Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '12

 
Kategori
Tarih
 

İmam Şamil – Kafkas Kartalı – Büyük Halk Kahramanı Şeyh Şamil

İmam Şamil – Kafkas Kartalı – Büyük Halk Kahramanı Şeyh Şamil
 

Şeyh Şamil


Ruslara karşı Kafkasya’yı ayağa kaldıran; Mücahit – Âlim – Veli

Rus Çarı II. Alexander tarafından sarayın kapısında karşılanmış.

İstanbul’a geldiğinde; Sultan Abdülaziz sarayın kapısında karşılamış.

Mekke’de; Şamil, Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış.

&

Çar, 1.Nikola’ya yani babasına ve ihtişamlı ordularına tam otuz beş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanın en büyük kahramanını karşısında görünce yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmüş.

*

Bütün hayatını ülkesinin Milli bağımsızlığına adayan, askeri dehasını bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı, Rus Yüksek Makamlarına kabul ettiren, adını dünya tarihine ‘gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri’ Olarak yazdırmış…

Dayım Turgut Dağıstan ne kadar övünse hakkıdır. O Şamil’in soyundandır ve bununla iftihar eder. Bizler ancak ondan sonra gelenleriz…

Ben sizlere Şeyh Şamil’i anlatacağım. Okuduklarımı, duyduklarımı, öğrendiklerimi, hayretimi, şaşkınlığımı, gururumu anlatmalıyım. Bunu anlatabilmek için bildiklerimin ötesindekileri de öğrenmeliydim. Öğrendim. Şaşkınım. Ama çok onurluyum.

&

1797 yer Dağıstan’da Gimri köyü… Bir erkek çocuk dünyaya geliyor. Köklü bir ailenin çocuğu olarak hayata gözlerini açıyor. Babası Avar Türklerinden Dengau Muhammed…

6. yüzyılın başlarında batıya doğru göçerek Ortave Doğu Avrupa'da görünmeye başlayan ve Mohaç ovası merkezli Avar Kağanlığı'nı kurarak 9. yüzyıla kadar ayakta kalan Orta Asyakökenli göçebe kabile topluluğudur.

Şamil farklı bir gençmiş. Gözü pek, atılgan ne yaptığını bilen, üstün bir akla iyi bir zekâya sahipmiş. Küçük yaşta at binme eğitimlerine başlamış. Onbeş yaşında iken kılıç kuşanmış. Bu o zamanlar için çok büyük bir mertebe imiş. Şamil yakışıklı bir adam olmuş. Uzun boyluymuş, iki metreye yaklaşıyormuş boyu. Aslanlar gibi bir cengâvermiş. Her tür sporu yapan biriymiş. Atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç dallarında üstün bir yetenekmiş kimse onu geçemezmiş. Böyle bir babayiğit yetişmiş.

Sporda başarılı olduğu kadar eğitiminde de çok başarılıymış. İlk eğitimini o zamanların âlimlerinden; Bilgin Said Hareani’nin yanında başlamış ki her kula nasip olmayan bir şeymiş bu… Daha sonra kayınpederi Nakşıbendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi olmuş ki buna artık söyleyecek söz yokmuş. Daha sonra çok önemli iki zatın; Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliklerini yapmış.

Seyh Samil, otuz yasina kadar tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, tarih, nahiv ve fen bilgilerini öğrenmiş.

O zamanlarda bir şeyin en üstü varsa Şamil işte oradaymış. Sporu ile eğitimi ile çalıştığı insanlar ile… Buna mükabil son derece mütevaziymiş. Öyle bir hayat yaşıyormuş. Bir kere çok kanaatkâr biriymiş.

Burada Şeyh Şamil’in özel hayatı ile ilgili de bilgi vermem gerekiyor. Şamil beş kez evlenmiş. Eşleri; Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine, Şovanat… Çocukları; Altı erkek, beş kız çocuğu vardı. Erkek çocukları; Ahmet Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve muhammed Kamil… Kız çocukları; Fatimat, Nafisat, Necaabat, Bahu-Mesedu, Safiyat…

Siyasi hayatı, yaptıkları;

Devlet Başkanı seçildikten sonra;

İç işlerini eline aldı.

İdari ve askeri teşkilatları yeniden tanzim etti.

Atletik yapısı, metaneti, ilmi kudreti, hitabeti ve sarsılmaz imanıyla kendisine tabi olanların emniyetini kazandı. Bölük pörçük gruplar halinde olan bölge halkını etrafında topladı.

Bir taraftan;

Askeri tedbirler aldı, düşmana karşı savunma savaşları verdi.

Diğer taraftan;

Muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirdi.

Medreselerde eğitime önem verdirdi.

Fikir ve sanat alanında büyük adımlar atılmasını sağladı.

Tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yaptırdı.

Muntazam birlikler halinde askeri teşkilatı kurdurdu.

Şamil farklı biriydi.

Hitabet sanatında muhteşemdi. Tok gözlüydü. Kararlıydı bu tutumu karşısındakilere her zaman güven veriyordu… Askeri bir dehaya sahipti.

Kısa zamanda tanınan biri olmuştu. Hatta ünü sadece kendi yerinde değil hertarafta duyulmaya başlamıştı… Onun otoritesini çevredeki tüm topluluklarda kabul etmişlerdi…

Şamil yeniliklerin adamıydı. İdari sistemi yeniden düzenledi.

Naiplik; Naiplikidari, dini ve hukuki konularda yetki sahibi olan kişilerin yetki ve vazifelerini vekil olarak yürüten kimselere verilen ünvan. Birinin yerini alan, birinin yerini tutan, vekil manalarına gelen naiplik, çeşitli devletlerde bir idari ünvan ve makam olarak yetkileri bazan çok genişleyen, bazan da daralan bir rütbe oldu.

Ülkeyi vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirmiş. Bu naipler savaş kahramanlarıymış. Yüksek rütbelilerden seçilirmiş. Üç veya dört naiplik bir vilayetmiş. Vilayetlerin başındaki naibin yetkisi daha yüksekmiş. Bunlar da büyük kahramanlarmış. Bunların isimlerini anmadan geçmek olmaz. Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıp Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, Gazavat…

Imam-i Şamil, kendisine tabi olan bölgelerde naiblikler ve beş naiblikten bir vilayet kurdu.

Her vilayetin başına da din ve dünya işlerini idare eden bir kumandan tayin etti.

Naibler, vergi ve asker toplamak, kadılık yapmak ve İslamiyete uyulmasını temin etmekle vazifeliydiler.

Her avludabir kadı vazifeliydi.

Kadı; asayişi muhafaza eder, olup-bitenleri naibe bildirir, naibde kumandan ve bilhassa Şeyh Şamil'den gelen emirleri avuldailan ederdi.

Her naib üç yüz atlı savasçı hazırlamak, iş ve ibadet etmekle mükellefti.

Köyde on evden bir savaşçı alınır ve bunun mensup olduğu aile tüm vergilerden muaf tutulurdu.

Bu savaşçıların sayısı 1834'te beş bin kişiyi buldu.

Ayrıca on beş-elli yaş arası erkeklerin hepsi ata binme ve silah kullanmakta usta olmak zorundaydı.

Bazı insanlar da evlerini bizzat muhahafazayla vazifeliydiler.

Şeyh Şamil'in etrafında yaklaşık bin kişiden meydana gelen seçme bir muhafız birliği vardır.

Bunlar secatte ileri ve dinde kuvvetli kimselerdi.

Bunlarin bekarları evlenemez, evli olanlar, vazifeleri süresince aileleriyle görüşmezlerdi.

Bunlar İslamiyet'e uymakta ve sıkıntılara katlanmakta herkese örnek olma durumundaydılar.

Vazifeleri Islamiyetin yayılmasıydı.

Şeyh Şamil'in emirlerine kayıtsız şartsız itaat ederlerdi.

Ganimetten belirli bir pay alırlar, gittikleri avullarkendilerine ikram edebilmekle şeref duyarlardı.

Bu insanlarin arasından Ruslar, mücadelenin başından sonuna kadar bir tek hain bulamadılar.

Hepsi ölümü Cennet'e ulaştıracak bir kapı olarak gördüler.

Kuzu postundan yapılmış kalpaklarının ön tarafına yerleştirilen dört köşe kül rengi bir bez parçası onları tanıtmaya yeterdi.

Kalpaklarının üzerlerine yeşil bir sarık sararlardı.

Askerler sarı, subaylar siyah çerkez kıyafetigiyerlerdi.

Sıra Şamil’in önemli yıllarında;

Şeyh Şamil, silahlarını Osmanlılardan ve kısmen de İran'dan temin ediyordu. Fakat kendilerinin de, Kubaci'de kayalıklar arasına yerleştirilmiş çok eski ve büyük bir imalathaneleri vardı. Devletin gelirlerini ise, avullardanalınan öşür ve Ruslardan alınan ganimetler teşkil ediyordu.

Şeyh Şamil, bir taraftan Ruslara karşı silahla mücadele ederken, diğer taraftan Kafkas gençlerini din bilgilerini oğrenmeleri icin teşvik etti. Din bilgisi olmayan cahillerin Ruslara aldanacağını, vatanını koruyamayacağını, böylece hem dünyada esaret altında kalacağını, hem de ahirette acı azaplara düşeceğini anlattı.

Şeyh Şamil, 1834 – 1859 yıllarında Rusya’ya karşı durmadan mücadele etti.

Kendinden önceki iki imamın dönemlerinde de 10 yıl savaştı.

Şamil 35 yıl cihat etti.

Ruslara çok büyük kayıplar verdirmiştir.

Asker sayısı onlara oranla az olduğu için de çok büyük sıkıntılar yaşamıştır.

Asker sayısı gün geçtikçe azalmıştır.

Harp tarihine geçen savaşı…

1839 yılında Ahulgo tepesinde 3.000 mürid ile Genarel Grabbe komutasındaki 10.000’den fazla tam donanımlı Rus Ordusunun kuşatmasında 80 gün direnmiştir. Bu dünya harp tarihine yazılmış.

Bu savaşta ağır kayıpları olmuş.

Eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş.

Sekiz yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermiş.

Aylar süren bu savaşta, Ruslar sadece insanların canını almakla kalmamış. Bu savaşta ormanları ateşlere vermiş. İşgal ettikleri tüm bölgelerde hiçbir canlının yaşamasına izin vermemiş.

Bu savaşla ilgili (Ahulgo)Rus Komutanlardan Milyutin anılarında neler anlatmış.

“Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar savaşıyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra – sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin mavaffakiyet için her türlü fedakârlığı göze almış olan Rus Kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hüç bir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu.”

Şeyh Şamil’in teslimiyeti…

Şamil’e hiçbir ülke yardım etmemiş. Buna dost olduğu ülkelerde dâhilmiş. Rus ordusu, Prens Baryatinsky’in komutusında 70.000 kişiymiş. Şamil’in ordusunda ise yüz kişi kalmış. 6 Eylül 1859 tarihinde Gunip’te teslim olmuş.

Şamil ve ailesi, kırk kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına götürülmüş. Rus Çarı II. Aleksander tarafından sarayın kapısında karşılamış. Bu olacak iş değilmiş. Aşırı bir nezaket içinde karşılanan Şamil ve yanındakilere inanılmaz derecede zarif davranılıyormuş. Çar şaşkınlık içinde Şeyh Şamil’e bakıyormuş.  Gözlerine inanamıyormuş.

Onu gördüğüne inanamıyormuş.

Çar, 1.Nikola’ya yani babasına ve ihtişamlı ordularına tam otuz beş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanın en büyük kahramanını karşısında görünce; yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmüş.

Esaret günleri; Saygın tutsak…

İmam Şamil bir sarayda misafir olarak ağırlanmış.

Esaret yıllarını geçirmek için, Kaluga’ya gönderilmiş.

Şamil’in simsiyah saçları ap ak olmuş.

Şamil’e de ailesine de bu esaret çokağır gelmiş.

Şamil’in saçları ağarmış.

Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazinin eşi Kerimat üzüntüden verem olmuşlar ve ölmüşler.

Bunlar iki yıl içinde olmuş.

Aradan on yıl geçmiş. Şeyh Şamil Hacca gitmek istemiş.

  • Şamil Hacca gitmek istemiş. Çar izin vermiş. Bir şartla; oğlu Muhammed Şefi’yi alıkoymuş. Bir şartı daha varmış.

“Hac bitince hemen Rusyaya döneceksin.”

Şamil’in İstanbul’a geldiğini duyanlar sarayın etrafını çevirmiş.

Şamil, 1870 yılında adamları ile birlikte İstanbul’a gelmiş. Sultan Abdülaziz karşılamış bu anlı – şanlı kahramanı… Sarayda ağırlamış. Şamil’in İstanbul’a geldiği haberi kısa zamanda duyulmuş. Şehirde yer yerinden oynamış. Halk bu büyük kahramanı mutlaka görmek istiyorlarmış. Sarayın çevresine doluşmuşlar. Kapılarına akın etmişler.

Şamil, Mekke Emeri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış.

Şamil Mekke’ye gitmek için hazır olduğunda sultan ona bir gemi tahsis etmiş. Gemi ile yola koyulmuş. Cidde limanında olanlar olmuş. Şamil, Mekke Emeri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenle karşılanmış. Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edilmiş.

Mekke’ye yüz bin müslüman gelmiş.

Mekke’de, İmam Şamil Hac sırasında onun orada olduğunu duyan dünyanın dört bir yanından müslümanlar Mekke’ye gelmeye başlamışlar. Yüzbin Müslüman onu görmek istemiş. Kıyametler kopmuş. Çok büyük izdihamlar olacakken Mekke hükümet makamları İmam Şamil’i Kâbe’nin üstüne çıkartmışlar. Herkes onu görmüş.

Mekke’den sonra Medine’ye gitmiş Şeyh Şamil…

Şamil zaten hastaymış. Medine’de takattan iyice düşmüş. Çektiği ızdıraplarda artık iyice artmış ve onu yatağa düşürmüş.

1871'de Medine'de Hakk'in rahmetine kavuşan Seyh Samil, Cennetu'l-Baki Kabristanına defnedildi.

Şeyh Şamil; 1871 tarihinde 74 yaşında iken hayata gözlerini yummuş.

Seyh Samil'in oglu Mirliva Gazi Muhammed Şamil Paşa, Osmanlı hizmetine girdi. Doksanüç (1877–78) Harbinde Kafkasya cephesinde süvari tugayına kumanda etti. Şeyh Şamil'in torunlarindan Said Şamil, Medine'de yaşarken sonradan Istanbul'a geldi. 1980'lerde Istanbul'da vefat etti...

Ben burada dedemin köyünün baskınını da anlatacağım; Şeyh Şamil’in yaralanmasını da…

Gimri Muharebesi ve Şamil'in yaralanması…

17 Ekim 1832'de Ruslar Şamil'in büyüyüp yetiştiği Gimri kasabasını basar. Kasabada göğüs göğüse müthiş bir muharebe olur. Düşman çok kalabalıktır ve topu tüfeği vardır. Gimri'liler bir avuçtur, yeterli silahlan yoktur. Fakat şehidliği en yüce makam kabul etmiş bu mü'min insanlara göre düşmanın maddî üstünlüğünün hiç bir kıymeti yoktur. Başlarında Şeyleri Gazi Muhammed ve bileği bükülmez yiğit Şamil vardır. İkisi de ön saflarda savaşıyor ellerinde şimşek çakan kılıçları müthiş bir hızla işliyordu. Bu durumu gören Gimrililer taze bir güçle Ruslara kılıç sallıyorlardı. Fakat ne yazık ki, düşman ateşi ve kılıçları önünde devamlı şehit veriyorlar, sayıları gittikçe azalıyordu. Muharebenin en kızgın anlarıda İmam Gazi Muhammed de Şamil'in yanı başında şehit düşmüştü.

Düşman baskınından önce Gazi Muhammed'in Şamil'e söyledikleri gibi olmuştu herşey. Gazi Muhammed Şamil'e şöyle demişti:

"Ey Şamil, artık bana yolculuk göründü. Benden sonra Hamzat imamlığı eline alacaktır. Fakat o da ancak, pek az muammer olacak, Kafkasya'nın mukadderatına senelerce sen hükmedeceksin, yıldızın uzun seneler bu dağlarda güneş gibi parlayacak, namın dünyaları tutacak, çarlara boyun eğmeyecek, çar ordularına kan kusturacaksın. Gimri'yi bugün bırakıp gitsen bile yine kurtarır, benim mezarımı düşman ayakları altında bırakmazsın inşaallah."

Şeyhinin şehit düştüğünü gören Şamil, daha bir bilenmiş olarak düşmanın ortasına top güllesi gibi atılmıştı. Büyük bir maharetle işleyen kılıcı her inip kalkışında bir Rus askerini yere seriyordu. Sağ elindeki hançeri de sol elindeki kılıç gibi ustalıkla kullanıyor, iki kolu şimşek gibi işliyordu. Fakat pusuda bekleyen ve fırsat kollayan bir düşman askeri süngüsünü hırsla Şamil'e saplamıştı. Süngü yiğit Şamil'in göğsünden girip sırtından çıkmıştı. O vaziyetteyken bile süngüyü saplayan askeri öldürmüş, ardından süngüyü çekip çıkardıktan sonra vuruşmaya devam etmişti. Gittikçe güçten düştüğünü farkedince vuruşa - vuruşa savaş meydanından çekilmiş ve kayıplara karışmıştı. Durumu gören Gimri müezzini onu baygın halde bulmuş ve sırtına alarak o bölgenin meşhur hekimi Cerrah Abdülaziz Efendiye götürmüştü.
Yirmi beş gün baygın halde yatan Şamil uyandığında baş ucunda duran annesine ilk olarak; "Anam, namaz vakti geçti mi?" diye sormuştur. Kâinatın Yaratıcısına karşı duyduğu bu mesuliyet hissi onu pişirecek ve kendisini yakından tanıyan Kuzey Kafkasyalılar Rabbine son derece bağlı bu yiğit Şeyhi başlarına imam yapacaklardır.

Gazi Muhammet'ten sonra imam olan Hamzat Bey'in 19 Eylül 1835'te camide şehit edilmesinden sonra Dağistan ve Çeçenistan ileri gelenleri imamlığa en layık olarak Şeyh Şamil'i görerek bunu kendisine teklif etmişlerdi. Fakat son derece mütevazı bir zat olan Şeyh Şamil bu teklifi kabul etmemiş ve yiğit askerlerden birini seçmelerini istemiştir. O seçilecek imamın emrinde bir nefer olarak dini için, vatanı için, milleti için mücadele etmeyi tercih etmekteydi. Fakat istiklâl mücadelesinin zafere ulaşması için kendisinin başa geçmesi uygun görülüyordu. Devamlı ısrarlar neticesinde Şeyh Şamil imamlığı kabul etmiştir.

İmam olan Şeyh Şamil düzenli bir ordu ve idari teşkilat kurmak üzere vakit kaybetmeden kolları sıvamış, kısa zamanda nasıl bir mahir teşkilatçı olduğunu ortaya koymuştur.

İmam Şamil'in liderliğinde Kuzey Kafkasyalılar Çarın ordularına kan kusturmaya başlarlar. Kafkas dağları Rus ordularına mezar olmaktadır. Ahulgoh ve Surhay kuşatmasında İmam Şamil'in kumandası altında yapılan mükemmel müdafaa düşmana çok ağır kayıp verdirmiştir.

Çar I.Nikola maddî kuvvetle yenemediği Şamil'i hile ile yenmeyi dener ve bol bol mevki, makam, rahat bir dünyevî hayat vaadinde bulunduğu mektubu vasıtasıyla General Klug von Klugenav ve Miralay Yevdokimof vasıtasıyla Şamil'e gönderir. Çar'ın alçakça teklifine müthiş hiddetlenen Şamil Çar'ın elçilerine dönerek gürler:


"General: Senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bana bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi.

"Söyle ona!

Başında bulunduğum bu kahramanlar topluluğunun kalblerinde kökleşen bu eşsiz zafer imanı kökünden kazınmadıkça ve en genç muhariplerimden en ihtiyar naiplerime kadar tek kurşunları ve tek kolları kalıncaya kadar bu mübarek vatanı son dağına, son köyüne ve en son kaya parçasına kadar karış - karış müdafaa etmekten beni hiç bir kuvvet alıkoymayacaktır.

"Bu uğurda bütün evlât ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, son zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General! Ben Nikola'yı tanımıyorum!"

Şamil'in bu cevabı Nikola'ya ulaştırıldığında, Çar, Kafkasyanın bu yiğit kartalını hile ile ele geçireceğine dair ümidini kaybetmemiş, Kafkas orduları başkumandanı General Feze vasıtasıyla ve onun ağzından Şamil'e teklifini tekrarlamıştır.

İmam Şamil'in General Feze'ye cevabı şöyle olmuştur:

"Ben, Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Allah'ın himayesini Çarların efendiliğine feda etmemeğe ahteden, özü, sözü doğru bir müslümanım.

"Çar Birinci nikola'yı tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmiyeceğini General Klug'a anlıyabileceği bir dilden tekrar - tekrar söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hâlâ Tiflis'e davet edip duruyorsunuz. Bu davete asla icabet etmiyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fâni vücudumun parça - parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kat'î kararımı asla değiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikola'ya ve kölelerine böylece malum ola."

Şamil'in 28 Eylül 1837 tarihini taşıyan bu mektubundan sonra müthiş muharebeler başlamıştır.

Birçok savaşlarından biri;

28 Ağustos 1839'da kaleye hücum eden Rus askerleriyle boğaz boğaza mücadele olur. Şamil ve askerleri son bir gayretle vuruşmaya devam etmektedirler. Kalede bulunan kadınlar düşmanın eline geçmektense ölmeyi tercih ederek kendilerini uçuruma atmaktadırlar.

Kalede taş üstünde taş kalmamıştır. Ayakta kalan sayıları yüze varmayan yiğitler son güçlerini ortaya koymaktadırlar. Dayanmanın mümkün olmadığını gören Şamil adamlarına çekilmelerini söyler. Kendisi de yaralı vaziyette, yine kendisi gibi yaralanmış sekiz yaşındaki oğlu Gazi Muhammed'i sırtına bağlayıp dik kayalara tırmanarak düşmanın arasından kaçmaya muvaffak olur.

Düşman şehitler arasında Şamil'i ararlarken o bir çoban vasıtasıyla Rus kumandanına şu mektubu gönderir:

"General! Çarına haber ver ki, Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgoh var ve on binlerce surlar ve kuleler başlarını Rablerine kaldırıp ecelinie susayanları bekliyor.”

"Silahlarınızın vücudumda açtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilaçlarla şimdiden iyi ettim ve harbe hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlât, ayal ve hemşireme ait dört yaranın hiç hükmü yoktur. Geri kalan evlât ve ayalimi de şimdiden vatan ve Cenâb-ı Allah'a kurban adadım. “

"Size ve Çarınıza her şeyi bol - bol vereceğiz. Fakat vatanın hürriyet ve şerefini asla!

"Ahulgoh'ta aldığınız kanlı ders kâfi gelmediyse, zengin çarınızın ordularını ve hazinelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Askerlik şerefini lekeleyerek yalan söyleyiniz, vaadlerinizi inkâr ediniz, ormanlarımızı kundaklayınız, ekinlerimizi yakınız, meyve ağaçlarımızı, bahçelerimizi kavurunuz. Bütün bunlar Kafkas'ın ezelî hürriyet ve istiklâl aşkını körüklemekten başka hiç bir şeye yaramıyacaktır.”

"Çarlar ölecektir, Petro'larınız ve Katerina'larmız gibi Nikola da gözleri arkasında gidecektir. Fakat Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacaktır. Allah, hak ve vatan uğrunda çarpışanların yardımcısı olsun.”

Şamil’in bir başka savaşı;

Şamille baş edemiyeceğini anlayan Rus kumandanlarından Prens Vorontsof tüyler ürpertici bir icraata girişir ve Ağustos 1845'te Çeçenistan ormanlarını yakar.

Düşmanla anlaşmanın cezası ölümdür

Rus ordularının üzerlerine geldiğini gören Çeçen'ler kadın ve çocukları kurtarmak için Ruslarla anlaşma yapmak isterler. Fakat bunun için İmam Şamil'in reyini almaları gerekmektedir. Ne var ki, bu hususta İmam Şamil'in zerre kadar taviz vermediğini ve düşmandan yüz çevirmeyi idamla cezalandırdığını bilmektedirler. Neticede kura ile iki kişi tesbit edip Şamil'e gönderirler. Bu elçiler önce İmam Şamil'in anasını ziyaret ederek, Şamil'in muvafakati için aracı olmasını rica edip yalvarırlar. Şamil'in anası yalvarmalara dayanamayıp oğluna tavassutta bulunur.

Bu durumu gören Şamil, derin üzüntü duyar. Canevinden vurulur. Çünkü düşmanla anlaşmanın cezası ölüm, anlaşmak için aracı olmanın cezası ise yüz sopadır. Yirmi beş senelik şanlı mücadele esnasında bu hükümlerden zerre kadar taviz vermemiştir.

Uzun tefekkürden sonra hükmü verir. Anasına yüz sopa vurulacaktır. Bu hükmü işiten ananın cevabı şudur:

"Oğul, Allah'ın adaletini yerine getirmeden bir lahza geri durursan sana verdiğim sütü helâl etmem."

Şamil anasının cezasını çekmeyi üzerine alır ve kendisine yüz sopa vurulmasını ister. Emir kesindir. Müritleri kendisinin yerine cezayı yüklenmek isterlerse de şiddetle reddedilirler.

Neticede ceza en ağır şekilde uygulanır ve İmam Şamil'e yüz kamçı vurulur.

"Mukaddes dâva uğruna, bin ana ve bin Şamil feda olsun!" diyen İmam Şamil, anasına ait küçük bir vatanî ihmal ve gafletin cezasını bizzat kendisi tekeffül etmiş ve ödemiştir.”

Şeyh Şamil için söylenmiş güzel bir söz;

Şamil'i getiren gemi Dolmabahçe sarayı önüne demirlemiştir. Büyük kahramanı bizzat Sultan Abdülaziz karşılamış ve onu büyük bir muhabbetle bağrına basmıştır. Sultan Abdülaziz sevincini şöyle ifade etmektedir:

"Babam Sultan Mahmut mezarından çıksa idi ancak bu kadar sevinç ve heyecan duyabilirdim!"

Burayı bir kez daha yazmayı çok istedim;

Hac esnasında dünyanın dört bir yanından gelen hacılar nâmını işittikleri bu şanlı mücahidi görmek, elini öpüp, duasını almak isterler, lâkin ister istemez izdiham meydana gelir. Bu duruma çare olmak üzere idareciler Şeyh Şamil'i Kâbe’nin damına çıkarırlar. Bir müddet orada duran İmam Şamil'i hacılar doyasıya seyrederler.

İmam Şamil'in cenazesi Cennetü'1-Baki denilen ve Peygaber Efendimizin (a.s.m.) zevcelerinin ve pek çok sahabenin de medfun bulundukları kabristana defnedilir

Ben bu yazımda önce Şeyh Şamil’i herkesin bildiği tanıdığı iftihar ettiği Şeyh Şamil’i anlatmak istedim sizlere. Birçok yerlerden okudum ve araştırdım. Gördümkü benim dedemin onun köyünden olması, bizim soyumuzun onun soyundan olması bana da benim çocuklarıma da onların çocuklarına da ömürlerinin sonuna kadar yetecek kadar büyük bir gurur, onur ve şeref…

Dayım Turgut Dağıstan ne kadar övünse;

“Ben Şamil’in soyundanım”

Dediği zaman ne kadar onurlansa azdır. Böyle birinin kaç göbek ötesinde olursa olsun adını bile bilmek, soyumuzun onun soyundan geldiğini öğrenmek dediğim gibi yedi sülaleme yetecek kadar büyük bir şeref.

Allah bana dedemin hikâyesini yazmayı nasip etti. Hamdolsun. Araştırmaları yaptığım zaman anlıyorum Dedemin çektiklerini. Nur içinde yatsınlar. Bizlere nasıl anlı – şanlı bir isim bırakmışlar…

Nazan Şara Şatana

 

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

 

http:// https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....