Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '07

 
Kategori
Küresel Isınma
 

İklim değişiyor, ya bizler?

İklim değişiyor, ya bizler?
 

Biliyorum sabahın bir vakti çok iç karartıcı bir konu olacak ama, belki uzun bir yazı diye okumaktan sıkılacağız. Ama bu konuda daha duyarlı olmak konusunda hepimizin bildiği, belki kulak ardı ettiği belki önemsediği ama gerçek bir konuya değinmek istedim. KÜRESEL ISINMA.. ! Asrın acı gerçeği..

İklim değişikliği, küresel ısınma...

Hatırlar mısınız "Yarından sonra" diye bir film vardı zamanında baya ses getirmişti, orda da, devletin başındakiler zamanında alınması gereken önemlerin, önemliliğini iş işten geçtikten sonra anlamıştı.

Peki bizler için iş işten geçti mi? Geleceğimize ne bıraktık bizleri ve sonrasını neler bekliyor işte bilimsel bir kaç not:

İklim değişikliği bilimine ilişkin, Paris’te düzenlenen toplantıda açıklanan IPCC (Hükümetlerarası iklim değişikliği paneli) raporunda, varolan uygulamaların devam etmesi halinde, 2095 yılına kadar, küresel ortalama sıcaklığın, 1980 -1999 seviyelerine oranla 1.1°C ila 6.4° C arasında artacağı sonucuna varılıyor. Bu artış ise daha fazla sel, sıcak dalgası, kuraklık, daha kuvvetli kasırgalar, buzlu kütlelerinin daha hızlı erimesi ve deniz seviyelerinin hızla yükselmesi anlamına geliyor.

Rapordaki en önemli bulgulardan bazıları:

1-İklim üzerindeki insan etkisi, -önceki raporlara göre daha yüksek olarak ve dünyanın tüm bölgelerinde- %90 oranında saptandı.

2- Teorik iklim «duyarlılığı» artış gösteriyor. Örneğin «atmosferdeki seragazları miktarı sanayileşme öncesi miktarın iki katına çıkarsa iklim nasıl olacak?» sorusuna cevaben önceden en iyi tahmin 2.5 dereceydi. Bu raporda duyarlılık tahminleri 3 dereceye çıkarıldı.

3- Eğer salımlar düşürülmezse, 2095 yılında sıcaklık artışı 1980-1999 yıllarına oranla 1.1°C ile 6.4°C arasında artış gösterecek(1).

4- 3. Değerlendirme raporunda bulunmayan bir madde ise, tropical fırtınaların şiddetinin artacak olması. Şiddetlerdeki artış, deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artışa bağlanıyor.

5- Sadece Antartika ve Grönland buz kütleleri, 1993-2003 yılları arasında deniz seviyesindeki artışı yüzde 15 düzeyinde etkiledi.

Bilimsel modellere göre Antartika buz kütlesinin aslında büyüyor olması gerekiyordu. Oysa, Antartika’daki buzulların kopması açıklanamıyor ve Grönland’dan kopan buzulların ve Grönland’daki hızlı erimeyi açıklamada yetersiz kalınıyor. Bu nedenle büyüklüğü konusunda kesin bir bilgi bulunmamasına rağmen deniz seviyesindeki artışın muhtemelen beklenenden daha yüksek olacağı biliniyor.

6- Bu yüzyılda sanayileşme öncesi seviyelerine göre en az 1.9 – 4.6 °C arasında ısınma olursa, Grönland buz kütlesinin hemen hemen tamamıyla yok olmasına neden olacaktır. Bu deniz seviyesini 6-7 metre arasında yükseltecektir.

“Türkiye iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerden biri olmasına karşın iklim değişikliği ile mücadelede uluslararası işbirliğine katılmamakta direniyor. Aynı zamanda tüm OECD ve Doğu Avrupa ülkeleri arasında sera gazı salımları en hızlı yükselen ülke ve toplam salımları ile dünyada 20. sırada yer alıyor. Gerek IPCC raporu gerek yakın zamanda yayınlanan Stern raporu da gösteriyor ki ekonomik, çevresel ve toplumsal anlamda geleceğimizi korumak için önümüzde tek bir yol var: seragazı salımlarımızı büyük oranlarda düşürerek ve sürdürülebilir bir enerji sistemine geçiş yaparak iklim değişikliği ile mücadele etmek. Ancak bu mücadeleye felaketler kapımızı çalmadan önce başlamamız gerekiyor. Sorun ortada, çözüm belli, bir tek siyasi irade eksik”

(Greenpeace Akdeniz Enerji ve İklim Kampanyası Sorumlusu Hilal Atıcı- Greenpeace sitesinde tam metin bulunmaktadır)

20.yy'da gezegenizimizin ortalama sıcaklığı 0, 3-0, 6 santigrat artmış. Gelecek 40 yıl içindeki her 10 yılda sıcaklığın 0, 1 santigrattan daha fazla artarak oluşan bir küresel ısınma sözkonusu. Ve kimilerimizin aklına sera etkisi gelir.

Yerkürenin ısıl dengesini sağlayan önemli faktörlerden biridir sera etkisi dediğimiz sistem. Öncelikle sera etkisini tanıyalım. Güneş'ten yeryüzüne gelen ışınlar yeryüzünü ve atmosferi ısıtır. Bu sırada gelen ışınların %25 i geri yansır çeşitli nedenlerden. Bu yansıma sırasında ışınların bir bölümü atmosferde bulunan sera gazları dediğimiz CO2, Metan, Su buharı gibi gazlar tarafından soğurulur. Soğrulan bu ışınlar atmosferin alt katmanında kalarak buranın ısınmasına yol açar. Bu sistematik bir şekilde devam ederek atmosferde gerçekleşmektedir. Sera etkisi sayesindedir ki canlılık faaliyetlerimizi hala sürdürüyoruz. Eğer ki bu sera gazları olmasaydı yerküre ortalama sıcaklığı +14-15 santigrat değil -18 santigrat olurdu. Ki bu ortalama değer olduğuna göre canlılık faaliyetlerimizi sürdürmemiz çok zor olurdu. Böyle önemli bir sistemdeki sera gazlarında değişiklik en doğal haliyle iklimimizi etkiler çünkü iklimi belirleyen en büyük faktör sıcaklıktır. Sera gazlarındaki artış daha çok soğurmayı emmeyi sağlar sonucunda ortam ısınır.. Isınınca birçok felaketler dizisi meydana gelir. Sera etkisi denilen bu sistemin yerküremiz ve bizim için çok önemli olsa da sera gazlarının oranlarının artması tüm canlılar için çok tehliklidir.

-Isınmaya yol açan sera gazlarının artış sebepleri
Sera gazları dediğimiz CO2, metan, su buharı, azotoksit, kloroflorokarbon ve ozon neden bir artış içindeler? Aslında hepsinin bir artış ivmesi yakaladığını söyleyemeyiz. En çok salınanı karbondioksit ancak en risklisi metan ve kloroflorokarbondur. Metan, bir karbondioksitten 21 kat, azotoksitten de 270 kat daha fazla ısı soğurma kapasitesine sahip. Düşünün taşıt araçlarımızda karbondioksit yerine metan gazının çıktığını; heralde dünya venüs kadar sıcak ve yaşanılmaz olurdu.

Karbondioksitin neden artış gösterdiğine gelince: Kimyasal olarak olayı ele aldığımızda yanma reaksiyonları sonucu atmosfere ya da ortama karbondioksit gazı salınır. Aşağıdaki grafik ele alındığında 18. yy. ortalarından itibaren karbondioksitte hızla bir değişimin bir artışın olduğu görülmektedir.

Peki ne oldu 18.yy da?
Sanayi devrimi ile daha çok makineleşme, fabrikalaşma ve sonucunda daha çok karbondioksit. Bir de böyle bir devrimin arkasından çıkan birinci ve ikinci dünya savaşları ki ikincisinde atom bombası patlatılmıştı.. Savaşlar ve gelişen sanayiler karbondioksitin inanılmaz bir şekilde artmasına sebep olmuşlardır. Bugünlerde hala bu artış devam etmekte.. Sanayi boyutundan sonra orman yangınları hatta yanardağ faaliyetleri bu artışa tuz ve biber olmuştur.. Şu an tadından yenilemez durumdadır. Aşağıdaki grafiktede karbondioksitin 100 yıllık geçmişi ifade edilmektedir. Görüldüğü üzere 1800'lü yıllardan sonra karbondioksitin hızla arttığı belirlenmiştir.

Bu tür varsayımlar, ki aslında varsayım demek yanlış olur, gerçekleşmesi muhtemel olaylara karşı biz ne durumdayız, nekadar bilinçliyiz bir katkımız olması için.. Küresel ısınma, biyolojik çeşitililik kaybı, petrol doruğu ve diğer çevre sorunları gittikçe büyüyor . ve Kuraklık ve en önemlisi SU susuzluk..Hani bizim ülkemizde halkı korkutmamak için daha ılımlı gösteriliyor ama yabancı kaynakların açıklamaları bu konuda hiç ılımlı değil.

Isınma Sürecinde Oluşacak Tahmini Olaylar ve Sonuçları
İklimin değişmesine sebep olan ısınma, birçok dengenin bozulmasına ve bazı olayların meydana gelmesine neden olacaktır. Bu olaylar son bulduğunda ise iklimimiz tamamen değişmiş olabilir.

-Buzulların erimesi sonucu açığa çıkan metan
Son bir yıl içerisinde iklim değişikliği hakkında takip ettiğim haberlerde eriyen buzulların içinde büyük oranlarda metan gazı bulunduğuna işaret ediliyordu. Bu da iklim değişikliği senaryolarında değişimin daha önce olacağına işarettir. Çünkü bilindiği üzere küresel ısınma nedeniyle buzullar hızla erimekte. Eriyen buzullardan açığa çıkan metan da atmosferin daha da hızla ısınmasına sebep olur.

-Buzulların erimsiyle deniz su seviyesinin yükselmesi
Son çalışmalar sonucunda önümüzdeki yüzyıl içinde 48 ila 60 cm arasında su seviyesinin artması bekleniyor. Örneğin yapılan birtakım hesaplar sonunda 50 cm'lik artışın Miami'deki sokakların sular altında kalmasına sebep olacak.Bunun dışında bu türden artış ülkemizdeki kıyı yerleşim birimlerinin yaşanılmayacak duruma gelmesine sebep olacaktır.

-Buzuların erimesiyle saf suyun tuzlu suyla karışması
Dünya üzerindeki küresel iklimi koruyan temellerden biri de okyanus akıntılarıdır. Okyanus akıntıları sayesinde İngiltere, Norveç gibi soğuk ülkelerde insanlık hala yaşamaktadır. Eğer ki o akıntının biraz yavaşlaması ya da hızında herhangi bir değişme olması akıntının yok olmasına sebep olarak olan dengenin bozulmasına yol açarak yaşama kaynağı olduğu bölgelerde büyük yıkımlara sebep olabilir. Teorilere göre akıntının yaşaması için tuzluluk oranı doğrudan etkilidir. Ayrıca tuzluluk oranının azalması yıldırım gibi olayların daha da artmasına sebep olacaktır. Bilindiği üzere deniz ve okyanuslar meterorolojik hava temizleyicileridir.

-Ani seller beklenmedik meteorolojik olaylar
Dünyamızdaki düzen bozulma sürecine girdiğinden beri doğa buna düzensizliklerle cevap vererek doğal dengenin yeniden dengeye ulaşmasını sağlamaktadır. Bu süreçte beklenmedik olaylar yaşanılmaktadır. Uzun süreli yağışlar, çok güçlü kasırgalar, fırtına ve kasırgaların sık görülmesi, bu olayların görülme dönemlerinde farklılıklar. Tabii bunların tam tersi de oluşabilir. Yağışların ortalamalardan daha az görülmesi, sıcaklıkların ortalamalarının daha üstünde olması. Çoğaltılabilir bu örnekler. Beklenmeyen ya da çoğalan bu tür meteorolojik olaylar insanların ölümüne, göçlerine, maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır.

-Kuraklık
Kuraklık dünyanın hemen hemen her yerinde kendini göstermeye başladı. Özellikle tarım faaliyetlerinin olduğu yerleşimlerde kuraklığın olumsuz etkisi maddi açıdan kendini epey bir göstermektedir. Kuraklık toprağın verimsizleşmesini sağlayarak üretimin neredeyse sıfıra yaklaşmasını ve geçim kaynağını tarım ile sağlayan nufüsün büyük şehirlere göçünü bir hayli artıracaktır. Bu da şehirlerde; işsizliği artıracak, sosyal sınıflar oluşturabilecek, kişileri suçlara yöneltebilecek, azalan üretim sıfırlanacak, temel besinlerin ve tarım ürünlerinin fiyatları çok yüksek olacak.

-Göç
Tahminlerimize göre zaten başlamış olan göçün 10 yıl sonra şimdiki göçden %10-15 lik bir artış göstereceği, 25-30 yıl sonra ise sosyal bir kaos bile yaşanabilir; kuraklık, hastalıklar, açlık, yaşam standartlarının düşmesi yüzünden. Esasen belki de 50-60 yıl sonra insanlar doğa ile yaşam mücadelesi verebilirler.

-Hastalıklar
Sıcaklık değişimi ve beliren iklim değişikliği ile yeni hastalıklar oluşabilir ya da farklı bölgelerdeki bir hastalık başka bölgelerde kendini gösterebilir.

-Canlı türlerinde yok oluş
Sıcaklık artışı birçok ekosistemi etkileyecek bir etmendir. 2050'ye kadar 1 milyon canlı türünün YOK OLMASI muhtemel dahilindedir.

-Savaşlar
Susuzluk, kuraklık, çölleşme, açlık ve hastalıkların o kadar bunalttığı devreler olacak ki ülkeler verimli topraklar için, su için ve yaşamak için diğer ülkelerle savaşlar bile yapacaklardır. Pentagon'un hatırlarsanız birkaç yıl önceki raporunda 2020 yılından sonra nükleer dahil tüm savaş yöntemlerinin denenebileceği yer almaktadır. Hatta Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu'na göre bir ülke içindeki şehirlerin birbirlerine düşme olasılıkları var. Örneğin İstanbul su ihtiyacının büyük çoğunluğunu çevre illerden karşılıyor ve hala hızla büyümektedir. Nitekim su ihtiyacının artmasına rağmen bu ihtiyacı karşılamayacaklar öte yandan diğer şehirlerde de bu şekilde su sıkıntısı yaşadığından su paylaşılamayacak.

Sonuç
İklim değişikliği sürecinde insanlar öyle bir noktaya gelebilirler ki yamyamlığa bile başlayabilirler.. Ki geçmişte günümüzden 2200 yıl önce Mısır'ta Nil nehrinin çevresinde bu olaylar yaşanmıştır.. İnsanlar cesetleri dahi yemişlerdir yaşamak için.. Ve günümüze geldiğimizde insanlık atmosfere hızla karbondioksiti salıyor ve süreç daha hızlı bir şekilde ilerliyor..

Peki bu gibi noktalarda bize düşen ne?

 
Toplam blog
: 15
: 905
Kayıt tarihi
: 18.01.07
 
 

Karadeniz Teknik Ünv. Bilgisayarlı Muhasebe ve Vergi Uygulamaları bölümü mezunuyum. Şu an Anadolu Ün..