Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '11

 
Kategori
İnançlar
 

İmamı Azam Ebu Hanife Kimdir? Hanefilik nedir? (5)

İmamı Azam Ebu Hanife Kimdir? Hanefilik nedir? (5)
 

kadın erkek eşitliği ?


Ebu Hanife’nin fikirleri ve Hanefi İslam anlayışının dayanakları  

- Büyük İmam’ın kadın hakları konusundaki fikirleri de ulemanın çoğu ile uyuşmaz. Kadının evlenmede kimsenin vesayetine veya velayetine muhtaç olmadığını, evlenme kararını kendisinin vermesi gerektiğini savunur. 

Halife Mansur, ikinci eş almak ister, karısı karşı çıkar. Kadın, Ebu Hanife’nin vereceği kararı kabul edeceğini söyler. Mansur, Ebu Hanife’ye bir Müslüman erkeğin kaç kadınla evlenebileceğini sorar. Ebu Hanife,  

”Dört kadın alabilir. Ama Allah bu izni kadınlar arasında tam adaleti sağlama şartına bağlamış, bu mümkün olmazsa bir tane ile yetinmeyi emretmiştir. Bize düşen, Allah’ın önerdiği edebe uyarak tek kadınla yetinmektir.” diye cevap verir. Halife’nin karısı çok memnun olur. Hediyeler gönderir. Ebu Hanife hediyeleri geri çevirmiş,  

“Biz yaptığımızı Allah’ın dinini savunmak için yaptık; birilerine yakın olmak veya dünyalık elde etmek gibi bir arzumuz yoktur.” demiştir. 

Kendisi de hayatı boyunca tek eşli ve tek çocuklu olarak yaşamıştır. 

Hz.Muhammet’in eşlerinden Hz.Aişe’ye göre de kadın hayatın her alanında yer almalıdır. Hz.Aişe, hadisler ve sorunlara çözümler bulma konusunda güvenilir biridir. Önemli konularda fetvaları olmuştur. 

Uhud savaşına katılarak hemşirelik yapmıştır. Bedir savaşına da katıldığı sanılmaktadır. Hz.Ali’ye karşı yaptığı savaşta ise otuz bin kişiye komutanlık yapmıştı. 

Eşin rızası olmadan ikinci eş alınamayacağının bir örneğini de Hz.Muhammet’in uygulamasında görürüz: 

Hz. Ali, Hz. Muhammet’in kızı Hz. Fatıma ile evlidir. Hz. Ali, ikinci bir eş almak ister. Ama Hz. Fatıma bunu istemez ve Hz. Ali’nin ikinci bir eş almasına karşı çıkar. Bunun üzerine, Hz. Muhammet, Hz. Ali’ye, kızının bu evliliğe rıza göstermediğini, eğer çok istiyorsa önce kızından boşanıp sonra istediği kadınla evlenmesini söyler. Hz. Ali boşanmak istemez ve ikinci eşten vazgeçer. 

Ebu Hanife, kadının malı üzerinde tam yetkili ve hak sahibi olabildiğine göre, kendi nefsi üzerinde de tam yetkisi ve yeterliliği vardır diye hüküm vermiştir. 

Sadece Kur’an’ı değil, tüm kutsal kitapları yorumlayan erkekler olduğu için yorumlar hep erkekler lehine yapılmıştır. Kutsal metinler erkekler lehine tahrif bile edilmiştir. 

Kur’an’daki insanın kendi nefsinden eşinin yaratıldığının açıklaması, kadının erkekten yaratıldığı veya ondan daha düşük seviyede olduğu şeklinde yapılmışsa da, ilgili ayetler gerçekte aşkın ve sevginin Allah tarafından insanlara verilmiş bir hediye olduğuna işaret etmektedirler. 

Allah insanın eşini kendinden vücuda getirmiştir ki “ gönlü birbirine ısınsın“. Aşkın kimyasını ve etkileyen faktörleri (Feromonlar, hormonlar, vs.) henüz tam olarak çözebilmiş değiliz, ama gönülleri birbirine ısındıran, insanları birbirine yaklaştıran, eş seçmeyi ve böylece yaşam boyu bir arada yaşamayı mümkün kılan aşkın, sevginin yaratıcısı Allah’tır

“O, sizi bir tek canlıdan/candan/özden/ruhtan/benlikten yarattı, eşini de ondan vücuda getirdi ki, gönlü buna ısınsın.”(A’raf, 189) 

“O’nun ayetlerinden biri de, kendilerine ısınasınız ve aranıza sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden sizin için eşler yaratmasıdır.”(Rum, 21) 

Buna göre de, insanları istemedikleri kişi ile evlenmeye zorlamak hem vicdana, hem İslam’a aykırı; bir insanın tüm yaşamını sevmediği biri ile geçirmesine, hayat boyu azap çekmesine sebep olmak büyük bir vebaldir. 

Kur’an’a göre evlenmeden önce, erkek kadına, gücü oranında ve kadının kabul edeceği bir miktar para, mal veya eşyayı, boşanma veya dul kalma durumunda kullanması için, peşin tazminat (mehir) olarak öder. 

Kur’an’da babasından satın almak veya babasına, ailesine başlık ödemek, istese de istemese de evlendirmek gibi bir şey yoktur. 

Ancak, o dönemde başkasının malı durumundaki köle kadınla evlenmede sahibinden izin alma söz konusudur. Ama köle kadın da kendi rızası ile değil, sahibinin istediği kişi ile evlendiği için zina yaparsa uygulanacak ceza kendi isteği ile evlenmiş özgür kadına uygulanacak olanın yarısıdır. Zina yapan eski köle kadına uygulanacak ceza yarı yarıya olduğuna göre ve yarım ölüm cezası olmayacağına göre, zina için ölüm cezası yoktur. Kur’an’da recm cezası yoktur. Zina için de kadın erkek ayrımı yapmaz. Kadın yaparsa suçtur, erkek yaparsa normaldir gibi bir anlayış yoktur. Dolayısıyla töre adına, namus adına zina bile yapmamış, şöyle giyinmiş böyle gezmiş diye evlat katliamının Kur’an’da bir dayanağı yoktur. Bilinmelidir ki, töre belli bir topluluğun kabulüdür, din değildir! 

“Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah’a iftira ederek, Allah’ın kendilerine verdiği rızkları haramlaştıranlar hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır.” (En’am, 140) 

Bugün kırsal kesimde, mehirin bir tür uygulaması olduğu iddia edilen başlık parası, evlenecek kızın ailesinin aldığı bir satış bedelidir. Kadını boşanması durumunda güvence altına alan bir para değildir. 

Mehir ise, kadının yoksulluk korkusuyla mutsuz evliliğini devam ettirmemesi için de bir güvencedir. Kadınlar boşanma veya eşin ölümü durumunda, hamile olup olmadıkları anlaşılsın diye, belli bir süre bekledikten sonra, istedikleri kişi ile evlenmekte özgürdürler. 

“Kadınlara mehirlerini nazik ve cömert bir şekilde örf ve çevrenin kabullerine uygun olarak verin.”(Nisa, 4) 

“İçinizden ölüp de geriye zevceler bırakanların bu eşleri, dört ay on gün kendi başlarına beklerler. Sürelerini tamamladıklarında kendilerince uygun gördüklerini örfe uygun biçimde yapmalarında sizin için bir sakınca yoktur.”(Bakara, 234-235) 

Kadın ve erkek arasında biyolojik bazı farklar, farklı yetenekler vardır. Birbirini tamamlayan özellikler olarak bunlar doğaldır. Doğal olmayan kadınların bu farkları kompleks haline getirmeleri, erkeklerin ise kendilerini ezme hakkı olan cins olarak görmeleridir. 

Erkeklerin üstünlüğünü sağlayan, onların kadınları ve çocukları dövebilecek kas gücüne sahip olmaları değil, onları korumaları ve geçimlerinden sorumlu olmalarıdır. Kadını veya çocuğu döven erkek zaten koruması gerekenlere zarar vermiş olmakta, bir de kazancını ailesinin ihtiyaçlarına değil, kendi zevkleri için harcıyorsa üstünlüğünü veya saygınlığını sağlayan nedenler kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. 

Kur’an erkeği anneye ve çocuğa bakmakla yükümlü tutmuş, mal ve evlat sayısının çokluğu ile övünmeyi küçümsemiştir. 

Çocuklara bakma görevini devlet babaya değil, biyolojik babaya vermiştir! Onun için bakamayacağı sayıda çocuğa sahip olmak yanlıştır! 

Kur’an’da doğum kontrolüne karşı herhangi bir ayet yoktur. Başlamamış bir yaşamı yok etmekten söz edilemez.( Hz.Muhammet’in de çok sayıda eşi olmasına karşın sadece iki kadından çocuğu vardır.) 

Kur’an’a göre çocuk doğmuş olan, başka bir kimliği olan Allah’ın bir başka kuludur. Öldürülmemesi gereken çocuktur! Yine de, sonuçta bir yaşam başladığı için kürtajın da doğum kontrol yöntemi olarak değil, hayati bir sorun olması durumunda doktor kararı ile uygulanması gerekir. 

“Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin!.” (İsra, 31-32) 

Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz.” (Hac, 88/22, 5) 

“Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir. Öfkeden yutkunur da yutkunur o.Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret/eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!(Nahl, 58-59) 

“O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda, hangi günah yüzünden öldürüldü diye!” (Tekvir, 8-9) 

Kadınlara, yeterli ilgi ve sevginin gösterilmediği, kendilerini varla yok arası, “askıda” bırakılmış gibi hissettikleri, mutsuz bir evliliği sürdürmek yerine, boşanmaları önerilmektedir. Ayrılmaları durumunda yoksulluk korkusu duymalarına da gerek yoktur: Allah’ın yasalarına göre, erkeğin boşanmış olduğu karısına/karılarına ödemesi gereken hem evlenmeden önce belirlenmiş boşanma tazminatı olarak mehir, hem de kocanın ayrılan eşe -kadın tekrar evleninceye kadar- ödemekle yükümlü olduğu nafaka vardır. 

“Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır. Eğer ayrılırlarsa Allah, geniş nimetinden her birini zenginleştirir.” (Nisa, 129/130) 

“Boşanmış kadınlar için örfe uygun bir geçim imkânı sağlanması Allah’tan sakınanlar üzerine bir borçtur.”(Bakara, 241) 

Koku, tat, sindirim sistemi nasıl lezzetli bulduğumuzu yiyelim diye yaratılmamışsa ve canımızın istediğini yemek sağlık sorunlarına neden oluyorsa, bize bazı şeyleri yasaklayan doktorların amacı bizim yaşamdan zevk almamızı azaltmayı amaçlamıyorlarsa, Allah’ın koyduğu yasaklar ve kurallar da bizim yaratılışımıza uygun ve sonuçta bizim yararımıza olarak vardır. 

Cinsellik doğası gereği, sadece eğlence değil, iki kişi arasında, prensip olarak, sonraki ortak nesli oluşturacak kadar, en yakın ilişkidir. 

Evlilik bağlayıcı olarak bazıları için itici, cinsel özgürlük ise, içindeki özgürlük kelimesiyle, çekici gelmekle birlikte, sonuçları ile düşünülünce erkeklerin canının istediği ile beraber olup, hiç bir sorumluluk almaması özgürlüğü olarak, gerçekte kadınların erkekler yararına kendi haklarından vazgeçmesi gibi sonuçlar doğuran, bedelini yine kadınların ve çocukların ödediği, bir anlayıştır: 

Bugün Dünyanın pek çok ülkesinde evlilik dışı ilişkilerden dünyaya gelmiş veya bakamayacağı sayıda çocuk sahibi olmuş aileler tarafından sokağa terk edilmiş, satılmış, sokaklarda yaşayan yüz binlerce çaresiz, geleceğin suçluları olmaya aday çocuklar vardır. Bu çocukların ve çaresiz, sahipsiz kadınların yüz binlercesi fuhuş ve köle sektörünün malı durumundadır. Kadınların cinsel istismarına bağlı olarak, AIDS olan kadınların sayısı erkeklerden daha fazladır. Onlardan geriye çoğu hastalıklı, yetim çocuklar kalmaktadır. Çocukların milyarlarca dolarlık ticaretin malı haline gelmelerini engellemek, onların da yaşamlarını hak ettikleri şekilde insanca yaşamalarını sağlamak, sağlıklı ve mutlu bireylerden oluşan mutlu bir toplum yaratmak için ailenin güçlenmesi, bakabileceği kadar çocuk sahibi olmak, eğitime ve sağlığa yeterli pay ayırmak çok önemli ve gereklidir. 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..