Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İlgiden bunalmak

Geçen gün bir elektronik mağazasında dolaşıyorum. Dijital fotoğraf makineleriyle ilgilendim biraz. Aklımdan geçen şöyle hem pikseli yüksek, hem de cebe girecek kadar küçük, aynı zamanda da şık görünüşlü bir şey bulmak...

Reyonun başına gelir gelmez hemen yanımda bir tezgahtar hanım peyda oldu. Doğaldır, müşteriyle ilgilenmek gerekir ki, satış şansı artsın. Fakat benim bu tür yerlerde gösterilen yoğun ilgiye karşı bir alerjim var.

Mesela lokantada yemek yiyorsunuz, tepenizde tabağınızdakilerin bitmesini bekleyen bir garson... Ne kadar sinir bozucu bir şey. Şöyle azıcık dinlenmek için çatalınızı bıçağınızı tabağın kenarına koysanız, daha yemek bitmeden önünüzdekini almak için saldırıya geçiyor.

Bir şey lazım mı, şunu alır mısınız, bunu yer misiniz... Evet, müşeri ilgi ister istemesine ama, bu kadarı da fazla değil mi? Her konuda olduğu gibi orta bir yol bulmak lazım. Ne bunaltan bir ilgi, ne varlığımı bile hissetmediler dedirtecek kadar ilgisizlik.

Bazı garsonlar ve tezgahtarlar bunu çok iyi başarıyorlar. Tabii müşterinin beğenisi ne türden, bunu da hesaba katmak lazım. Herkes benim gibi değil ki, sürekli ilgiden mutluluk duyanlar da olabilir, aksi takdirde kendisiyle ilgilenilmediğini zannedenler de...

Neyse... Ben tezgahtardan uzaklaşmak için diğer çeşitlerin olduğu tarafa doğru gidiyorum, o da peşimden geliyor. Bir ara, yardımcı olabilir miyim, diyerek söze başladı. Ben özellikle soğuk ve ilgisiz bir sesle, bakıyorum sadece, dedim.

Sanırım bu tavrım onu biraz kızdırdı ve ses tonunu biraz daha ciddileştirerek, siz ne kadarlık bir şey arıyorsunuz, ben ona göre sizi yönlendireyim, deyip dizginleri eline almak istedi.

O zaman benim canım daha da sıkıldı ve:
– Hanımefendi, diğer müşterileriniz kendilerine nasıl davranılmasını isterler bilmiyorum ama, bu sorunuzla beni kızdırdınız biliyor musunuz? Ben kendi kafama göre bir makine arıyorum. Fiyat aralığı hiç önemli değil. Yüz elli liralık da olabilir, bin liralık da... Bilmem anlatabildim mi, dedim.

Niye bu kadar sinirlendiğime ve aslında işini yapmaktan başka hiçbir artniyeti olmayan bir hanımefendiye karşı neden bu kadar kaba kavrandığıma ben de şaşırdım. Toparlanıp özür dileyeyim diye düşünürken:

– Beyefendi sizi anlıyorum. Ben de bu tip ilgiden sıkılırım. Ancak patronlarımız müşteriyle bu şekilde ilgilenmemizi istiyorlar. Biz de mecbur kalıyoruz. Aslında biraz nezleyim de... Sizi böyle sıkboğaz etmekten ben de hoşlanmıyorum ama ne yapayım, dedi.

– Açıksözlülüğünüze teşekkür ederim, farkındaysanız ben de size zaten açıksözlülükle ne düşündüğümü hemen söylemiştim. Şu anda ödeşmiş olduk. Siz o zaman görevinizi yapın, burda kalın ve bana bunlar arasında ne gibi farklılıklar var, hangisi üstün özelliklere sahip, hangisi, neden ucuz, onları birazcık anlatın dedim.

Bildiği kadar anlattı, arada sorduğum soruları da cevapladı. Ben öyle pazarlık yapmasını bilmeyen ve sevmeyen bir insanım. Hele bir tezgahtara zahmet verecek kadar birkaç eşyaya bakarsam, satın almadan çıkmaya da utanan biriyim.

Fakat bir süre sonra hissettim ki, can sıkıntısından terlemişim. Ne olursa olsun, şu an bu mağazadan bir şey satın almayacağım dedim ve hanımefendiye teşekkür ederek çıkıp gittim.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..