Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '13

 
Kategori
İlişkiler
 

İlişkilerinizde deve mi, aslan mı, yoksa.....,.?

İlişkilerinizde deve mi, aslan mı, yoksa.....,.?
 

İstesek de istemesek de, birileri ile etkileşim içinde, "ilişkili" olarak yaşamak zorunda kalıyoruz. Zihin ve arzuları seviyesinde hemen her zaman ikili deneyimlerle karşılaştığımız bir dünyada yaşıyoruz. Mutluluğu biliyor ama mutsuzluğun da bir gölge gibi izlediğini; sevgiyi biliyor, fakat aynı zamanda sevgi yok olduğunda gelen boşluğu, acıyı, öfkeyi de biliyoruz. Her iki durum da , yaşamın akışının bir parçası, insan zihninin işlemesinin bir sonucudur.

Zihnimizdeki bu, ikili zıt örüntüleri, "sevgi koşullanması" dediğimiz, erken çocuklukta başlayan ve kökü çocuğun beslenme, sevilme, korunma beklentisine dayanan genel bir koşul olup, doğanın gereğidir. Sevginin kökünde bağımlılık; çocuğun annesine olan bağımlılığı yatar. Başta doğal olan bu durum, çocuk büyümeye başlayıp gerekliliğin kaybolması ile doğal olmaktan çıkar. Çocuk önce koşulsuz hep evet, bağımsızlığını farketmeye başlayınca da hep hayır der. Çocuk büyüdükçe, çaresizlik durumunda evet, özgürlük durumunda hayır diyerek gel-git halinde yaşamaya başlar. Bu sabit bir örüntü olmaktan çıkar, ihtiyaçlarına göre evet- hayır demeyi öğrenir. Çaresiz anlarında anneye "evet", özgür hissettiğinde ise "hayır" diyerek, başta anne ile çocuğun bir olduğu koşullu evet halinden çıkılır. Evet- hayır dönemi olan iki ayrı insan olma durumuna geçiş yapılır. Sonuç olarak  buradaki dengenin sağlanması için anne ile çocuğun birbirinden kopma konusunda, anlaşmaları gerekmektedir. Bu doğal kopma süreci engellenirse, sorunlar başlar. Başta yönlendirme gücü anne-babada olup, ihtiyaçları onlar belirler. Bu durum "erken yaşam koşullanması" olarak ele alınır.

- Odanı temizlemedikçe, anne seni sevmeyecek,

- Yaramaz çocukları, anneler sevmez, gibi söylemlerle çocuklar koşullanmaya güdülenir. Çok geçmeden çocuk işin sırrını anlar ve ihtiyacı olanı elde etmek için  anne-babasını kurnazca yönlendirmeye başlar. Evet, oyun başlar ve bu durumda sevgi kişinin, bir diğerinden istediğini elde etmek için kullandığı nesne olarak öğrenilir. Bunun da sevginin gerçek anlamı ile ilgisi yoktur. Sevgi alınıp verilecek, sahip çıkılacak ve kaybedilecek dolayısıyla kontrol edilebilen bir şey olarak algılanır. İşte tüm ilişkilerimizin temelini oluşturan bu "erken koşullanma" durumu,maalesef yetişkin bilincimizde de devam eder. Bu bağlamda ilişkileri incelediğimizde, ilişkiyi yürütme sürecinde şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz.

Karşı tarafın beklentilerini karşılamak için elinden geleni yapan , koşulsuz her şeye evet diyen"DEVE" örüntüsünü gerçekleştiren bireyler; Ya da karşı tarafın istek ve arzularını hiçe sayıp, onlar yokmuş gibi davranan ve başkalarının tepkilerine otomatik olrark "hayır" diyen ASLAN örüntüsünde olan bireyler; Sevgiyi başkasından beklemek yerine, içe bakmayı öğrenen, deve ve aslan örüntüsünden çıkıp duruma göre evet- hayır diyebilen "ÇOCUK ÖRÜNTÜSÜ" diye adlandırdığımız duruma yükselen bireyler.

Tüm ilişkilerimiz bu deve, aslan, çocuk örüntüsü ile devam eder.

Deve örüntüsünde olan bireyler ilişkilerinde, her talebe evet der ve memnun edici rolü oynar. Bu kişiler, anneleri- babaları, eşleri, patronları, öğretmenleri kısacası toplum ne derse onu yaparlar. Çatışmadan sakınırlar. Kavga riski yerine mutsuz olmayı tercih eder. Deve tavrının arkasında temel arzu sevilme, kabul edilme, ödülendirilme isteğidir. Kişi aynı zamanda yalnız kalmaktan ve dışlanmaktan korkar. Gerçek sevgi bu yolla gelmez ama deve olumsuz olsa bile aldığı küçük ilgiden memnundur. Develer, kendi iç dürtülerini ve ihtiyaçlarını dinlemeyi reddetip, başkalarını memnun etmeyi sürdürdükleri için, zamanla enerjileri düşer ve çökmüş görünürler. Bu örüntünün deve olarak adlandırılmasının sebebi, bu hayvanın bir yük hayvanı olarak kullanılması ve çölde uzun süre susuz yürüme gibi zorluklara göğüs gerebilme özelliğidir. Bu örüntüdeki insan tipik olarak,"elimden geleni yapıyorum", sanırım yalnız başıma yapamayacağım", " sizin için daha ne yapabilirim" gibi ifadeler kullanırlar. Develer kendi gücünü inkar eder, kendine seçim hakkı tanınmamış başkalarının komutası altında bir kurban olarak görürler.


Aslan örüntüsü ise, adı üstünde ilişkilerinde aslan gibi kükrer durur. Sabit bir örüntü içinde, karşısındakini dinlemeden otomatik olarak "hayır "der. Her an kendilerini savunmaya ve saldırmaya hazır oldukları için bedenlerinin el, kol, ayak gibi dış uzuvlarında yoğun gerilim saklıdır. Sembolik olarak "aslan "adlandırılması, ormanda meydan okuyup kükreyerek arazisini savunan aslandan gelmektedir.

Deve "sen haklısın" derken, aslan "ben haklıyım" der. " Bu benim hayatım", "istediğimi yaparım", "beni rahat bırak"ve ya saldırgan şekilde "sen kendi işine bak" gibi ifadeler kullanırlar. Sabit bir örüntüde kalıp "evet"- "hayır"diyebilecek esnekliğe sahip değildir. Aslında bir nevi o da,  deve gibi başkalarına bağımlıdır. Aslan, seçimini başkalarının taleplerine göre belirleyip, her zaman tersini savunma durumunda kalır. Aslan örüntüsünün arkasındaki arzu, genelde özgür, bağımsız olma gibi ihtiyaçlardan arınma arzusudur. Ama temelde gizli gerçek, aslanın reddettiği kişilere bağlı olmasıdır. Bu da sevdiğine "defol git" diyen  aslanın , terkedildikten sonra duyduğu acıdan anlaşılır. Genelde ilişkilerimizde egemen bir örüntü olmasına rağmen, sık sık deveden aslana, aslandan deveye geçiş yaparız. Deve izlemek, aslan direnmek için daima birilerine ihtiyaç duyar. Kişi tek başına deve yada aslan olamaz. Bir deve yada aslan, sevgiyi başkasından beklemek yerine, sevginin kendi içinden geldiğini ve karşı tarafa yansıdığını kabul ederse, yeni bir olasılık ortaya  çıkar.


ÇOCUK ÖRÜNTÜSÜ. Birey, bu örüntüde kendisinin dışında doyum aramaktan vazgeçer, koşulların gerektirdiği şekilde tepkide bulunma özgürlüğüne sahip olduğumuzu farkederek, deve- aslan düzeninin ötesine geçebilir ve üçüncü seçenek olan "çocuk örüntüsüne " geçiş yapar. Bu örüntüde yetişkin, olgunlaşmamış bir çocuk değil, tersine olgun önceden saptanmış fikir ve tavırları olmayan , olayların akışına izin veren bir insandır. Deve diğerine evet, aslan hayır derken, çocuk "kendine evet " demeye başlar. Odak noktası artık diğeri değildir. Kişi kendi öz varlığına değer verir,duruma göre hareket ederek, diğerini izlemez, ve ya direnmez. O açıktır,ve esnektir.Bağımlı değil, gerçek sevgiyi yansıtır. Karşısındaki ile beraberken mutludur, yalnız kaldığı zaman da mutludur.


Bu üç rolden en kolayı, deve olmaktır. Kişi güvende ve yalnız değildir. Çoğu kişi deve olmayı seçer. Aslan olmaksa risklidir, çünkü çatışma yaratır, ortama gerilim ve olumsuzluk egemen olur. Sahte bir bağımsızlık duygusu gelişir. Egemenliğini kurabileceği birine ihtiyacı vardır.Gerçek özgürlük, diğerine hayır demekten değil, kendine evet demekten gelir. Dolayısıyla çocuk örüntüsünde kişi başkalarının söylediklerini, duruma göre yapabilir yada yapmayabilir, önceden saptanmamıştır.

Çocukluğumuzda edindiğimiz koşullanma sonucu, sevginin dışardan gelmesi gerektiği fikrini edindiğimiz için sevgi gelmezse, kendimizi kayıp hisesttiğimizi görüyoruz. Bu durum bizi korku, gerilim altında tutuyor, umut ve hayal içine sürüklüyor. Hem kendimizi hem de ilişkide olduğumuz insan için bağımlılık yaratıyor. Bu bağımlı olma halinde ilişki, sabit bir örüntüye girerek, zamanla her iki tarafta da ıstıraba yol açıyor. İnsan zamanla sevginin, kendi içinden kaynaklandığını anlarsa kişi kendine bağlanmış olur ve ilişki örüntü içinde sıkışıp  kalmayacak, tam tersine  bireysel özgürlük için karşılıklı saygı oluşacak, deve veya aslan olmanın ötesinde derin bir birlik duygusu yaşama girecektir.

İlişkilerimizin zorlu yönü, eylemlerimizin güdüsünün( olumlu ya da olumsuz) içimizden mi, yoksa dışımızdan mı geldiğini incelemektir. Kendimize evet  diyor muyuz? Yoksa başkaları tarfından takdir edilmeyi, sevilmeyi ümit ederek mi, tepkide bulunuyoruz? Tüm ilişkilerimizde dikkatle öğrenmemiz gereken gerçek budur.

 

Hicran İpekbağlar

 

NLP Uzmanı

  

 
Toplam blog
: 57
: 4512
Kayıt tarihi
: 19.12.12
 
 

Kainatta nokta, nokta da kainat olan "İNSAN" İnsanı keşfetmek için cıkılan yolda bir yolcu sadece. ..