Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '09

 
Kategori
Eğitim
 

İlahi Melik, Muş-4

İlahi Melik, Muş-4
 

Bu yazıya verilecek o kadar başlık var ki, en iyisi Melik. Melik, çok sevimli, dört yaşında bir çocuk. Tıpkı bozkırda açan bir çiçek gibi.

02. Ekim, 2009, Cuma günü; Muş merkezi bir yerden, Diyarbakır Kulp yönüne dönüyoruz. Yol, düz ve asfalt. Arabamız, öğretmen servisi olsa da beni kabul ediyor.

Merkeze bağlı ve ulaşım olanakları iyi köylere, öğretmenler, genelde kiraladıkları araçlarla her gün gidiş geliş yapıyorlar.

Gidiş yönümüz , Kulp Diyarbakır. Kah dağ kucaklarına sıkışmış, kah ova düzlüklerine dal budak açmış köyler, benim gibi bozkır insanını sürekli kendine çekiyor. İçim aydınlanıyor, yüzümdeki gerginlik gidiyor.Daha doğrusu içim içime sığmıyor. Bunu arabamızda bulunan öğretmenlerin hiç birine belli etmiyorum. Duygularımı dışa vursam belki de anlamsız karşılayacaklar. Onların dünyasında buralar mahrumiyet yerleri. Benim dünyamda ise zenginlik. Bıraksalar bu köylerde yıllarca öğretmenlik yaparım gibi geliyor. Ama nerede şimdiden sonra, çoluk çocuk.

Ovanın hem güney, hem kuzey yakasındaki dağların yüksekliği iki bin metreden, iki bin sekiz yüz metreye kadar çıkıyor. Dağların arası, çayırların çimenlerin ve verimli toprakların yer aldığı düzlük, Muş Ovası.

Evlerin çatıları sabah güneşi ile birlikte gümüş gibi ışıldıyor. Çatılar, kiremit yerine beyaz saç kaplı . İklim şartlarından olacak, bu, ülkemizin çoğu yerinde böyle.

Anayoldan sağa, Eğirmeç Köyüne sapıyoruz. Köy yolu, asfalt, ana yola 4 kilometre.

Arabamız köyün içinde dolana dolana bizi okulun önüne bırakıyor. Arabadan iner inmez, çocuklar karşılıyor. Öğretmenlik mesleğimden ben bu karşılamaya alışkınım.

Okul, kibrit kutusu şeklinde üç ayrı bina. İki derslik bir, iki derslik bir, ayrıca lojmandan bozma ana sınıfı. Şimdilik 4. veya 5. sınıfa kadar. 6, 7, ve 8. sınıflar köy yakınındaki yatılı bölge okulunda eğitim görüyorlar. Eğirmeç Köyü İlköğretim Okulu Müdürü genç ve enerji dolu. Binadan binaya koşturuyor. Okulda öğretmen sayısı yeterli.

Elimde çantam , köy içine çıkıyorum. Demiryolu yolu boyunca yürüyorum. Etrafımda bahçeler, söğüt ve kavak ağaçları. Doru bir at çayırda otluyor. Köy, yüz yirmi hane ve bin nüfuslu olmasına rağmen hiçbir insan sesi çıkmıyor. Müthiş bir karga sesi var havada. Alfred Hitchcock yapımı, başrollerini Rod Taylor ve Tipi Hedros’un oynadığı Kuşlar filmini anımsıyorum kargaların durumunu görünce. O sırada , ovayı yara yara bir tren geliyor üstüme üstüme. Kenara çekiliyorum.

Sokakta, babasının elinden tutmuş, küçük bir çocuk görüyor ve yaklaşıp, ilk öğretmenlik yıllarımda öğrendiğim Kürtçe ile adını soruyorum. Cevap yok. Babası, “naveta çia” diyor yine cevap vermiyor. Başı hala yerde. Saçını okşuyor ve “adın ne senin” dediğimde, “ “ Melik” diyor. Babası da, ben de gülüyoruz. İlahi Melik, diyorum kendi kendime. Melik’in ana sınıfına gidip gitmediğini soruyorum “hayır” diyor baba. Peki, çocuk bana Türkçe bildiğini mi kanıtlamak istedi, diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Üstü başı düzgün bir kız çocuğu yaklaşıyor yanıma ve doğrudan bana, “ beşten altıya geçtim. Babam beni okula göndermiyor” diyor.

Beni ne sanıyor bu kız çocuğu? Köye gelen bir yabancıdan yardım mı umuyor bu konuda? Bilmiyorum. Babasının adını soruyorum, adıyla soyadıyla söylüyor.

“ Babanı şikayet ederim” diyorum,

“et” diyor.

“Baban evde mi” diye soruyorum.

“Hayır” diyor.

Evde dese neye mal olursa olsun, elinden tutup, evlerine gideceğim ve, “selam aleyküm” diyeceğim babasına ve okula göndermeyişinin nedenini sorup anlatacağım uzun uzun.

Çocuğa, “Tamam” diyor ve üzüntülü bir şekilde oradan ayrılıyorum.

Okul önünde oynayan öğrencilere tekrar dönüyorum. Onları öğretmen gözü ile süzüyorum. Hepsi de pırıl pırıl tertemiz. Saçları, başları, önlükleri. Kız öğrencilerin saç örgüleri farklı farklı. Bir veli toplantısı olsa da annelerine teşekkür etsem diyorum. Ama onların yerine müdürlerine ve öğretmenlerine teşekkür ediyorum.

Öğretmenlik bir gönül işi. Öğretmen yüreği başka. Ne renk anlar, ne zenginlik, ne de fakirlik. Tıpkı doktorluk mesleği gibi. Eğitim, her yerde eğitim. Eğitim gibisi var mı?

Hüseyin Seyfi

 
Toplam blog
: 498
: 1546
Kayıt tarihi
: 12.08.07
 
 

Öğretmen Okulunu ve İktisat Fakültesi Kamu yönetimi bölümünü bitirdim, eğitimciyim, İyi derecede ..