Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '09

 
Kategori
Güncel
 

İmar affı olması gereken şeffaflığı sağlayacak mı?

İmar affı olması gereken şeffaflığı sağlayacak mı?
 

Eskilerin yanında yükselen yeni bir köy evi 2007


Bu günlerde bir İmar Affı beklentisi aldı başını gidiyor. Sanırım bazı müteahhitler için gün doğdu: Sevinçten uçuyor olamları gerekir! Özal'lı yıllarda yapılaşma, kentsel dönüşüm, gecekonduculara tapu kıyağı gibi nice açmazlara düştüğümüzü biliyoruz.

Oysa yeni bir ev almış olanların neler çektiğini kimse bilmiyor! Çoğu beldelerde ev yapmak hiçbir ''kayda kuyda'' bağlı olmadan yapılıveriyor. Nice eklentilere ise İmar Yasası karışmıyormuş. Ev eski imiş ya! Ya deprem olursa, diye eklediğinizde ise dudaklar hiç de uçuklamıyor!

Belediyelerin eli yeni yapıların içinde olmalıdır. Yapılaşmada şeffaflık sağlanmalıdır. Kimse kimseye iftira atmamalı, fahiş fiyatlara bağlı olarak da piyasa teşkili sağlanmamalıdır!

Anlaşılan o ki müteahhitlerin üstünde yalnızca ALLAH vardır. Gördüm ki astıkları astık kestikleri kestik bir kişilikte iş yapıyorlar. Bu konuları konuşmak ve bazı şikâyetlerimi iletmek için Ankara'daki bazı STK'na ulaşamadığımı da belirteyim.

Yasaları bilmemek masumluğu getirmez, suça karşı verilecek cezayı azaltmaz ise de bu konularda yurttaşları belediyelerin bilgilendirmesi gerekmez mi? Çünkü sonuçta bu gibi yapılaşmaya bağlı olarak, yurttaşlardan pek çok geliri toplayacak olanlar belediyeler değil mi?

Çoğu yeni yapıların inşaatında işler sözleşmesiz yapıldığı, para alışverişi de ''senete sepete'' dayandırılmadığı için sık sık para kavgaları olmaktadır. İş yarım kalıyor, usta ile işçiler değişiyor: Kalite düşüyor. Parayı elden de olsa zamanında alamayan usta ya da çırak kendince de ''nice kazıklar'' atıyor önce müteahhite, sonra da o daireyi satın alacak olan yurttaşlara! Bakıyorsunuz ki herşeyin ağzı bir tarafta gözü bir tarafta! Ne düzen ne özen var; arada bul! Bu durumu önlemek için müteahhitin bütün harcamalarının ''zapt-ü rapt'' altına alınması, sözleşmesiz hiçbir iş, hiçbir satış yapmamaları gerekir. Piyasa ekonomisi böyle olmamalı.

Bana göre her türlü harcaması kayıt altına alınmış olan müteahhitler, sonunda anlaşılacak ki gerçek maliyet hesabına da ulaşabileceklerdir. Kimi müteaahite göre 20.000.-TL'ye ya da 40.000.-TL'ye mal olduğu söylenen bir daire nasıl olur da sırası ile 100.000.-TL ya da 200.000.-TL olarak satılabilir! Bir alışverişte yüzde 500(beşyüz) kâr olabilir mi? Bu nasıl akıl fikir, bu nasıl insanlık, bu nasıl piyasa ekonomisi! Bu gibi uygulamalara yıllardır dur dememek nasıl bir vicdandır, nasıl bir siyasettir, anlamak mümkün değil!

Belediyeler ile birlikte Maliye Bakanlığı yetkilileri de her yapının kaça yapıldığını; nereden hangi malzemeler alındığını ilgili dosya içerisinde ilgililere gösterebilmelidirler. Yoksa ileride olabilecek bir deprem durumunda kullanılan beton oranı, döşenen demir gibi temel girdiler yanında TSEK damgalı (garantili!) malzemelerin neler olduğu da bilinmelidir. Bu durumda ''suçlu ayağa kalk!'' denildiğinde, ileri geri sözler yerine, dosyalardaki belgeler ile ilgili yetkililerin imzaları konuşabilmelidir.

Müteahhitlerin işi teslim tarihleri de günden güne içinden çıkılmaz bir bilmeceye dönüşmektedir. Bu durumdan arsa sahipleri de, temelden para yatıranlar da şikayetçidir. Özellikle yapı teslim tarihine göre, önceden ''hayali olarak'' verilen bazı ''senetler'' ile ''havada uçuşan o tatlı sözler'' kişilerarasındaki dedikoduların özünü meydana getiren konuların başında gelmektedir. Çünkü bu konuda ''adam kayırma'', ''birilerinin müteahhitle anlaşmışlığı'', bazı konular karşılaştırıldığında başlıbaşına bir ''kandırılmışlık'' yaşandığı, nice haksızlıkların yapıldığı, yüzyüze gerçekleştirdiğim görüşmelerin uzandığı boyutların bir başka yönüdür!

İster işin başında olsun ister siz yapı bitmek üzere iken bir müteaahitle anlaşmaya varın: Önünüze ''allı pullu'' bir yapı sunulmaktadır. Oysa işler ilerleken bir de görüyorsunuz ki halk deyişiyle, işler ''alt tarafı bağlar gazeli'' benzetmesindeki gibi dökülüyor! Verilen sözlerin uçtuğunu, gözboyamacılığın başını alıp gittiğini anlıyorsunuz! Ancak atı alan da Üsküdar'ı geçmiş gidiyor!

Müteahhitler, bir araba satışında olduğu gibi, özene bezene yaptığı evi anahtar teslim vermeli: Su, elektrik, doğalgaz, tv anteni ve diğerleri çalışıyor olmalı.Yeni konutlar ister temelden girilsin, ister sonradan görerek alınız kesinlikle yeniden ustaların elinden geçirilmek durumundadır. Bu da israftır. Kaldı ki bazı müteaahitlerin kullanmış olduğu boru, fayans, musluk, anahtar, kapı, duvar yalıtımı, beton yoğunluğu, elektrik düzeni, boyalar, baştan sona kalitesiz; baştan sona acemice yapılmıştır.

Bana göre Arapça soylu bir sıfat olan ''müteahhit'' kelimesinin gerçekteki uygulamalarının; pek çok açıdan, hiç de iç açıcı olmadığını vurgulamak zorundayım. Düşünün evinize ''takılmış olan kombinin şalterini'' siz ayrıca taktıracaksınız! Burada da umulmadık oyunlar vardır ki ''akla seza''dır!

Her bir daireye ayrı markalar takılır! Kalite, standart, büyüklük konusunda elinizde hiçbir Yapı Tasarımı, hiçbir Yapı Denetim Raporu da yoktur elinizde. Başa gelen çekilir, hükmümüz gereğince; müeahhitin çıkarlarına göre var olanı kabullenmek zorundasınız! Bu gibi alışverişlere bağlı olarak kendileri için bedavaya gelmiş olan ''bir kaç günlük yurtdışı gezisini'' de Devlet arar bulur sanırım!

Aynı şekilde uyduruk duşu da, kalitesiz muslukları da siz değiştireceksiniz! Çağı geçmiş banyo küvetini ne yapacaksınız? Sıcak su soğuk su ayrımını da bir usta çağırarak siz bulduracaksınız ki çamaşır makinanız da bulaşık makinanız da çalışabilsin! Bazı fişlerde ise topraklama yok! Bir süre sonra: Her yönü ile hiçbir denetime bağlı olmayan bir yap satçı ile yüzyüze olduğunuzu anlıyorsunuz sonunda!

Bir başka olay: Aşağıdaki komşuya doğru gizli gizli akmakta olan su sızıntısını bulmak için usta çağırmak zorundasınız! Müteahhit'in işi çoktan bitmiş olduğu için bu gibi akıntılar, sızıntılar için ustanın gelmesi birkaç ayı bulabiliyor. Evlerdeki sıhhi tesisatlar ile elektrik kablolarının durumunu gösterek bir çizelge olmadan, bu işlerin el yordamı ile ne kadar zor yapıldığını ancak yaşayanlar bilir! Ne yazık ki bizdeki imar durumu böyle sayın Bakanlar! Hal-i pür malâlimizi görür, anlar da bir çözüm yolu bulursunuz umarım.

Ayrıca herhangi bir nedenle, belki de iş zamanında yetişmediği için, söz konusu yapı bitmeden evinize girdiniz ise işiniz daha da zor. Kullandığınız su ve elektrik bedelini ''ev'' olarak değil de ''müteahhit (şirket) tarifesi'' üzerinden ödemek; müteahhitin yapmış olduğu paylaşıma boyun eğmek zorundasınız!

Yanıbaşınızdaki yeni inşaatın suyunun da elektriğinin de nereden gittiğini size samimiyetle anlatacak bir yetkili de arada bir uğramadığına göre; cebelleş dur!

Müteahhitler birkaç daire de kaçak yapıyor. Belediyeler gelip yakalasalar bile, fazladan çıkılan bir iki oda dışındaki yerler satılıyor. İmar Planında değişiklik yapılarak, taşlar yerine oturtuluyor. Üç beş imza atılarak; ilk plana göre hasız kazanç elde edilmesi sağlanmış oluyor! Böylece önceden ışık, görüntü ve statik hesapları gereğince ''olmaması gereken'' olarak görülen; yıklımsaı istenen eklentiler, yasallaştırılıyor. Bu nasıl mantık! Gecekondu yapsatçılığı gibi bir durum sanırım! Bakalım yapılması tasarlana İmar Affı bu gibi sorunları nasıl çözecek?

Bu konularda AF olmamalı. Müteahhitller: Belediyeye rüşvet verdik, yoksa iş bitmeyecekti, diyor. Önceden tapu almak için girişilen nice ''çıkar zincirleri'' vardı. Belki yine vardır! Şimdi ise çok daha değişik bir gelişme ile karşı karşıya kalınmış durumda: Önceki hisseli tapu yerine ''gerçek tapu'' verilecekmiş! Buyurun! Bu da olmuş bitmiş, içinde bazı ''alavere dalavere'' hesaplamaların da yapıldığı bu süreçte, söz konusu bu ''ölçü biçi'' işi bana göre, sorunları daha da içinden çıklımaz bir duruma sokacaktır. (150) metrekare olduğunu bildiğim dairem, imar iznindeki kıyak çekmelere de bağlı olarak tapuda yapılacak karşılaştırmalara da bağlı olarak (96) metrekare'ye düşer ise ben ne yapacağım? Gerçekte 150 metrekare, tapuda 96 metrekare olur mu olur! ''Memleketim Birinde Hoptirinam'' denilen durumun bir başka yönü de bu olsa gerek!

Ayrıca bu yeni uygulama ile toplanacak paralar nereye gidecek? 2009 Bütçesi'nde Devlet gelirleri arasında bu tür bir ''gelir kalemi'' var mıdır? Bu da olayın bir başka yönü olsa gerek. Bence bu uygulama belediyelere ''keyfi'' bir gelir sağlama yolu açmaktadır ki var olan yasal belgenin değiştirilmesi bu kadar (120.-TL!) değil de ilgili yapının yerine göre 25.00.-TL ile 32.00.-TL (!) olmalı ancak.

Gelelim kanayan yapılaşma olaylarına yeniden: Sözleşmesiz, sigortasız işçi çalıştırıyorlar, Yapı denetimciler iyi çalışmıyor. Tesisatların çizimi kağıt üzerinde kalıyor; kimse gelip de yapılanları yerinde kontrol etmiyor. Belediye imar müdürlüğü kayıtlarına girmek ne mümkün! Evinizin adresine göre değil de ada parseline göre bakılarak bilgi verilebilirmiş ancak!

Ortalıkta dolaşan bazılarının müteahhitlerin adamı olduğunu duyarsınız. Ben yaşadım: Zamanında bitirilmeyen eve taşınmak zorunda kaldığımız için kullandığımız ''tarife dışı yüksek elektrik bedelini ödemek'' istemediğim için müteahhitin doğalgaz dosyasından dairemin bilgilerinin yerinde olmadığını gördüm. Olayın ''ilgili belediyenin ilgili gaz müdürü'': Yapılacak birşey yok, diyor. Sıhhi Tesisat Projesi' ni yapan mühendis ise: Nasıl olur, ben dosyayı tam olarak verdim, içinden hiçbir şey alamaz, diyor! ''Orta yolu bulmak'' için akla karayı seçiyorsunuz!

İnşaat alanlarında sık sık silah sesleri gelir geceleri! Karakola giderek anlattığınızda ne yazık ki ''ağzı sigaralı polis bey'' gülüp geçiyor! Şikayet böyle olmazmış! Olayın bir başka yönü: Her müteahhit ruhsatlı ve ruhsatsız silah taşıyor. Konuşurken de bu silahlar usulca gösteriliyor. Devlet en küçük bir kıvılcım karşısında silahların konuşabileceği bir ortama itmemeli yurttaşını. Bu da Özallı yılların bizi getirmiş olduğu bir gerilim alanı olsa gerek. Çünkü taşınmakta olan silahlar yüzünden seyrek de olsa nice magandalılıklar, nice kabadayılıklar yapıldığı da bir gerçek.

Müteahhitler ve kooperatifçiler arasında rüşvetsiz iş dönmüyor diyenler de, yalan yanlış el senedi verenler yanında, her türlü yanlışlığı, her türlü gecikmeyi kendilerine yontan yarı matbuu yarı el yazmalı senet vermekte de üstlerine de yok! Taşımalarla ilgili olarak uygulanagelen irsaliye olayı da ayrı bir kriminal durum! Ayrıca ''kentleşme'' de okumuş bir kişi olarak, bana göre kentsel dönüşüm alanları şu an uygulanan yaklaşımların dışında bir yaklaşımla çözümlenmelidir.

Öncelikle ''kara düzen'' bir yaklaşım yerine çağdaş haritacılık yöntemlerine bağlı kalınarak yaklaşılmalı bu alanlara. Yoksa dengesiz, kişiliksiz, gelişi güzel bir kenleşme ucubesi çıkar ortaya. Bunu özellikle Ankara'daki gecekondu önleme bölgelerindeki uygulamakarda görebiliriz: Yollar, dereler, temel alt yapılar dünyada eşi benzeri olmayan bir çarpıklık göstermektedir.

Aklıma gelen bir başka konuda şu: Bir müteahhit biz işi bitirmeden bir başka işe başlamamalı desem, çok mu ileriye gitmiş olurum?

Kentleşme konusunda Hititli, Romalı, Selçuklu ve Osmanlı atalarımız kadar tutarlı olmadığımız açık. Bazı yerlerde vasatın üstüne çıkılmış durumda az da olsa. Ülke çapında ise savrukluğumuz yanında sınıfta kaldığımız açık! Bu gibi işler Avrupa Birliği'de nasıl yapılıyor diye düşünüyorum!

Kimilerince çıkarılmasından dolayı sık sık öğünülen AB uyum yasacıkları(!) arasında: Yapılaşmalar için, evin bitirilmiş olması için, kiracılar için, yol yapımı için, su elektrik telefon kanalizasyon gibi temel alt yapılar için ''gerçekçi ve çağdaş bir uyum yasası'' yok mu ufukta?

Eğer önümüzde bu gibi bir örnek olmaz ise, yapıların harcamalar da kayıtlara bağlanmaz ise, korkarım tasarlanan imar affı olması gereken şeffaflıkları engeleyecektir. Herşeyin politikaya, seçimleri kazanmaya yöneldiği bu hukuk devleti düzende, pek çok toplumsal, kültürel ve ekonomik konularda olduğu gibi, yapılaşma konusunda da karamsarım!

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..