Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '13

 
Kategori
İnançlar
 

İman ve ihsan

İman ve ihsan
 

Cenab-ı Allah ayetinde;

"Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billâhi"

"Ey iman edenler, iman edin.. ''NİSA- 136 buyuruyor..

Müslümanız elhamdülillah, İslam dini ile şereflendirilmişiz ne mutlu bizlere

..Ancak dinimizi sadece atalarımızdan öğrendiklerimizle mi yaşıyoruz? Yoksa, bilinçli bir tercihle  şuurlu olarak mı yaşıyoruz?

Daha önceden de yazmıştım, Müslümanlık ‘’ iman’’ ile başlar.. Allah’ın sınırlarını koruyup yaşayarak olgunlaşır ve samimiyet, ihlas ile ‘’kemalat ‘’ derecesine gelinir.

Hz. Ömer r.a. anlatıyor:

“Bir gün Hz. Peygamber s.a.v.’le birlikte oturuyorduk. Hiçbirimizin tanımadığı, beyaz elbiseli, siyah saçlı, güzel kokulu, yoldan gelmiş gibi bir hâli olmayan birisi çıkageldi. Efendimiz’in huzuruna kadar geldi, edeple önüne oturdu, ellerini dizlerinin üzerine koydu ve:

– Ya Muhammed, bana İslâm’ın ne olduğunu anlat, dedi. Allah Rasulü s.a.v.:

– İslâm, Allah’tan başka ilâh bulunmadığına ve Muhammed’in O’nun peygamberi olduğuna inanman, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve gücün yetiyorsa Allah’ın evini ziyaret edip hac yapmandır, diye cevap verdi. O kişi:

– Doğru söyledin, dedi.

Biz onun bu tutumuna hayret ettik. Zira hem soruyor, hem de Allah Rasulü’nü tasdik ediyordu. Gelen zat sonra:

– Bana iman’dan haber ver, dedi.

Allah Rasulü s.a.v.:

– İman, Allah’a, O’nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayır ve şerrin bir kaderle meydana geldiğine inanmandır, diye cevap verdi. O kişi:

– Doğru söyledin, dedi ve sonra:

– Bana ihsanı anlatır mısın? diye sordu. Allah Rasulü s.a.v.:

– İhsan, Allah’ı görüyor gibi O’na ibadet etmendir. Sen O’nu görmüyorsan da O seni görmektedir, buyurdu. Gelen zat:

– Bana kıyametin ne zaman kopacağını haber verir misin? diye sordu. Allah Rasulü s.a.v.:

– Bu konuda soru sorulan kişi sorandan daha bilgili değildir, buyurdu. Gelen zat:

– O halde onun belirtilerinden haber ver, dedi. Allah Rasulü s.a.v., kıyametin bazı alametlerinden haber verdikten sonra o kişi kalktı, cemaatin içine girdi ve bir anda gözden kayboldu. Bir müddet sonra Allah Rasulü s.a.v. bana dönerek:

– Ömer, soru soranın kim olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ben:

– Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedim. O zaman buyurdu ki:

– O Cebrail idi. Size dininizi öğretmeye gelmişti.. (Buharî; Müslim; Ebu Davud; Tirmizî; İbn Mâce)

Burada: vahiy meleği Cebrail a.s.’ın tasdikiyle Allah Rasulü s.a.v.’in dilinden dinin üç temel üzerine bina edildiğini öğreniyoruz. Bunlar iman, islâm ve ihsandır.

İmanı tasdik eden mümin, kalbinin derinlerine yerleştirip, Yaratcısının emrilerini yerine getirmekte, hassas olur.. Çünkü samimiyet bunu gerektirir..

Bazı insanların imanı tam manasıyla kemale ermiş ve kalbin derinliklerine yerleşmiş olmayabilir.

Yine de böyle bir imana sahip olan kişi, tam manasıyla mümin olmasa bile İslâm’ın emrettiği amelleri işler ve Müslüman ismini alır.

Allah ayetinde şöyle buyuruyor:

“Bedevîler, ‘İman ettik!’ dediler. De ki: Siz (tam manada) iman etmediniz. Ama ‘müslüman olduk (boyun eğdik)’ deyin. Henüz iman kalplerinize tam olarak yerleşmedi.” (Hucurat,-14)

Müslümanız diyoruz ancak biz hangi durumdayız? Gerçekten de kalplerimize yerleş mi iman?

Sözün en doğrusu Rabbimizden:

Gerçek müminler, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanları artar ve onlar yalnız Rablerine güvenen kimselerdir.

Onlar namazlarını dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.

İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır.” (Enfâl, 4)

 

Ariflerden biri şöyle der:

“Allah Tealâ’nın kendilerini müşahede ettiğini (gördüğünü) bilerek ibadet edenler muhlistir (ihlâslıdır). Allah Tealâ’yı müşahede hali üzere, yani görüyormuşçasına ibadet edenler ise ariftir.” Bu sözler, iki makama işaret etmektedir. Birincisi ihlâs makamıdır. Bu makam, Cenab-ı Hakk’ın sürekli olarak kendisini görüp gözetlediğini, her haline muttali ve kendisine çok yakın olduğunu kulun sürekli olarak hatırında tutmasıdır. Yaptığı amellerde kul bu hal üzere olur ve bütün işlerini bu hal üzere yaparsa gerçek manada ihlâsı elde eder. Çünkü yaptığı işlerde bu hal üzere olmak, kişiyi Allah Tealâ’dan başka şeylere iltifat etmekten ve başka maksatlarla amel etmekten alıkoyar.

İkincisi müşahede makamıdır. Bu makam ise, kulun kalbiyle Cenab-ı Hakk’ı müşahede ediyor (görüyor) gibi amellerini yapmasıdır. Bu durumda kalp iman nuru ile nurlanır, eşyanın hakikatine basiretiyle nüfuz eder; gayb hakikatleri onun için aşikâr hale gelir.

Sözün Özü:  Atalarımızdan öğrendiklerimizle değil, ilim ile şuurlu olarak dinimizi yaşamak basit ve büyük kolaylıktır. İster ilkokul mezunuz olalım, ister doktora yapmış olalım.. hiç farketmez, hepimiz aynı kulluk vazifelerinden sorumluyuz..Yaşayanlar bilir gerçekten Allah’ı dost edinenlerle dostluk yapmak, onların duasını almak… bu yolda şevkli olmada  büyük güçtür.

Allah’ın emrettiği üstün ahlak ile ahlaklanmak, ve her an Yaradan’ın gördüğü bilinciyle yaşamak hedefimiz olursa, yarın keşke diyenlerden olmayız inşaAllah.

Her nereden okunuyorsak, sevgi ve ışıkla efendim..

 
Toplam blog
: 287
: 13046
Kayıt tarihi
: 22.11.08
 
 

Öğretmenlik yapıyorum ve anneyim. Çocukları çok seviyorum. Yüreği sevgi dolu olan insanlara, sela..