Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mart '09

 
Kategori
Anılar
 

İlk aşk

İlk aşk
 

...


Bir varmış bir yokmuş, aşk ile büyülenmiş zamanlarda Güneş ve Ben yan yana yaşadık, kimselere bilmese de. Her şeyi ama her şeyi paylaştık; mutlukları, acıları, sevinçleri, gözyaşlarını, yolları, yolculukları, oyunları, kitapları ve hayata dair ne varsa…

Aynı sokak da aynı oyunlar oynayarak büyüdük. Evlerimiz yan yana idi. Güneş gibi kocaman mavi gözleri, uzun sarı saçları vardı. O uzun saçları tutmayı çekiştirmeyi çok severdim. Her ne kadar babam kızsa da ben annemin araya girmesi ile saçlarımı uzatırdım. Onun ki kadar olmasa da benim de uzun sarı saçlarım vardı. Annem ikimizin saçlarını sevgiyle tarardı. Tararken sorardı “Güneş sen oğlumla evlenecek misin” diye. O da oynadığımız evcilik oyunlarını anlatır ve biz evlendik derdi. İlkokul’la başlayana kadar saçlarım uzundu. O uzun saçlarımı annem uzun yıllar sakladı, sanırım o uzun saçlar evimizin bir yerlerinde halen duruyor.

İlkokula aynı okulda, aynı sınıfta ve aynı sırada başladık. İkimiz de okulu, öğretmenlerimizi ve okumayı/kitapları çok sevdik. Her ne kadar, öğretmenlerimiz, ailelerimiz ve mahallemizdeki insanlar yaramazlıklarımızdan şikayetçi olsalar da bizi çok severlerdi. Okul’da, evde, sokak da, her yerde hep yan yana gezerdik.

Babamın bana aldığı küçük bir sazla birlikte, müziği özellikle türküleri birlikte keşfetmeye başladık. Çok sıcak, ılık bir bahar meltemi gibi çok güzel bir sesi vardı. “Dostum Dostum” türküsünü binlerce defa birlikte söyledik.

Bin cefalar etsen almam üstüme

Gayet şirin geldi dillerin dostum

Varıp yad ellere meyil verirsen

Kış ola bağlana yolların dostum

Dostum dostum dostum gelsene canım

İlahi onmaya yardan ayıran

Bahçede bülbüller ötüyor uyan

Kula gölge ise Allah'a ayan

Senden ayrılalı gülmedim dostum

Dostum dostum dostum gelsene canım

Pir Sultan Abdal'ım gülüm dermişler

Bu şirin canıma nasıl kıymışlar

İster isen dünya malı vermişler

Sensiz dünya malı neylerim dostum

Dostum dostum dostum gelsene canım

Lise ile birlikte dünyayı ve çevremizi keşfetmeye başladık. Bulduğumuz her fırsatta yolluculuklar çıktık. Özellikle trenleri çok sevdik. İkimizde çok okuyorduk, bazen sabahlara kadar bir kitabı, bir o okuyordu bir ben okuyordum. Okuduklarımız tartışıyorduk, dünya üzerine, insan üzerine yorumlar yapıyorduk. Nazım Hikmet’in kitapları elimizden düşmüyordu. Nazımla birlikte şiiri de çok sevmiştik. Ahmet Arif, Pablo Neruda, Adnan Yücel, Nevzat Çelik, Özdemir Asaf, Orhan Veli, Can Yücel, Ahmet Telli, Yılmaz Odabaş, Şükrü Erbaş, Louis Aragon, Ömer Hayyam sevdiğimiz şairler oldular. Vedat Türkali, Mehmet Eroğlu, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Samed Behrengi, Jose Mauro de Vasconcelos sevdiğimiz yazarlar oldular. Jose Mauro de Vasconcelos’un “Şeker Portakalı” ve Samed Behrengi’in “Küçük Kara Balık” adlı kitapları baş ucu kitaplarımız oldu.

Liseyle birlikte üniversiteyi nerde nasıl ve hangi bölümü okuyacağımızı da konuşmaya başlamıştık. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın hikayeleri ikimizi o kadar çok etkilemişti ki ikimiz de İstanbul Üniversitesi’nde okumak istiyorduk. İstanbul Üniversitesi’nin o büyük kapısından girip Siyasal Bilgiler de okumak istiyorduk. Ama nerden bilirdik dışarıda başka oyunların oynandığını ve benim düşünü birlikte kurduğumuz okula tek başıma gideceğimi.

6 Mart 1996, dışarıda buz gibi bir hava, iki gündür durmadan kar yağıyor ve rüzgarın uğultusu pencereye vuruyordu. Ben hasta yatıyorum. O sabah Güneşim erkenden bize geldi, ben de okula gitmeyeceğim, sana bakacağım dedi. Ben de gitmesini istemiyordum. Ama hem onun hem de benim annemin ısrarıyla okula gitti. Gönlüm razı olmamıştı ama elden de bir şey gelmiyordu. Öğleden sonra saat iki de evdeki gürültüye karışmış gözyaşlarıyla uyandım, ayağa kalktım ama sanki içimden bir şeyler kayıp gitmişti. Kulaklarımı kabarttım ne olduğunu anlamaya çalıştım. Güneşim okuldan çıkmış eve gelirken, hızla giden bir araç aniden kaldırıma fırlamış ve Güneşimi benden alıp götürmüş. Duyduklarıma inanamamıştım, mıh gibi olduğum yere çakılmıştım. Hayır bu gerçek olamaz olamaz. Ama gerçekti hem de, hep canımı yakacak olan bir gerçekti.

Güneşim, sevgilim, aşkım, arkadaşım, dostum, sırdaşım, yoldaşım yoktu artık. Hayat yolunu tek başıma yürümem gerekiyordu. O yokken, kitaplar ve yollar yoldaşım oldu ve yürüdüm başım dik sevdası saklımda.

Aşk isyanı

Öyle bir gülümse ki yüreğin gözüksün

Yeter sende yüreğim yandığın acının ateşine

Firar etsin sevdaların acının tutsaklığına

İsyan etsin yüreğin arsız zamanlara

Yürü yüreğim yürü sevdaya ihanet diz boyu

Son kuşları da vurdular gökyüzümüzde

Uç yüreğim uç inat olsun uç

Payımız acı düştü yürü yüreğim yürü

Dil ol da söyle yüreğim sevda türkülerini bağlamamın küskün tellerine

Bak umutlar sığmıyor göğüs kafesime

Yürü yüreğim yürü sevdanın gurbet yollarına

Sar beni yüreğim sar biriktirdiğin ateşinle acınla

Kulak ver yüreğim çağlardan sızıp gelen çığlığıma

Ay ışığı yakar beni upuzun gecelerde

Ömrüm rüzgar gibi geçer yıllar vura vura

Sevdam saklımda

Uzak ve teslim alınmış bir kent değilsin yüreğim

Gelincik çiçeklerinin sevdaya açtığı bir dağsın

Okyanus diplerinden kopup gelen bir sevdalı dalgasın

Sevdam düşlerimde gizli

Yeter yüreğim yeter gözünde büyüttüğün yaşlar

Tuzu yaralarına merhem bil

Topla ömrümün dağınık sayfalarını

Yürü yalan değildir aşk yalan değildir sevda

Yürü yüreğim yürü tutuştur doğan günü

At acının biriken ağırlıklarını

Toprağın bağrında bahar tomurcuğa durmuş

Kızıl bir gül ol aç

Sevgili İnnocent mimlemiş beni ilk aşkını yaz diye... yazdım...

 
Toplam blog
: 137
: 1141
Kayıt tarihi
: 14.12.07
 
 

Aklımda sevdiğim şairlerden mısralarla yürüyorum. Yürümeyi unutmuş ve yeniden öğrenen bir çocuk gibi..