Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '07

 
Kategori
Güncel
 

İmam nikahı!…

İmam nikahı!…
 

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 16-18 Kasım tarihleri arasında Kızılcahamam'da düzenlediği "Güncel Dini Meseleler" konulu toplantıya davet edilen 110 "uzman bilim adamından" biri olarak katılan İlahiyat profesörü Hayrettin Karaman "Evliliğin birçok sonucundan biri kadınla erkek arasındaki haramlığın ortadan kalkmasıdır. Bu bakımdan sıhhat şartlarına riayet edilmiş imam nikâhını geçerli ve yeterli saymak zorunludur, aksine bir delil bulunamaz" diyor.

İslamiyet’te “Nikâh”ın ahlaki boyutlarını (Tartışmaya gerek yok) bir taraf bırakacak olursak, esas diğer meselesi, “Nesebi sahih”[1] yani, soyu bilinen nesillerin yetişmesi ve bunlar arasındaki veraset intikalinin sağlıklı şekilde yapılması amacını da gütmektedir.

“Hukuk devlet”inde ise gerek soyun takibi ve gerekse verasetin intikali, yasalara göre yapılır.

Diğer taraftan Kuran-ı Kerim’e göre nikâhın da farzı dörttür. Bunların dördüncüsü, yapılan nikâhın geçerli olması için “Tescil” şartı vardır. Bu şartın nedeni de, yukarıda belirttiğim gibi, hem soyun takibi hem de verasetin intikalinin soy içinde “Adaletli” devamını sağlamayı amaçlamaktadır.

Türk Medeni Kanunundaki “Nikâh şartı” İslami kuralın aynıdır.

Kaldı ki…

İslamiyet’te “Din adamı” gibi bir tanımlama mevcut olmadığında, yani “Ruhban sınıfı” olmadığından “İmam nikâhı” gibi bir kurum da yoktur.

Sevgili Peygamberimizin “Nikâhlarınızı mescide yapın” anlamındaki sözlerini nikâhın mutlaka “İmam” tarafından kıyılması gerektiği şartını içermemektedir. Eğer böyle bir şart içerseydi, o zaman İslamiyet’te de “Ruhban sınıfı” oluşmuş olurdu. Bu da İslam dinine aykırıdır. Mescit, yani cami, yani toplu ibadet yeri, Müslümanların toplanma yeridir. Burada yapılacak nikâhın, yine Sevgili Peygamberimizin sözleriyle “Herkese duyurulmasını, duymasını sağlamayı” belirtmek olarak anlamak gerekir.

Türkiye’de “Nikâh” işlemini yerine getirmeye yetkili kılınan makam ve kişilerin öncelikli görevleri, yapılan akdin “Kütüğe” işlenmesini sağlamaktır. Bunun amacı da belirttiğim gibi, hem “Soy”un sağlıklı takibi, hem de veraset intikalinin adaletli yapılmasını sağlamaktan ibarettir.

Çünkü her iki konunun da sağlıklı takibi için ortaya konulan kurallara göre yapılması gerekir ki, bu kuralların adı da “yasa”dır. Yani, esas olarak yasaya (Kurallara) uyulması zorunludur.

Bugün Türkiye’de “Nikâh” akdini yapanların büyük bir çoğunluğu, ya önceden ya da sonradan “Dini nikâh” veya “İmam nikâhı” denilen işlemi de ayrıca yaptırmaktadır.

Ancak, "Evliliğin birçok sonucundan biri kadınla erkek arasındaki haramlığın ortadan kalkmasıdır. Bu bakımdan sıhhat şartlarına riayet edilmiş imam nikâhını geçerli ve yeterli saymak zorunludur, aksine bir delil bulunamaz" demenin amacı, Türkiye’de bazı çevrelerin “Şeriat Devleti” özlemlerini ifade etme ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır.

Peki, bu karmaşayı çözmenin bir yolu var mı?

Evet var…

Nikâh kıymakla görevlendirilenlerin arasına “Müftü” sıfatını da taşıyanları eklerseniz ve Medeni Kanun çerçevesinde ki, o kanundaki şartlar Kuran’daki şartlarla aynıdır, bu tartışma kalkmış olur.

Ama o zaman da bir şeyden taviz vermiş olursunuz. Vereceğiniz taviz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “Laik” anlayışı ve sistemidir ki, tavizin arkası “Şeriat isterük”e kadar gider…

24 KASIM 2007

[1] Kanuna uygun bir evlenme sonunda doğan (çocuk). http://www.tdk.gov.tr/

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..