Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ocak '14

 
Kategori
Futbol
 

İlk yarı değerlendirmeleri - Beşiktaş

Son on üç haftada sadece on yedi puan… Bu, puan cetvelinin orta seviyesindeki takımlarını dahi tatmin etmeyecek bir performans. Bu tablonun bir diğer olumsuz tarafı da şu: gidişat iyi değil!

Beşiktaş’ın son yıllardaki ilk yarı sonu karnesine yakın bir puan toplamıyla devre arasına girmesinin de siyah beyazlıları teselli edecek bir tarafı yok zira son sezonlar da başarılı kapatılamadı.

Beşiktaş denice akla iki senedir öncelikle mali sorunlar geliyor. Fakat bir yandan “feda” deyip diğer taraftan transfer savurganlığına yorulabilecek transferler yapmak, bunların peşinden koşmak veya kulübün gelirlerini artırması beklenen yönetimin hatalı kararlar nedeniyle giderleri çoğaltması söz konusu olunca, ortaya iki şeyin aynı anda istenip sonunda ikisine de ulaşılamaması gibi bir durum çıkıyor. Bize çok da yabancı değil.

Beşiktaş’ın değişik bir şey yapması lazım. Şurası kesin ki siyah beyazlılar ekonomik olarak Fenerbahçe ve Galatasaray ile aşık atacak durumda değil. Bu nedenle Beşiktaş’ın takımdaki eksiklikleri tespit edip oralara milyon dolarlık transferler yapmaktan başka bir yol izlemesi gerek. Bu uğurda hem takımın başındaki Bilic hem Özen  hem de bu ikilinin beraber çalışması aslında siyah beyazlılar için birbiçilmiş kaftan. Mesela Mancini gelmez bugünkü Beşiktaş’a; gelmez, olmaz anlamında.

Yüksek kapasiteli kadro, ortalama bir takım içi uyum, iyi teknik direktör, son derece profesyonel bir ortam günümüzdeki başarılı takımların en çok bilinen formülü fakat başarının tek yolu değil. Bunun olmadığını aslında yine Beşiktaş gösterdi; sezonun ilk dört haftasındaki performansı ile. Nitekim bu performas sadece on iki puan toplamakla kalmayıp, taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmış, siyah beyazlı taraftarların kurumaya yüz tutmuş şampiyonluk heyecanlarını yeniden yeşertmeye yetmişti. 

İlk dört haftada Beşiktaş yeni bir formül yazmıştı. Yüksek kapasiteli yerine ortalama ama odaklanmış bir kadro, ortalama yerine üst düzey bir takım içi uyum, iyi yerine arkadaş teknik direktör, son derece profesyonel yerine gerçek bir kulüp ortamı koymuştu; olmuştu.

Fakat beşinci haftada yaşananlar bu peri masalını sonlandırırken Külkedisi’ni hizmetçi kıza, güzelim at arabasını da balkabağına çevirdi. Bu talihsizliklerin nedeni derbinin değil maç sonrası yaşananlar nedeniyle takımın yukarıda sayılan alameti farikalarının kaybedilmesiydi.

Beşiktaş’ın Drogba’sı veya Emenike’si yok. Bu nedenle tüm futbolcuların her maç aynı disiplin, uyum, istek ve konsantrasyona sahip olmaları şart. Nitekim bu unsurlar olduğu zaman Beşiktaş’taki en vasat oyuncu dahi adeta bir yıldız olarak görünürken bunlar olmadığında yıldız olarak bilinenler dahi vasat algılanacaktır.  

Bugün Beşiktaş’ın Ronaldinho’dan önce sezonun ilk dört haftasında ne yaptıysa onu yapmaya ihtiyacı var. Bu, her ne kadar maddi bir mecburiyetten kaynaklansa da kulübün kimliği ile de son derece paralel bir gereksinim. Bunu yapmak elbette kolay değil ve sadece takım içinde değil taraftarından yöneticisine kadar camia olarak bir adanmışlık gerektiriyor; fakat kimse bunun imkânsız olduğunu da iddia edemez. Ayrıca eğer Türkiye’de bir takım bunu yapacaksa Beşiktaş bunun en büyük adayıdır.

can.nizamoglu@gmail.com     

 
Toplam blog
: 788
: 1417
Kayıt tarihi
: 11.11.07
 
 

Çoğu çocuk gibi ben de futbolcu olmak istedim, olmadı. Bu oyundan kopmamak adına üniversite yılla..