Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Temmuz '07

 
Kategori
Haber
 

İlhan Selçuk koalisyonu Türkiye’ye çağ atlatır!

İlhan Selçuk koalisyonu Türkiye’ye çağ atlatır!
 

22 Temmuz'da oy kullanmayı düşünüyor musunuz? Cevabınız "evet"se lütfen beş dakikanızı ayırıp bu yazıyı okuyun. İlgilenenler bilir, Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk geçenlerde kaleme aldığı bir yazıda CHP, MHP, DP, Genç Parti, Saadet Partisi gibi partilerin AKP’ye karşı birleşmeleri gerektiğini söyledi. Bunu da kendince süslü ama içi kurtlu ceviz gibi boş sözlerle dile getirdi. Bunu en açık biçimde Selçuk yazdı ama gönlünden geçiren çok kişi var Türkiye'de.

Selçuk’a göre, AKP “satılmış ve teslimiyetçi”, saydığı partiler ise “Cumhuriyet Türkiye’sini yaşatmakta buluşanlar”mış. Doğrusu, en hafif deyimle, ancak saplantıdan gözü kararmış bir insanın ağzından çıkabilecek sözler.

Her seferinde üstüne basa basa belirtiyorum, ben AKP’li değilim. Geçen seçimde oy vermedim bu seçimde de vermeyeceğim. Ama bu durum benim gerçeğe bakış biçimimi değiştirmez.

Şimdi moda oldu ya AKP’ye saldırmak. Buyrun, onların AKP’yi vurmakta kullandıkları silahlara bir göz atalım şöyle bir: Neymiş efendim, AKP satılmışmış? Kime? ABD’ye, AB’ye, bilumum dünya ülkelerine... Peki nasıl oluyormuş bu? ABD’yle işbirliği yapıyormuş. AB’ye girmek istiyormuş. IMF’yle işbirliği yapıyormuş. Kıbrıs’ta çözüm için uğraşıyormuş. Laikliğin altını oyuyormuş. Sınır ötesi operasyona karşı çıkıyormuş vs vs vs..

Gelin o zaman bu iddiaların geçerliliklerine bir bakalım: Bilindiği üzere AKP hükümeti 2002’nin Kasım ayında kuruldu. Peki, Türkiye ABD’yle ne zaman işbirliği yapmaya başladı? Çok daha öncesine gitmesine rağmen esas olarak iki ülkenin ilişkileri İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin bir süper güç olarak Türkiye’yi tehdit etmesi üzerine gelişmeye başladı. 1947 yılında zamanın CHP iktidarı sırasından başlayan askeri işbirliği, Türkiye’nin ABD ve müttefiklerinin yanında 1950’de Kore’de savaş girmesiyle iyice pekişti ve Türkiye 1952 yılında NATO’ya kabul edildi. 1954 yılında da İncirlik’te ABD’ye bir üs kurma izni verildi. O zamandan bu yana çeşitli aşamalardan geçmesine, inişli çıkışlı bir grafik izlemesine rağmen bu işbirliğini bütün hükümetler devam ettirdi. Demokrat Parti, CHP, Adalet Partisi, CHP-MSP koalisyonu, AP- MSP- MHP koalisyonu, 12 Eylül yönetimi, Anavatan iktidarı, DYP - SHP koalisyonu, DYP-Refah Partisi koalisyonu, DSP- MHP -ANAP koalisyonu gibi hükümetler ABD’yle işbirliği yaptı. Bu ilişki o hükümetler döneminde hiç sorgulanmadı, eleştiri konusu yapılmadı. Gerçi yapanlar vardı ama onları da MHP’nin gençlik kolları uygun biçimde hemen sustururdu. Yani kısaca, AKP ABD’yle kendinden önceki hükümetlerin yaptığından farklı hiçbir şey yapmadı.

Herhalde bunları biraz hatırlamak İlhan Selçuk’un birinci iddiasının kofluğunu ve ancak hiçbir şey bilmeyenleri aldatmaya yönelik bir girişim olduğunu anlamaya yetecektir.

Gelelim AKP-AB ilişkisine: Bilinen bir şeydir. Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkisi yüzyıllara dayanır. Esasında bir aşk-nefret ilişkisidir bu. Ancak ilişkilerin esas biçimi yine İkinci Dünya Savaşı ertesinde belirlendi. Türkiye’nin sosyalist bloka karşı ABD ve kapitalist Avrupa ülkelerinin yanında yer almasıyla Türkiye-AB ilişkileri tarihteki savaş – işgal ilişkisinden farklı bir mecrada gelişti. Bugün Türkiye’nin AB ülkeleriyle ekonomik, finansal, kültürel, sosyal ve hukuksal entegrasyonu dünyadaki öteki bütün ülke veya ülkeler topluluğundan daha fazladır. Hemen bütün temel yasalarımız Avrupa hukukundan kopya edilmiştir. Entegrasyon İslam ülkelerinden de fazladır, "Türki" cumhuriyetlerden fazladır. Bunu da yine AKP değil önceki Cumhuriyet hükümetleri başlatmış ve geliştirmiştir. AKP burada da önceki hükümetlerden farklı bir politika izlememiştir. Önceleri Avrupa Ekonomik Topluluğu, sonra Avrupa Topluluğu, en sonunda da AB adını alan ülkeler topluluğuyla ilişkiler 1963 yılında başlamış, bu topluluğa tam üyelik başvurusunu Özal döneminde ANAP yapmış, DSP-MHP- ANAP koalisyonu da hemen hemen bütün AB direktiferini harfiyen yerine getirmiştir. İdam cezasını kaldırmak dahil. İyi de yapmışlardır, bunu eleştirmiyorum. Eleştirdiğim şey, sanki Türkiye’nin temel devlet politikalarının AKP hükümeti tarafından belirlenmiş gibi bir izlenim yaratılmasıdır.

İlhan Selçuk bunu bilir ama tersini söylemekten çekinmez. İnsanın gözü dönmeye görsün bir kez.

IMF, dünya ölçeğinde mali düzen, borsa, döviz kurları, ödeme planları gibi konularda denetim ve ihtiyacı olan ülkelere teknik ve finansal destek sağlamak gibi amaçlar doğrultusunda oluşturulmuş uluslararası bir örgüttür. IMF 1945 yılında kurulmuş ve Türkiye buraya 1947 yılında zamanın CHP hükümeti döneminde üye olmuştur. Buradan borç alıp almamak ülkelerin kendi isteğine bağlıdır. IMF kimseye zorla kredi vermez. Yine gelmiş geçmiş bütün hükümetler IMF’yle ilişkiyi sürdürmüş, en son olarak Türkiye’nin 2001 yılında DSP-MHP-ANAP koalisyonu döneminde içine sürüklendiği tarihinin en büyük ekonomik krizinde bu kuruluşla işbirliği daha da yoğunlaşmıştır. IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların da katkısıyla Türkiye krizin etkilerini 2002 yılından itibaren atlatmaya başlamıştır.

Yani bugün AKP’yi IMF’yle işbirliği yapmakla, teslimiyetçilikle itham edenler eğer bu doğruysa en büyük teslimiyetçi kendileridir. Tabii bunu öne süren İlhan Selçuk da teslimiyetçilerin fikir babası oluyor bu durumda.

AKP’yi sınır ötesi operasyona izin vermemekle suçlayanlar ya bu ülkenin gerçeğinden Sudanlı bir çoban kadar uzaktır ya da açıkça dezenformasyon yapmaktadırlar. Türkiye’de askerin isteyip de sivil iktidarın karşı çıkabileceği bir şey yoktur. Hele hele askeri konularda hiç mi hiç yoktur. Bu gayet açık ve nettir. Böyle bir şeye kalkışan hükümet bir şekilde anında devrilir. Bugün sınır ötesi operasyon söylentileriyle aslında AKP’ye karşı bir operasyon sözkonusudur. Asker karar versin, plan yapsın, kayıp riskini kazanç beklentisini hesaplasın, operasyonun yararına inansın da bir hükümet buna karşı karşı çıksın? Bu hem imkânsız hem de anlamsız bir şey. Hem AKP niçin istemesin böyle bir şey yarar sağlayacaksa? Seçimlere zafer kazanmış bir hükümet olarak gitmek onun daha çok işine yaramaz mı?

Tabii bu soruları ben kendime sormuyorum. Bu safsataları dile getirip bir kısım saf vatandaşla birlikte kendini de kandırmaya çalışan İlhan Selçuk’a soruyorum. Bu saçma iddialara karşı çıkmak için AKP’li falan olmak gerekmez. Biraz tarih ve politika bilmek yeter.

Laiklik konusuna girmeyeceğim, isteyenler bu konuyu kaleme aldığım yazımı okuyabilir. Altta linkini vereceğim.*

Yazı uzayacak ama gelelim İlhan Selçuk’un koalisyonuna: Selçuk CHP-MHP-GP-SP gibi partilerin AKP’ye karşı işbirliği yapmalarını istiyor. Yani bu partiler Meclis’te çoğunluğu sağlayacak olsalar koalisyon kurmalı Selçuk’a göre. Doğrusu ancak Selçuk gibi bir cunta heveslisine yakışacak bir öneri. Gelin şimdi de Selçuk’un gözdesi olan partilere bir göz atalım:

Bilindiği gibi Saadet Partisi, MSP, Refah Partisi gibi partilerin devamı. Perde arkasındaki esas lideri de Erbakan. Hani şu kayıp trilyon davasından hüküm giyip siyasi yasaklı durumuna düşen beyefendi. AKP’lilerin esas hocası. Türkiye’de eğer şeriatçı olarak tanımlanabilecek bir parti varsa o tanıma en yakın partinin esas lideri. Saadet Partisi Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşıp Suudi Arabistan gibi ülkelerle işbirliği yapmasını amaçlıyor. Geçen yıllarda Erbakan'ın elindeki "İslam Dinarı"nı hatırlayan var mı aranızda?

Genç Parti: Tek ve en belirgin özelliği başkanının Cem Uzan oluşu. Kendisi Türkiye’de ilk özel televizyonun kurucusu. Ancak küçük bir kusuru vardı. Televizyonu yasal değildi. Bu televizyonun 1994 seçimlerinde tek hedefi CHP’ydi, CHP’nin itibarının halk nezdinde erozyona uğramasında büyük etkisi oldu. Ha, bir de babası ve kardeşi banka yolsuzluğundan aranıyor. Amcası aynı suçtan cezaevinde yatıyor. “Bunun ne önemi var?” diyebilirsiniz belki. O zaman ben de size Tayyip Erdoğan’ın kardeşi ve babası banka dolandırıcılığından aranır, amcası aynı suçtan hapis yatarken seçimlere girdiğini tahayyül etmenizi rica ederim. Genç Parti'nin siyasi yelpazenin neresinde olduğunu anlamaya çalışmanız boşunadır, yoktur öyle bir yer! Tek amacı yüzde 7 barajını aşıp sonraki dönem için Hazine yardımından yararlanmaktır. Tabii barajı aşıp başkanı Cem Uzan'ı parlamentoya taşırsa onun elde edeceği dokunulmazlıkla hakkındaki iddialardan kurtulmak da bonus puan olacaktır.

MHP: 27 Mayıs darbesinin önde gelen subaylarından Alpaslan Türkeş’in liderliğinde Türk siyasi hayatında önemli bir yer edindi. 12 Eylül öncesinde bir defa koalisyon ortağı oldu (1. Milliyetçi Cephe hükümeti) bir defa da AP azınlık hükümetine dışarıdan destek verdi (2. Milliyetçi Cephe hükümeti). Bu hükümetler döneminde Türkiye iç savaşın eşiğine geldi. Sağ-sol çatışmalarında günde yaklaşık 20 kişi öldü. Kahveler tarandı, Malatya, Maraş, Çorum gibi illerde Aleviler katledildi. Parti 12 Eylül döneminde öteki tüm partiler gibi kapatılıp yöneticileri çeşitli suç isnatlarıyla yargılandı. 1999 yılında DSP ve ANAP’la birlikte koalisyon hükümetine katıldı. Hükümetleri döneminde Türkiye 2001 yılında tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşadı. Dönemin MHP’li Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın halen ihaleye fesat karıştırmak ve haksız mal edinme suçlamasıyla 216’a yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Kişiler partileri bağlamaz tabii. Ben bir hatırlatayım dedim sadece. MHP, Türkiye'nin hemen hemen bütün dünya ülkeleriyle çatışmasını ve ülkenin dünyadan katı bir biçimde izolasyonunu savunuyor.

CHP: Çok partili hayata geçildiğinden bu yana sadece açık oy gizli sayım ilkesinin uygulandığı 1946 yılında, 27 Mayıs darbesinden sonra 1961 yılında, 12 Mart darbesinden sonra 1974’te ve 1977 yılında seçimleri kazandı. Ancak 1946 hariç hiçbirinde tek başına iktidar olamadı. Partinin şimdiki lideri Deniz Baykal döneminde ise hiçbir seçimi kazanamadı. 1999 seçimlerinde barajı aşamadı. CHP’nin eski genel başkanı Bülent Ecevit, Baykal ve arkadaşlarını hizipçilikçe suçlayıp DSP’yi kurdu. CHP'nin özelliği ise şu: Seçmenleri CHP'ye oy vermekle sola oy verdiklerini sanıyor ama ne yazık ki partinin solla hemen hiçbir ilişkisi bulunmuyor. Temel politikalarının MHP'den hemen hiçbir farkı yok.

İlhan Selçuk bunları da çok iyi bilir. Ama hatırlamak/hatırlatmak işine gelmez. İlhan Selçuk şunu da bilir: Bir zamanlar Cumhuriyet gazetesi okuyanlar MHP'liler tarafından kıstırıldıkları yerlerde ölesiyle dövülürdü. Tabii dayakla kurtulanlar şanslı sayılırdı aslında. O ceplerdeki Cumhuriyet gazetesi nüshalarıının dile gelip konuşmasını isterdim doğrusu. Ha bir de küçük bir ayrıntı: İlhah Selçuk'un MHP sevdası, bu partinin gazeteye tam sayfa ilan vermesiyle birlikte daha da depreşti. Ah benim gençliğim, ne kadar ucuza gitmişsin! Kendi gençliğimden söz ediyorum.

Bu partiler seçim kazanıp koalisyon (sadece koalisyondan bahsediliyor dikkat ederseniz, tek başına iktidar olamayacaklarını herkes biliyor çünkü) kurarlarsa Türkiye kesin çağ atlar. Çağlar ötesine atlar hatta, şöyle 19. yüzyıla falan. Buyrun, verin oylarınızı İlhan Selçuk koalisyonuna, çağ atlayalım, ip atlayalım...

*İlgili blog için: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=38060
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..