Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '09

 
Kategori
İnançlar
 

İmam-ı Azam Ebu Hanife (Ölüme Meydan Okuyanlar-2)

İmam-ı Azam Ebu Hanife (Ölüme Meydan Okuyanlar-2)
 

Körü körüne, ezberle, müslümanım elhamdülillah diyerek, ve Sünni-Hanefi mezhebindenim diyerek, ne kadar bilinçli, bilerek inanan Müslüman olduğumuzu iddia edebiliriz.

Kelime-i şahadet imanın ve İslam'ın anahtarı olarak, müslüman olduğumuzu gösterir ancak; bu andan itibaren veya Müslüman bir aileden doğmuş isek büluğ çağına gelince Kur'an'ı okumak ve aidiyetimizi belirttiğimiz İslamı ve bize yön verenleri iyi okuyup tanımak gerekmektedir. Tıpkı farzaların öğrenilmesinin farz (mecburi) olduğu gibi.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, İslâm âleminde eshabi kiramdan sonra yetişen büyük âlimlerin en başta gelenlerden. Ehl-i sünnetin Reisidir. Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezheb imâmlarından birincisi ve Hanefi mezhebinin imâmıdır.

İsmi Nu’mân bin Sabit bin zuta el-Küfi’dir. 80 (M.699) senesinde Küfe’de doğdu. 150 (M.767) de yetmiş yaşında iken Bağdad’da şehid edildi.

Lakabi İmâm-i Â’zam, künyesi Ebû Hanife’dir. “EBU” Baba demek. “HANİF” doğru inanan islamiyete sarılan kimse demektir. Acem (İran)'lı Faris oğullarındandır. Dedesi Zuta, İslam dinini kabul etmiş ve Hazreti Ali (r.a.) ye ikramda bulunmuştur.

İmâm-i Â’zam, Küfe’de doğup büyüdü ve orada yetişti. Küçük yaşta Kur’an-i Kerim’i ezberledi. Ve Arapçanın o zaman tasnif edilmekte olan ‘sarf, nahiv’ ‘şiir ve edebiyatını’ öğrendi. Gençliğin ilk yıllarında, eshab-i Kiram’dan 93 (M.711) senesinde vefat eden Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.) yı 85 (M. 703) de vefat eden Vâsile bin Eska’ (r.a.) yı, 88 (M.706) de vefat eden Sehl bin Saide (r.a.) yi ve 100 (M. 718) de en son Mekke’de vefat eden Ebu’t-Tufeyl Amir bin Vâsile (r.a.) yi görmüştür. Bunlardan hadis dinlemiştir.

Bunlardan hadis dinlemiştir. O zaman Küfe, Irak’ın büyük şehirlerinden ve bir çok sahabe’nin yaşamış olduğu önemli ilim merkezlerinden idi.

İmam-ı Şabi’nin tavsiyesiyle ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye başlamıştır. İmam-ı A’zam önce kelam ilmini, iman ve itikadı ve münazara bilgilerini Şabi’den öğrenmiştir. Daha sonra Hammad bin Ebi Süleyman’ın ders halkasına katılarak fıkıh ilmine başlamıştır. Hammad’ın derslerine yirmi sekiz yıl devam etmiştir.

Hocası Hammad’ın dersine devam ettiği sırada sık sık Hicaz’a gidip Mekke ve Medine’de çoğu Tabiinden olan alimler ile görüşür, onlardan hadis rivayeti dinler ve fıkıh müzakereleri yapardı. Ehl-i beytten Zeyd bin Ali’den, Muhammed Bakır’dan ilim öğrendi. Tasavvuf'u Muhammed Bakır, ondan sonra da Silsile-i aliyyeden olan Cafer-i Sadık'dan öğrendi. Eshab-ı kiramdan İbni Abbas’ın ilmini, Mekke fakihi Ata bin Ebi Rebah’tan ve İkrime’den, Hz. Ömer ve onun oğlu Abdullah’tan nakledilen ilimleri Abdullah bin Ömer’in azatlısı Nafi’den öğrendi. Böylece, Eshab-ı kiramdan İbni Mesud ve Hz.Ali’den nakledilen ilimleri de buluşup görüştüğü Tabiinden öğrendi.

İmam-ı A’zam, İslam dinine yaptığı hizmetleriyle İslamiyet’i iman, amel ve ahlak esasları olarak bir bütün halinde insanlara yeniden duyurmuş, şüphesi ve bozuk bir düşüncesi olanlara cevaplar vermiş, önce itikadda birlik ve beraberliği sağlamış; ibadetlerde, günlük işlerde İslam fıkhının esaslarını ve şeklini tespit etmiştir. Böylece, ikinci hicri asrın müceddidi (dinin yeniden yayıcısı) unvanını almıştır.

"Ders verme usûlü eski filozofların diyalektik akademi derslerini andırmaktadır. Bir mesele ortaya atılır; bu, talebeleri tarafindan tartşılır ve herkes görüşünü söyler; en son olarak İmam, delil ve istinbat ile bir karara ulaşılmasını sağlar ve kararı delillerden ayırarak veciz cümleler halinde yazdırırdı. Bu sözleri en yakın müctehid talebeleri tarafından sonradan mezhebin fıkıh kaideleri haline getirilirdi. Onun ilim meclisi bir istisâre, bir diyalog merkezi, bir hür düsünce okulu idi. Ebû Hanife'nin halkın sevgi ve saygısını kazanmasında; fetvâlarının her yerde haklı olarak tutulmasında; ilmi, ihtilaflardan arındırıp halka selefin yaptığı gibi bilgi aktarması, fitnelere bulaşmaması ve takvası etkili olmustur."

Öğrencilerine öğüdü: "Halka yaklaş, fâsıklardan uzaklaş. İnsanlığında kusur etme, kimseyi küçük görme. Bir meselede görüşünü sorana bilinen görüşü tekrarla ve sonra o meselede şu veya bu şekilde başka görüşler de bulunduğunu zikret. Halka yumuşak davran, bitkinlik gösterme, onlardan biriymişsin gibi davran."

İctihadlarını değerlendirirken Özgür düşünce ile kendisi şöyle demistir: "Bu bizim reyimizle vardığımız bir sonuçtur. Kimseyi reyimize zorlamaz, kimseye 'bunu kabul etmeniz gerekir' demeyiz. Bizim gücümüz buna yetiyor, bize göre en iyisi budur. Bundan daha iyisini bulan olursa buyursun getirsin onu kabul ederiz" (Zehebî, Menâkibu'l-Imâm Ebi Hanife ve Sahiheyni Ebi Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasen, Misir)

Ebû Hanife ilimle uğraşırken ticareti de bütünüyle bırakmadı. Bu, onun helâl rızık kazanmasını sagladığı gibi, ticarî kazancını ve talebelerinin ihtiyaçlarının karşılanması, bağımsız bir ilim meclisi kurmasını da sağladı.

Aktif bir şekilde olmasa da döneminin siyasî hareketlerine katıldı. Hayatının bir bölümü Emevilerin, bir bölümü Abbâsilerin hâkimiyetinde geçti. Her iki dönemde de siyâsal iktidara karşıydı. Onun siyâsetini ehl-i beyt taraftarlığı belirliyordu. Ehl-i beyt'e büyük muhabbeti vardı.

Derslerinde firsat buldukça iktidari tenkid etti. Her iki siyasal iktidar devrinde de kendisinden süphelenilmis, onu kendi taraflarina çekmek, halk nezdindeki itibarından yararlanmak için kendisine kadılık görevini teklif etmislerse de o, her iki dönemde de teklifleri reddetmiş ve bu sebepten dolayı iskenceye uğramiş, hapsedilmiştir (Ibnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Târih, V, 559). İmam, takvâsı, firâseti, ilmî dürüstlüğü ve görüşlerini iktidara karşi kullanması ile halkın büyük sevgisini kazandı.

Ebû Hanîfe'nin Ehl-i Beyt imamlari ile olan birlikteliği, Emevi ve Abbâsi yönetimlerine karşı tavrı dikkat çekici bir tavırdır. 145 yılında Hz. Ali (r.a.)'in torunlarından Muhammed en-Nefsü'z Zekiye ile kardeşi İbrahim'in Abbâsilere isyan etmeleri ve şehîd olmalari karşısında Ebû Hanife Irak'ta, Imam Mâlik Medine'de açıkça iktidarı telkin etmişler, bu yüzden ikisi de kirbaçlatılmış, işkence görmüş ve hapsedilmişlerdir. Ebû Hanife alenen halkı ehl-i beyt'e yardıma çagirdığı için hapsedildi ve her gün kırbaçlatıldı.

İmam-ı A'zam bütün zorlamalara rağmen iktidara yakınlık gösterip, hükümet ve siyaset işlerine karışmamıştır. Emevilere karşı gösterdiği zalim-riyakar yönetime gösterdiği direnmeyi, Abbasilere karşı da sürdürdü! İkinci Abbasi halifesi Ebu Cafer Mensur bu yüzden onu zindanda işkence ile yetmiş yaşında iman şehidi olarak öldürttü. Zehirletildigi de rivâyet edilir (en-Nemeri, el-Intika, 170). Bagdat'ta, Hayruzan mezarligina defnedildi, cenazesinde binlerce insan hazır bulundu.

İmam-ı Azam Ebu Hanife Onca iltifat ve makam tekliflerine nefsini öne çıkararak mağlup olmamış dünya nimetlerini elinin tersiyle iterek Allah 'a sadaketle ölüme meydan okumuştur.

Ebû Hanife'nin binlerce talebesi olmuş, bunların kırk kadarı müctehid mertebesine ulaşmıstır (el-Kerderî, Menâkibu'l-Imâm Ebû Hanife, II, 218). Müctehid ögrencilerinden en meşhurları Ebû Yusuf (158), Muhammed b. Hasan es-Seybânî (189) Dâvûd et-Tâ; (165), Esed b. Amr (190), Hasan b. Ziyâd (204), Kasim b. Maan (175), Ali b. Mushir (168), Hibban b. Ali (171)'dir.

Eserleri : El-Fıkh-ul-Ekber : Akaide dairdir. El-Fıkh-ül-Ebsat: İmam-ı a’zam bu eserinde hayır ve şer, kaza ve kader meselelerini açıklamaktadır. Er-Risale li Osman Büsti: Eserde iman, küfür, irca ve va’id meseleleri açıklanmıştır. Kitab-ül-Âlim vel-Müteallim: Bu eserde muhtelif meseleler hakkında Ehl-i sünnet itikadını bildirmek için tertiplenmiş soru ve cevaplar vardır. Vasiyyet-i Nukirru: Eserde Ehl-i sünnet vel-cemaatin hususiyetleri anlatılmakta, akaid ve farzların hudutları açıklanmaktadır. Bu vasiyetten başka oğlu Hammad’a ve talebesi Ebu Yusuf’a yaptığı vasiyet olmak üzere on beş kadar vasiyetnamesi vardır. Kaside-i Numaniyye, El-Asıl, El-Müsned-lil-İmam-ı a’zam Ebi Hanife.

Allah razı olsun.

İslam'da Aydın özerkliği: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=90994




 
Toplam blog
: 376
: 1841
Kayıt tarihi
: 06.07.07
 
 

Hayat herkes için aslında yalnızlıktır. hiç kimsenin doğal garantisi yoktur. (Günlük atüel haberl..