını söylemişlerdi. Naci o kişiyi tam bulacağı sırada sis çökmüş, önündeki arzuhalci birden kaybolmuştu. Naci arzuhalcinin sisten dolayı işinin bıraktığını düşündü. Çünkü bu göz gözü görmez ortamda iş yapılmazdı. 


Arzuhalcinin ismi Murat’tı. Ona Murat dayı diyorlardı. Avukatlıktan emekliydi. Çok güzel dilekçeler yazdığı için arzuhalciliği hem zaman geçirmek hem de para kazanmak için seçmişti. 


Naci’ye Murat dayının çok güzel bir iksir hazırladığını ve iksiri içenin ölüde olsa dirildiğini söylemişlerdi. Gerçekten öyleydi. Mahallede olay kulaktan kulağa yayılmıştı. Bir kadın ölmüş Murat dayıyı çağırmışlar o da, kadının ağzına hazırladığı iksirden damlatmış, kadın o an canlanıvermişti. Murat dayıya evliya diyenler oluyordu. Ama o evliyalığı reddediyor kerametin iksirden geldiğini söylüyordu.
Naci için Murat dayı tam aradığı kişiydi. Naci’nin annesi şu an yatakta hasta vaziyette can çekişiyor olması Murat dayıya olan ihtiyacı daha da artırıyordu.
Naci önündeki sis bulutunun içine daldı. Ağır adımlarla yürüdü. Yürürken eli ileriye doğru uzanmış vaziyetteydi. Bir süre öylece yürüdü. Sis bulutu dağılmıştı. Naci ileriye, geriye, sağa, sola baktı. Murat dayıyı göremedi. Onu kaybetmişti. Arzuhalcinin evini bilmemesi işi zorlaştırıyordu. Şimdi annesinin yarına kadar acı çekmesi gerekecekti. Murat dayı umuduydu. Naci geri dönüp evine doğru yol aldı.
Naci’nin annesi seslendi. “Ne oldu oğlum. Arzuhalciyi bulabildin mi?”
Naci “Bulamadım anne. Yarın tekrar bakarım.” 


Ama yaşlı kadının hali yarını bekleyemedi. O gece hayatını kaybetti. Naci annesinin öldüğünü sabah olunca anlayabildi. Ağlamak istiyordu. Ama içindeki umut buna engeldi. Apar topar üzerini giydi. Evden çıktı.
Arzuhalciyi zaman geçirmeden bulmalıydı. Çünkü zaman geçtikçe ölü vaziyetteki annesinin bedeni dönülmez bir yola giriyordu. 


Hızlı adımlarla yürüdü. Hiçbir şeyi düşündüğü yoktu. Hedefinde sadece arzuhalci vardı. Nihayet varacağı yere geldi. Hıçkırıklarla arzuhalciye doğru ağladı.
Murat dayı o an oturduğu tabureden Naci’ye baktı. “Ne oldu oğlum. Anlat derdini.”
“Annem bu gün öldü. Belki bana yardım edebilirsin diye geldim.”
“Yani anneni diriltmemi mi istiyorsun?”
“Evet”
“Diriltirim. Diriltmesi kolay. Ama annen dirilince bir çok duygusunu kaybetmiş olarak hayat döner.”
“Ben buna razıyım. Haydi çabuk olalım. Zaman annemin aleyhine işliyor.”
O an Murat dayı daktilosunu ve taburesini alıp kulübesine kilitledi. Sonra Naci’ye dönerek “Şansın varmış. İksiri her zaman yanımda taşırım. Bak lazım oldu.” Dedi. Sonra Naci ile birlikte oradan uzaklaştılar. 


Eve komşular birikmişti. Komşular eve açık olan kapıdan girmiş Naci’nin annesi Zeliha teyzeyi ölü olarak bulduklarında bir feryattır koparmışlardı.
Naci ve Murat dayı eve geldiğinde komşular heyecanla konuşmaya başladılar. Arzuhalci “Biliyoruz. O öldü. Şimdi vefat eden teyzenin odasını boşaltın.” Dedi. Kadınlar denileni yaptı. Odayı boşalttılar. Naci ve Murat dayı boşalan odaya girdi. Kapıyı kapattılar. Arzuhalci Naci’ye “Son kez soruyorum. Annen dirildikten sonra birçok şeye katlanman gerekecek.” Dedi.
Naci “Hiç mi bir çıkar yolu yok.”
“Maalesef yok. Yalnız içireceğim iksir ölüyü, dirilttikten sonra çok uzun yaşatıyor. Bu da ayrı bir çile konusu.
Naci “Ben her şeye razıyım. Yeter ki annem dirilsin.”
O an Murat dayı cebinden iksiri çıkardı. Naci’nin annesi Zeliha teyzenin ağzından içeri boşalttı.
Aradan kısa bir süre geçmişti. Zeliha teyze öksürerek birden yerinden doğruldu. “Ne oldu bana.” Diye söylendi.
Murat dayı “Yok bir şey teyze. Hastaydın. Seni iyileştirdik.” Dedi.
Sonra Naci’ye “İleride annenin bu iksire çok ihtiyacı olacak. İksiri ben her zaman hazırlayamam. Bu uzun ve meşakkatli bir iş. Sana formülünü vereceğim. Bunu iyi sakla. Formülü kimse öğrenmesin.” Dedi. Sonra cebinden kağıt ve kalemi çıkardı. Formülü yazmaya başladı.
Murat dayı formülü Naci’ye uzattı. Naci okumaya başladı. Sonra “Formül için Toros dağlarına gidebilirim. Ama burada Lübnan yazmışsın. Oraya nasıl giderim.” Dedi.
Arzuhalci “Merak etme. Lübnan’dan getireceğin malzeme bende var. Gelir benden alırsın. Ben oraya iksir için arada bir giderim. Şimdilik bana müsaade.” Dedi evden ayrıldı.
Komşular ölen Zeliha teyzenin dirildiğini görünce şaşkınlıklarından donup kaldılar. Şaşkınlıkları kısa sürdü. Komşular şimdi Naci’nin elindeki formülü merak ediyorlardı. Ama Naci onlara hiçbir şey söylemedi. Çünkü iksirin formülü önemliydi. Ve sırrın görünmez sahipleri buna asla izin vermezlerdi.
Zeliha teyze geceleri uyumuyordu. Yitirdiği duygular onu bir cazıya yani zombiye çevirmişti. O sadece acıkınca yemek yiyor, karnını doyuruyor geceleri odasında karanlıkta bekliyordu. Gündüz olunca Naci annesinin yanına geliyor, onunla biraz ilgilendikten sonra komşusuna emanet ediyordu. Sonrada işine gidiyordu.
Bu böyle olmazdı. Bütün gözlerin üzerinde olduğunu hissediyordu. Bu onu rahatsız ediyordu. Annesini merak edip gelenler, kendine sorulan onca sorular bunaltmıştı. Hele arkadaşları iksirin formülü peşindeydiler. 


Annesi ile memleketine dönmeye karar verdi. Evini bir kamyon bulup kısa sürede eşyalarını taşıdı. Kamyon şoförüne gideceği adresi kağıda yazıp verdi. Sonra annesini yanına alıp o da memleketine otobüs ile yola çıktı.
Kar yağmış köyün her yeri bembeyazdı. Doğanın böyle bir görüntüsü insanın gözlerini dinlendiriyordu. Çünkü her yer aynı renkteydi. Beyazdı.
Artık köyüm dediği yerin yerlisi olmuştu. Aradan bir hayli sene geçmiş o da köylüler gibi geçimini tarım ile sağlamaya başlamıştı. 


Annesi yine eskisi gibiydi. Çoğu duygularından yoksundu. Annesinin bu hali içini acıtıyordu. Ama elinden de bir şey gelmiyordu. Annesinin kendinden başka kimsesi yoktu. Sonuçlara katlanmak zorundaydı.
Gece olmuş odasında dinleniyordu. Yanında oturmuş vaziyetteki annesi öylece pencereden dışarıya bakıyordu. Biriyle konuşuyor gibiydi. Seslere Naci uyandı.
Sordu “Anne kiminle konuşuyorsun?”
“Bana mağaraya gel diye çağrı yaptılar.”
“Kimler anne?”
“Onlar.”
Annesinin cevaplarından bir şey çıkaramadı. “Her zamanki hayallerindendir.” Diye düşündü. Tekrar uykuya daldı. O ara Zeliha teyze yine birileri ile konuşuyordu. Onu çağırıyorlardı. Zeliha teyze çağrılara karşılık verdi. Yerinden kalktı. Sessizce evden çıktı.
Sabah olmuştu. Naci annesini evde bulamayınca telaşa kapıldı. Komşularına haber verdi. Yoktu. Köyü aradılar. Bulamadılar. Aklına birden geceki konuşmalar geldi. Annesi mağaradan söz etmişti. Oraya gitmiş olabilirdi. Köylülere mağaranın varlığından sordu. Neyse ki öyle bir yer vardı. Köylüler yerini söyledi. Naci hemen mağaraya doğru yola koyuldu.
Annesi mağarada bağdaş kurmuş vaziyette oturuyordu. Ama hiç kıpırdamıyordu. Naci o an ürperdi. Yoksa annesi yeniden mi ölmüştü. Ürperti daha da arttı. Annesi manasız şekilde hala kıpırdamıyordu. Naci yaklaştı. Annesinin omzuna değdi. Kıpırdamadı. Bu sefer elini annesinin boğazına değdirdi. Şah damarı atmıyordu. Naci sonunda annesinin öldüğünün anladı.
Annesini hüzün içinde toprağa verdi. Artık ağlamak ve hüzünlenmek fayda etmezdi. İksirin neden annesini uzun yaşatmadığını düşündü durdu. Bulamadı. Aklına annesinin son gün hali geldi. “Çağırıyorlar.” demişti. 


Gece düşüncelerle uyudu. Bir aralık hızla yatağından doğruldu. “İksir” diye söylendi. Acele ile üzerini giydi. Evden çıktı. Hızla mağaraya doğru yol aldı.
Mağaradaydı. Karanlık dehlizin içinde bir saat boyunca ilerledi durdu. Sonunda iksir için kendine ilham edilen dinlenmiş su kaynağını buldu. Şişesini kaynaktan iyicene doldurdu. Mağaradan çıktı. Köyün mezarlığına doğru yol aldı.
Naci mezar kulübesine kapısını zorlayıp ta girdi. Karanlıktan bir şey görünmüyordu. Odanın lambası yoktu. Naci kazma ve küreği elleri ile uzun bir yoklayıştan sonra bulabildi. Hemen odadan çıktı. Dolunay ışığı izinde annesinin mezarının yanına geldi. Mezarı kazmaya başladı.
Annesini mezardan çıkarmıştı. Annesini kefenli hali ile sırtlayıp köye doğru ilerledi.
Naci dinlenmiş suyun şifasını biliyordu. Mağaraya o yüzden gitmişti. Şimdi oradan getirdiği suyu iksirin içine karıştırdı. Bu sefer karışım annesini diriltmenin yanında duygularını da geri getirecekti. Karışımı annesinin ağzının içine döktü. Kısa sürede Zeliha teyze hayat buldu. Dirildi. 


Naci köyden gitmeyi düşündü. Çünkü annesinin dirilmiş olması köylüler üzerinde infiale yol açar onların psikolojilerini bozabilirdi. Apar topar yükte hafif eşyalarını topladı. Evde çıkıp annesi ile birlikte köyü terk etti. Köyden çıkınca Toros dağlarına yakın bir yere yerleşti. 


İksir annesine iyi gelmişti. Zeliha teyze bu sefer duygularına da kavuşmuştu. Ama Naci için son yaklaşıyordu. Bu sefer gaipten gelen sesler Zeliha teyzenin yanında Naci’yi de çağırmışlardı. Çünkü büyük esrarın gaipten sahipleri vardı. Kimse ölünce dirilemezdi. Dirilse dahi uzun süre yaşayamazdı. 


Arzuhalci Murat dayıya gelince o da fazla uzun yaşamadı. Geriye söylenceler kalmıştı. Elbet ölümsüzlüğün peşinde koşanlar çoktu. Tarih boyu çeşit çeşit ölümsüzlük formülleri üretilmişti. Ama gerçek ölümsüzlük aşta ve sabırdaydı. Aşıklar yaşadıkları ile edebiyat oluyor, sabredenler ise meyvelerini bir ağaçtan alıyordu. O ağaç ki dallarında her çeşit meyve bulunurdu. İşte gerçek ölümsüzlük o ağaçtaydı. Kimileri bu ağaca ‘hayat ağacı’ diyordu. 


Ama arzuhalci Murat dayının ölümsüzlüğü öğrendiği formül halk kütüphanesinde, bir kitabın sayfasında, rafta okuyucusunu bekliyordu. Onu okuyan şimdiden sonuçlarına katlanmalı.

Tuna Mustafa Yaşar 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..