Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '12

 
Kategori
Felsefe
 

İlimcilik ve Bilimcilik

İlimcilik ve Bilimcilik
 

Tapınası bilginin doruğu


Yaşamakta olduğumuz dünyada, ilim ve bilim üzerinde yapılan çalışmalar, insanoğlunun gözlerini öyle çok kamaştırdı ki, artık kendini bilmekten uzakta kalarak, ilim ve bilimin dışında hiçbir şeye tam olarak inanmamaktadır. Öyle ki; mutlak doğru ilim ve bilim olarak görülmektedir.

Bu aşırı kökten ilimcilik ve bilimciliğin insanoğluna, neye malolacağını fark etmemek güç olmasa gerek. Fakat bu konuda vereceğimiz herhangi bir karar için erken olacağını, zamanla bunu görmek daha faydalı olacaktır. Fakat şu da unutulmaması gereken bir gerçektir ki; her şeyde olduğu gibi, ilim ve bilimde de aşırıya gitmek ve bu alanları kutsallaştırmak oldukça yanlış sonuçlar doğuracaktır. Evet ilmin, salim düşünce- tecrübe-vicdan üçlüsüyle ele alındığı zaman yararlı olduğunda, cemiyetin hayat seviyesini yükselterek ona, bugünü ve yarını itibariyle huzur, mutluluk vadettiğinde şüphe yoktur. Fakat unutulmamalı ki tek başına kaldığında ilim, sapma ve saptırmalara tanıklık edilecektir.

Zihinler sonsuzluktan mahrum ve ruh teknolojinin esiri haline getirildiği bir yerde ilimden ve ilimin yararlı olacağından bahsetmek zor olacaktır. Aksine, böyle bir ortamda ilim, vahşetlerin büyüyerek devam etmesine, çatışmaların sürüp gitmesine, aldatma ve faydalanmaların büyük birer afet halini almasına yardımcı olacak ve hak karşısında kuvvet ile omuz omuza vererek yan çıkacaktır. Doğru olan, ilimin insanın maddi ve manevi mutluluğu üzerine gitmesi, onun beden ve ruhani problemlerini çözmeye çalıştığı ve insanın gönül ve zihin birliğine ulaştırabileceği ölçüde faydalı olsa da, bunların dışında kaldığı zamanlarda faydasız, hatta bazı noktalarda zararlıdır.

Günümüz maddileşen insanı, bilim ve ilme şahsi hazları, maddi çıkarları ve rahatlığı itibariyle ilgi duymaktadır. Bu gibi bir düşünce ise insanoğlunu, her geçen gün biraz daha ahlakı sapkınlara, ruhani bunalıma ve düşüncede daralmaya götürmektedir. Böylece insanoğlunun paradigmaları git gide küçülmektedir. Bu insanların büyük bir kısmı, gerçeği araştırmaya ve o yolda düşünmeye yaklaşmamakta, ve hatta bunlardan nefret etmektedir. Şüphe yok ki; toplumun bütünlüğünün hakim olduğu avam kültürünün, beleşçiliğin ve tembel ruhun etkisi olmuştur. Ne var ki, ruhani insan, ilhami insan ve gönül insanı yetiştirememenin tesiri bundan daha büyüktür. Ortalığı, her şeyi maddede aramakta ve aklı gözüne inmiş kuralların sardığı bir vakitte, gerçeğin ilminden ve ilimde derinleşip, büyüklüğünden bahsetmek mümkün olmamaktadır. Bu atmosferde her gün insanlar biraz daha içine kapanacak ve daha fazla kısırlaşarak, aptallaşacaklar ve dünyamızı artık makineler yönetmeye başlayacaktır.

Yarınları tekrar inşa etmeyi isteyenlerin, ilmin ne olduğunu ne olmadığın, ondan nelerin beklenebileceğini nelerin beklenmeyeceğini iyi bilmek gereklidir. Aynı şekilde bilimde de bu geçerlidir. Bilimin neleri bilebileceğini iyi kavramış olmalıyız. Yoksa hala daha devam eden aksaklıklar devam edecek ve sürüp gideceklerdir. Ve bundandır ki; şuan da talim ve terbiye müesseseleri bundan dolayı, hikmet ruhundan uzak kalmışlardır.

İnsanoğlunun, ilim ve bilim alanında maddi ve manevi mutluluğu hedef almaya başladığı ve tespitlerini ilim ve bilimin kuralları doğrultusunda yaparak bilgiyi yalnız ve yalın bırakmadığı andan itibaren düşünebilmeyi öğrenecektir. Bunun farkına varan topluluklar şuanda ilim ve bilimde önde gelmektedirler. Unutulmamalıdır ki; Aslında ilkel toplumlar, ilkel değildirler. Sadece uyguladığı teknikler farklıdır. Modern düşünceye her ne kadar farklı gelse de şuan durduğumuz düşünce dünyasının temelidir onlar. Bir yerde, eğer ilmi keşif ve tespitler, insanoğlunun maddi ve manevi mutluluğunu hedef almıyor ve insanlık ruhunun emrinde şekillenmiyor ise, ilim gayesinden saptırılmış, teknoloji insanlık aleyhinde işlemeye başlamış ve insanoğlu rağmına herşey altüst olmuş demektir. İnsanoğlu, elimizin tersi ile itilip, kenara atılacak kadar ehemmiyetsiz bir varlık değildir. İnsanoğlu, varlık adına sözü geçen evrenin merkezidir.

Burada ilme düşen görev, insanın gözündeki perdeyi açıp ona mutlak doğru ve gerçeği göstermek ve onu yeni düşünme ufuklarına doğru yolculuğa hazırlamaktır. Bu sayede, ilim ve bilimin bütün buluşu ve tespitleri, onun ruhunda, ötelere doğru uzayıp giden bir merdiven haline gelecektir. Ve artık insanoğlu dünyadaki yerini bilecektir ve teknolojinin nimetlerini nasıl kullanabileceğinin farkına varacaktır.

Rüzgar Yılmaz

 
Toplam blog
: 31
: 2969
Kayıt tarihi
: 17.05.12
 
 

Eleştiri, Metafizik, Filozoflar, Bilim, Teknik, Satranç, Antikçağ, Dinler ilgi alanlarıdır. ..