Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '16

 
Kategori
İnançlar
 

İmameti zorunlu kılan nakli deliller -4

İmameti zorunlu kılan nakli deliller -4
 

Hz. ALİ


Ulü’l Emr Ayeti

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Allah’a, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir konuda ihtilafa düşerseniz, onu Allah’a ve Peygamber’e götürün; eğer Allah’a ve ahiret gününe imanınız varsa, bu sizin için daha hayırlı ve yorum olarak daha güzeldir.”[1]

Bu ayette emir sahipleri de Allah ve Resulü sırasında zikredilmiş ve onlara da Allah ve Resulü gibi mutlak itaat farz kılınmıştır. Dolayısıyla ayette geçen emir sahiplerinden maksadın masum olan emir sahipleri olduğu anlaşılmaktadır. Zira aksi takdirde, emir sahibine mutlak itaati farz kılmak, Allah ve Resulü’ne de mutlak itaat farz olduğuna göre, insanları çelişkiye emretmek olur ki, bu Cenab-ı Hakk’a yakışmaz.

Çünkü masum olmayan bir emir sahibinin Allah ve Resulü’nün emirlerine ters olan emirleri de olabilir. Bu durumda hem Allah ve Resulü’ne itaat etmek gerekecektir, hem de onların emrinin aksine emreden emir sahiplerinin emrine. Bu ise çelişkiye düşmek demektir.

Nitekim Hz. Resulullah’a bu ayette geçen emir sahiplerinden hangi emir sahiplerinin kastedildiği sorulduğunda, Hazret ayette geçen emir sahiplerinin kimler olduğunu net olarak açıklayarak, insanları böyle bir şüpheye kapılmaktan kurtarmıştır.

Kısacası, Hazret ayette geçen emir sahiplerinden maksadın mutlak emir sahipleri olmadığını ve maksadın kendi halifeleri ve vasileri olarak belirttiği on iki imamın olduğunu beyan buyurmuştur. Bu konudaki hadisler, biz Ehl-i Beyt dostlarının kaynaklarında mütevatir olarak nakledilmesine ilaveten, Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarında da yeterli miktarda rivayet edilmiştir.

Buna bir örnek olarak, Hz. Resulullah’ın sahabelerinden Abdullah bin Cabir’in hadisini zikredebiliriz. Abdullah bin Cabir şöyle diyor: “Allah’a, Resulü’ne ve emir sahiplerine itaat etmenin vacip olduğunu bildiren ayet indiği gün Peygamber’e sordum: “Allah ve Resulü’nü tanıyoruz. Ama emir sahiplerinin kimler olduğunu bilmiyoruz. Onlar kimlerdir?”

Hazret şöyle buyurdular: Onlar benim halifelerimdir. Onların ilki Ali bin Ebu Talib, sonra Hasan, sonra Hüseyin, sonra Ali bin Hüseyin, sonra da Tevrat’ta Bakır diye anılan Muhammed bin Ali’dir. Ey Cabir! Sen onu göreceksin. Gördüğünde benim selamımı ona iletirsin. Ondan sonra Cafer bin Muhammed Es-Sadık, sonra Musa bin Cafer, sonra Ali bin Musa, sonra Muhammed bin Ali, sonra Ali bin Muhammed, sonra Hasan bin Ali ve en sonuncusu Allah’ın yeryüzündeki hücceti ve kulları arasındaki saklantısı olan, benim isim ve künyemi taşıyan Hasan bin Ali’nin oğludur.” [2]

Hz. Resulullah’ın bu hadisinin de tanıklık ettiği üzere, mezkûr ayette geçen emir sahiplerinden bütün emir sahipleri kastedilmemiştir. Aksine, ayette geçen emir sahipleri, Cenab-ı Hak ve Hz. Resulullah gibi mutlak itaatin farz olduğu emir sahipleridirler. Böyle emir sahipleri masum olan emir sahiplerinden gayrisi olamaz.

Nitekim Hz. İbrahim’in imamet makamına getirilmesinde de Hazret, kendi zürriyeti için aynı makamı arzulayınca, Cenab-ı Hak zalim kimselerin, yani Hz. İbrahim gibi masum olmayanların böyle bir makama sahip olamayacaklarını belirttiğini daha önce görmüştük. Dolayısıyla bu ayet-i kerime de, biz Ehl-i Beyt dostlarının inancını doğrulayan ayrı bir delildir. Bu ayete, Hz. Resulullah’ın konuyla ilgili hadislerini de eklediğimizde, Hz. Resulullah’tan sonra Hz. Ali ve onun on bir evladının Allah’ın imamet makamına getirdiği imamlar olduğuna delil olmaktadır.

BEŞİNCİ DELİL

Mubahele Ayeti

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Sana (İsa’nın Allah’ın kulu olduğu hususunda) ilim geldikten sonra, seninle tartışan olursa söyle: “Gelin evlatlarımızı ve evlatlarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, canlarımızı ve canlarınızı çağıralım, sonra da dua edip; Allah’ın lanetini yalancıların üzerine koyalım.”[3]

Bu ayetin nazil olma hadisesi kısaca şöyle gelişmiştir: Necran Hıristiyanlar’ından bir grup Medine’de Hz. Resul (s.a.a)’in huzuruna gelip Hz. İsa (a.s) ve diğer bazı konularda, İslam Peygamberi (s.a.a)’e sorular sorarlar. Hazret kendi kitaplarından mantıklı yollarla, onları ikna etmeye çalışır. Ama onlar hakikati kabul etmezler. Bunun üzerine, Allah Teâlâ yukarıda zikrettiğimiz ayeti nazil ederek Hz. Resulullah’a onları lanetleşmeye çağırmasını ve böylece kimin hakikat üzere olduğunun belirlenmesini emreder.

Bu emri alan Aziz İslam Peygamberi, ikna olmayan Necran Hıristiyanlar’ını mubaheleye ve lanetleşmeye davet eder. Onlar da kabul edip, tayin olunan gün ve mekânda mubahaleye hazır olurlar. Ancak mubahele edilmeden önce Hıristiyanlar’ın büyüğü yanındaki gruba şöyle der: “Eğer Muhammed (s.a.a) en yakın öz akrabalarıyla lanetleşmeye gelirse, onunla lanetleşmeye yanaşmayın. Zira bu durumda ondan korkulur. Ama eğer bütün ashabını toplar bir padişah havası içerisinde gelirse, onunla lanetleşmekten hiç korkmayın. Çünkü onun bu davranışı doğru olmadığını ve sadece saltanat peşinde olan şöhret sever biri olduğunu kanıtlamaktadır.”

Kendi aralarında böyle bir karar alan Necran Hıristiyanlar’ı bir de görürler ki; Hz. Muhammed (s.a.a) sadece beş kişilik bir grupla mubaheleye hazır oldu. Bunu gören Hıristiyanlar’ın büyüğü, Hazret’in yanındakilerin kimler olduğunu sorar. Ona; Hazret’in yanı başında olan gencin amcası oğlu ve damadı, arkalarından gelen kadının biricik sevgili kızı Hz. Fatime, iki taraflarında bulunan çocukların da torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olduğu cevabı verilir.

Bu cevabı işiten Hıristiyanlar’ın büyüğü, o nurlu yüzlere iyice baktıktan sonra: “Andolsun Allah’a, öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah’tan isterlerse dağları yerinden oynatır. En iyisi, ey Hıristiyan topluluğu! Eğer yok olmanızı istemiyorsanız, bu yüzlerle lanetleşmeye yanaşmayın ve İslam hükümetine vergi vermeyi kabul ederek Muhammed ile barışın” der.

Böylece Hıristiyan büyükleri mubahele etmeden, vergi vermeyi kabul ederek oradan ayrılırlar.

Mubahele olayında, Hz. Ali, Fatime, Hasan ve Hüseyin (a.s)’dan başka kimsenin Hz. Resulullah ile birlikte olmadığı hususunda bütün İslam ümmeti ittifak etmiştir.

Gazi Nurullah Şuşteri “İhkak-ül Hak” adlı kitabında şöyle yazıyor: “İslam müfessirleri, ayette geçen, oğullarımızdan maksadın Hz. Hasan ve Hüseyin, kadınlarımızdan maksadın Hz. Fatime ve canlarımızdan maksadın da Hz. Resulullah ve Hz. Ali olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.”[4]

Bu ayetin Hz. Ali (a.s)’ın imametine delil oluşu şu açıdandır ki, Allah Teâlâ bu ayeti kerimede Hz. Ali’yi Resulullah’ın nefsi (kendisi) makamında saymıştır.

Nitekim İbn-i Abbas’ın Hz. Resulullah (s.a.a)’tan naklettiği hadiste de İslam Peygamberi (s.a.a) Ümmü Seleme’ye hitaben: “Ali bendendir, ben de Ali’denim. Onun eti kanı bendendir. Onun bana olan nispeti, Harun’un Musa’ya olan nispeti gibidir” buyurmaktadır. Bu durumda Hz. Ali, nübüvvet hariç her konuda Hz. Resulullah’ın konumuna sahip olur. Bu ayet bu manayı ima etmektedir. Dolayısıyla Hz. Resulullah (s.a.a)’dan sonra Hz. Ali Hazret’le aynı konum ve makamda olduğundan, bütün Müslümanlar’ın o Hazret’e itaat etmesi gerekir. Zaten imamet makamı bundan gayri bir şey değildir.

 

Kaynaklar:

1.       Bakara: 124

2.       Sâd: 26

3.       Bakara: 247

4.       Ra’d: 7

5.       Kafi c.1 s. 178

6.       Kafi c. s. 179

7.       Bihar-ül Envar c.75 s.358

8.       Tevbe: 128

9.       Şuarâ: 214

10.   El-Müracaat: s. 123

11.   Taberi Tefsiri c.19 s. 68, Dürr-ül Mensur c.5 s.97, El-Mizan c.15 s.335

12.   El-Müracaat: s. 124

13.   Müsned-i Ahmet bin Hanbel 841 ve 1300 numaralı hadis

14.   Sahih-i Buhari 6328 numaralı hadis ve Müsned-i Ahmet bin Hanbel 268 numaralı hadis.

15.   Maide: 55, 56

16.   Tâhâ: 25. ayetten 35. ayete kadar

17.   Tâhâ: 36

18.   Maide: 55, 56

19.   Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 393 h. 610

20.   Müsned-i Ahmet hadis no: 10859, 11348

21.   Maide : 67

22.   El Gadir c.1 s.214 El-Velayet kitabından naklen.

23.   Maide, /67

24.   Maide: 3

25.   El-Gadir c.1 s. 9-11-14 Dürr-ül Mensur c.2 s. 259, Tarih-ül Hülefa s. 114, Tarih-i Hatip Bağdadi c. 8 s. 290

26.   Tarih-i Dimeşk Hz. Ali’ye ait bölüm c. 2 s. 7 503. hadis

27.   Müsned c. 1 s. 119 hadis no: 633, 915 Yenabi-ül Meveddet, Bölüm 4. Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c.1 s. 362, El-İmame ves Siyase İbn-i Kuteybe’nin c. s. 11, 143, El Menakıb Harezmi’nin s. 224, Kifayet-üt Talib Genci Şafii’nin s. 386, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 7, Ensab-ül Eşraf Belazuri’nin c. 2 s. 156 ve…

28.   Ğayet-ül Meram 58. bölüm 4. Hadis. Naklen Feraid-i Hamyunu

29.   Nisa:59

30.   Muntahab-ül Eser s.101, Yenabi-ül Meveddet s.114, 117, 494, Şevahit-üt Tenzil Hakim el- Haskani el- Hanefi’nin c. 1 s. 148, Tefsir-ir Razı c. 3 s. 357, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 314

31.   Al-i İmran: 61

32.   Sahih-i Müslim c. 2 s. 360, 4420 numaralı hadis, Sahih-i Tirmizi c. 4 s. 293 ve c. 5 s. 301, 2925 ve2658 numaralı hadis, Şevahit-üt Tenzil Hakim Haskani’nin c. S. 120, 129, El- Müstedrek c. 3 s. 150, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 1 s. 185, 1522 numaralı hadis ve konuya değinen bütün tefsir, hadis ve tarih kitapları…

33.   89, Zad-ül Mesir İbn-i Cevzi Hambeli’nin c. 2 s. 383, Tefsir-ül Kurtubi c. 6 s. 219, 220, Feth-ül Beyan fi Makasid-ül Kur’an c. 3 s. 51, Esbab-ün Nüzul Vahidi’nin s. 148 ve Türkçe tercümesi s.161, Tefsir-ül Celaleyn s. 213, Tezkiret-ül Havvas Sıbt bin Cevzi Hanefi’nin s. 18, 208, Nur-ül Ebsar Şeblenci’nin s. 71, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi’nin s. 115, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi’nin c. 12 s. 20, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 2 s. 71, Ahkam-ül Kur’an Cessas’ın c. 4 s. 102, Mecme-üz Zevaid c. 7 s. 17, Ensab-ül Eşraf Belazuri’nin c. 2 s. 150, El Havi lil Fetava Suyuti’nin c. S. 139, 140, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 391, 405 ve c. 15 s. 146, 95, Riyaz-ün Nazre c. 2 s. 273 Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 5 s. 38, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii’nin s. 31, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 11, 190 ve….

34.   Al-i İmran: 173

35.   Mecme-ül Beyan, c.3 s.210, El Gadir, c.2 s.52, El Mizan, c.6 s.19

36.   Şevahid-üt Tenzil Haskani Hanefi’nin S. 161, Menakıb-i Ali bin ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii’nin s. 311, Kifayet-üt Talib, Genci Şafii’nin s. 228, 250, 251, Zehair-ül Ukba Muhibbiddin Taberi’nin s. 88, 120, El Menakıb Harezmi Hanefi’nin s. 178, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii’nin c. 2 s. 409, El Fusûl-ül Mühimme İbn-i Sabbağ El Maliki’nin s. 123, 108, Ed-Dürr-ül Mensur Suyuti’nin c. 2 s. 293, Feth-ül Kadir Şefkani’nin c. 2 s. 53, Et- Teshil liulum-it Tenzil Kalbi’nin c. 1 s. 181, Keşşaf Zemahşeri’nin c. 1 s. 649, Tefsir-üt Taberi Teberi’nin c. 6 s. 288,

37.   El-Keşşaf: c. 1 s. 649 Beyrut baskısı

38.   El-İfsah s. 74, 79, Et- Tibyan c. 3 s. 556, Es- Safi fi Tefsir-ül Kur’an c. 1 s. 449

 

 

 

 



[1] Nisa:59

[2] Muntahab-ül Eser s.101, Yenabi-ül Meveddet s.114, 117, 494, Şevahit-üt Tenzil Hakim el- Haskani el- Hanefi’nin c. 1 s. 148, Tefsir-ir Razı c. 3 s. 357, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 314

[3] Al-i İmran: 61

[4]Sahih-i Müslim c. 2 s. 360, 4420 numaralı hadis, Sahih-i Tirmizi c. 4 s. 293 ve c. 5 s. 301, 2925 ve2658 numaralı hadis, Şevahit-üt Tenzil Hakim Haskani’nin c. S. 120, 129, El- Müstedrek c. 3 s. 150, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 1 s. 185, 1522 numaralı hadis ve konuya değinen bütün tefsir, hadis ve tarih kitapları…

89, Zad-ül Mesir İbn-i Cevzi Hambeli’nin c. 2 s. 383, Tefsir-ül Kurtubi c. 6 s. 219, 220, Feth-ül Beyan fi Makasid-ül Kur’an c. 3 s. 51, Esbab-ün Nüzul Vahidi’nin s. 148 ve Türkçe tercümesi s.161, Tefsir-ül Celaleyn s. 213, Tezkiret-ül Havvas Sıbt bin Cevzi Hanefi’nin s. 18, 208, Nur-ül Ebsar Şeblenci’nin s. 71, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi’nin s. 115, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi’nin c. 12 s. 20, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 2 s. 71, Ahkam-ül Kur’an Cessas’ın c. 4 s. 102, Mecme-üz Zevaid c. 7 s. 17, Ensab-ül Eşraf Belazuri’nin c. 2 s. 150, El Havi lil Fetava Suyuti’nin c. S. 139, 140, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 391, 405 ve c. 15 s. 146, 95, Riyaz-ün Nazre c. 2 s. 273 Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 5 s. 38, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii’nin s. 31, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 11, 190 ve….

 

 
Toplam blog
: 447
: 1524
Kayıt tarihi
: 20.09.13
 
 

06 Mayıs 1974 Çorum Sungurlu'da doğdu. Yaşamının büyükçe bir bölümünü Mamak'ın gecekondu mahalleler..