Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Nisan '08

 
Kategori
Dans
 

İlk Vuruş...

İlk Vuruş...
 

Fabian Salas y Carolina de Rosa


Kucaklaşma üzerine yazılanları önemsiyorum zira, birbirimizi nasıl kucakladığımızın önemi üzerinde düşünmeye de sevk ediyor beni. Kucaklamak ve kucaklaşmak olgusunun ne büyük bir ayrıcalık ve mutluluk olduğunun bilincine daha fazla erişmemi sağlıyor, farkındalığımı pekiştiriyor. İrdelemek istediğim şu ki; Tangoda olduğu gibi kollarımızı bir diğer insanın boynuna / beline dolamak, kucaklamanın tek formu mu?

Bazı kültürlerde, kollarımızla birini sarmalamak şeklinde gerçekleştirdiğimiz fiziksel kucaklaşmanın, candan ve yürekten bir selamlaşma yada iyi dilekleri iletmenin genel kabul görmüş şekli olduğu düşünülür. Kimi kültürler ise, -henüz yeni karşılaştığımız insanlar da dahil olmak üzere- bir diğerine “hoş geldin!, merhaba!” demenin, içtenlikle karşılamanın, tam ve doğru göstergesi olarak bir öpücüğün varlığının da altını çizerler. Buenos Aires'te tek bir yanağa kondurulan öpücük, Paris'te iki !

Başka yerlerde, kimi başka kültürlerde ise; kucaklaşmanın ve öpüşmenin, sadece eş dost aile ve yakın arkadaşlar için rezerve edilecek bir içten karşılama formu olduğu, yeni tanışıklıklar yeni tanıdıklar gibi "diğerleri" için, bir tokalaşma yada bir tebessüm ve göz kontağının uygun olacağı düşünülür.

Ve, dokunmanın kabul görmemekten öte, çirkin ve utanç verici bulunduğu kültürlerin, başıyla verilecek bir selamın yada reveransın uygun ve yeterli bir iyi niyet gösterisi ve karşılama formu olduğunu düşünen ve uygulayan toplumların varlığını da yadsıyamayız.

Bizler yani Tango dans edenler, içtenlikle karşılama ve selamlama olgusunu birbirine sarılma formunda göstermeyen bir kültüre de dahil olsak, birbirimizi kucaklama şansına sıkça sahibiz.

Sözlükte yer alan "kucaklama" tanımlarına göz atacak olursak:

- kollarımızla bir diğerini sarmak, çevrelemek, sarmalamak, bağrına basmak
- şefkat göstermek, sevmek
- kabul etmek, benimsemek, anlamak,
- hoş karşılamak, içtenlikle karşılamak,
- kapsamak, içermek,
- kuşatmak, çevrelemek,
- katmak, eklemek, dahil etmek,
- bağlamak, birleştirmek

Bu anlamlarıyla kucaklama; bir süredir görmediğimiz birisini yada önceki gün, dün gece, birkaç saat önce, vs gördüğümüz birini içten karşılamanın ve gönülden selamlamanın adı olabildiği gibi, birlikte zaman geçirdiğimiz bir insanla, bir dost arkadaş ahbap tanıdık vb birisiyle vedalaşmanın beden dili de olabilir. Yada, selamlaşma ile vedalaşma arasında bir yerlerde bir ifade biçimi.

Kucaklama; bizim tarafımızdan karşı tarafa doğru bir tür aksiyonu gerektirir. Kollarımızla diğerini sarmak çevrelemek formunda fiziksel olabildiği gibi, sevgimizi ve olumlu duygularımızı karşımızdakine aktardığımız duygusal bir ifade biçimi, bir üslup da olabilir. Kucaklama bir başka yönüyle,
karşımızdakini anlamaya kabul etmeye benimsemeye dair bir iyi niyet göstergesi, “benim şahsi alanımın içine hoş geldin” ifadesi olarak da anlaşılabilir.

Hangi yönüyle olursa olsun kucaklama; pozitif bir enerjinin dışa vurumudur. Birbirimize verdiğimiz bir armağandır. Nitelikli ve nicelikli... Öyleyse, şeklinden bağımsız olarak, diğer insanı kucaklamak üzere enerji sarf etmekte ne kadar istekliyiz?

Kalbimiz ve zihnimizle dokunmak, sarılmak ve kucaklamak için, düşüncelerimizin karşımızdaki insan üzerinde odaklanması gerek. Bu da, biraz daha fazla "veren" olmamızı gerektiriyor. Bu anlamda bir kucaklaşma için zihnimizi, derinlerde yatan "ben"sellikten ön yargılardan ve yargılayıcı düşüncelerden temizleyebilmemiz gerek. Kendi kendimizi kucaklamayı bırakıp, karşımızdakini anlamaya hazır konuma geçebilmemiz gerek. Ayni zamanda beden dilimiz de bu düşünce sürecini desteklemeli, karşımızdaki ile kurmaya çalıştığımız kontak ve niyetimiz konusunda, sözcüklerden daha fazlasını söyleyebilmeli. Örneğin; gergin ve tedirgin, yorgun yada ilgisiz, telaşlı aceleci yada umursamaz görünümlü biri; kucaklanma, kabul görme, anlaşılma, “hoş geldin!” mesajı ile karşılanma duygusunu hissettirebilir mi bize? Tangoda yada hayatın her hangi bir boyutunda?
Diğer taraftan, dingin ve sakin bir bedenle göz temasını koruyan, ılık bir tebessümle köşeleri yukarı doğru kıvrılmış bir ağzın taşıdığı sessiz mesajla başlayan ilk kontağı düşünün. Bu iki kucaklamadan hangisiyle karşılanmak bizi mutlu ederdi?

Fiziksel bir kucaklamayı reddettiğim düşünülmesin. Her zaman keyif duyduğum, ihtiyaç duyduğum bir tarz ancak, fiziksellik dışında da birilerinin ayırdığı zaman ile gönülden kucaklaması beni çok, ama çok daha fazla mutlu ederdi. Bu tarz bir kucaklamanın ilk dokunduğu yer doğrudan kalbim olurdu, coşku sevinç ilham duygularını yukarı doğru taşıyan. Ve bitmeyen tükenmeyen kalıcı bir armağan, gün boyu enerji veren, ruhumu ısıtan.

Öyleyse; adet, gelenek, görenek ve kültürümüz her ne olursa olsun, fiziksel dokunuşu ister kabul isterse reddetsin, kucaklamanın anlamlı bir çok yönü ile birbirimizle kucaklaşabiliriz. Gün boyunca karşılaştığımız insanlara nasıl yaklaşıyoruz, nasıl kontak kuruyoruz? Pozitif enerji alıyorlar mı? Kucaklandıklarını hissediyorlar mı? Sanırım bu fazlasıyla bizim "gönülden taşıma" yeteneğimizle ilintili...

Ve Tango'da da böyle değil mi?
Dansımızda kucaklamaya zaman ayırdığımızda, açık net bir biçimde, nazik ve düşünceli bir iletişimle kucaklaşmayı önemsediğimizde ve bu duyguları adımlarımızla ve bedenimizle gönülden taşıdığımızda, hoş pozitif ve yararlı bir şeyler vermekle kalmayıp, aynını almak için uygun ortamı da hazırlamış oluyoruz.

Kucaklaşmak, sarmak, sarılmak…
Heyecan, coşku, sevgi, şefkat, teslimiyet, güven, ...
Önemini kavrayıp değerini anlamaya katkıda bulunacaksa sözcükleri sıfatları çoğaltmalı..
Ve, kucaklaşmaya fırsat tanımalı çünkü o aslında bir “ilk-vuruş” aynı zamanda.
Tangoda ve yaşamda...

Yeşim Esemen NARTER

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..