Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

İnadına Ahmet ve Esma'nın şeker bayramı...

İnadına Ahmet ve Esma'nın şeker bayramı...
 

Ahmet ve eşi Esma, yıllar önce İç Anadolu’nun küçük bir şehrinin, kırsal kesiminden Antalya’ya gelmişti!

Ahmet’in her hangi bir mesleği, uzman olduğu bir işi yoktu. O nedenle eşi ile birlikte günlük işlerde çalışıp, günü kurtarıyorlardı.

Ahmet ve Esma’nın iki kız, iki erkek, toplam dört çocukları vardı.

Çocukların büyük olanları Remzi ve Elif İlkokulu bitirdikten sonra daha yükseğine gitmemişler, Elif annesi ve babası ile birlikte pamuk çapası, portakal toplamak vs. gibi işlere gidiyordu.

Remzi ise ana arterlere çıkıp, ayakkabı boyuyordu.

Mehmet Ali ve Gülsüm ise daha küçük oldukları için İlköğretim okuluna gidiyorlardı.

Ahmet EŞME ve eşi Esma, uzun yıllar amelelik yaparak biriktirdikleri para ile kenar mahallerdeki bir gecekondu bölgesinden tapusu olmayan, hazineye ait bir yeri uyanık bir şahıstan satın alıp, üzerine bir gecekondu kondurup içinde yaşamaya başladılar.

Aradan zaman geçti, Elif ve Remzi evlenerek, Antalya’nın dışına çıktılar.

Mehmet Ali ve Gülsüm ise okullarını liseye kadar devam ettirip, birisi turizm işinde, diğeri de okuduğu Sanat Okulu nedeniyle Sanayideki bir işletmede çalışmaya başladılar.

Derken onlarında evlenme çağı geldi ve ikisi de anne ve babalarının rızaları olmamasına rağmen evlenerek, kuş misali evden uçup gittiler.

Ahmet ve Esma, bir Köroğlu bir Ayvaz misali, yine baş başa kaldılar.

Ramazan ayı Eşme ailesinde bir başka karşılanırdı.

Ancak bu yıl eve bir miktar masraf ettikleri için Ramazan Ayı boyunca çalışmaları gerekiyordu.

Her zaman olduğu gibi Amele başı Zülfikar dayı iş olduğunu sabah Sahurdan hemen sonra gelecek olan traktör ile gideceklerini, yanlarına orak almalarını, pamuk tarlalarındaki otu keseceklerini söyledi.

Yevmiye 25 YTL idi. Bozdur, bozdur harca…

Ahmet ve eşi Esma, daha Ramazan’ın ikinci günü böyle bir iş bulduklarına sevindiler. Ancak oruçlu, oruçlu nasıl çalışacaklarını da kara kara düşünmeye başladılar.

Sahurdan hemen sonra hazırlanıp, gelen traktörün römorkunun üzerine bindiler. Karı koca birbirinin sırtına dayanarak, işe varıncaya kadar uyumak için gözlerini kapadılar. Kısa sürede de traktörün sallaması onlara ninni gibi geldi. Ve uyudular. Gidecekleri tarla aşağı yukarı traktör ile bir saatten fazla çekiyordu.

Tarlaya vardıklarında nerdeyse güneş doğmak üzereydi. Traktörün römorkundaki işçiler bir bir aşağı inip, doğru çalışacakları tarlaya gittiler. Hep birlikte işe başlandı. Bir müddet sonra güneş de iyice yükselmişti.

Güneş yükseldikçe, havanın ısısı artıyordu. Ahmet ve Esma EŞME, niyetli olduklarından diğer işçilerin içtiği suyu, onlar başlarından aşağı dökmeye başlamışlardı.

Öğleye doğru, güneşin sıcaklığı iyice yakıcı vaziyete gelmişti.

Esma kadın bir daha işe gelirken, niyet etmeyeceğini, hem çalışıp, hem de oruç tutmanın bu sıcak havada zor olduğunu söyleyip duruyordu. Ahmet ise yapma hanım, bizi Allah görür ve sıcaktan korur diyordu.

O gün adeta geçmek bilmedi. Diğer işçiler öğle paydosunda yemeklerini yiyip, sularını içerlerken, Ahmet ve Esma çifti, koyu pamuk gölgesine uzanıp, susuzluklarını bastırmaya ve sıcaktan bir nebze korunmaya çalıştılar.

O gün akşamın olması ile geldikleri evlerinde, her ikisi de ezanın sesini duyar duymaz, suya saldırıp, kana, kana içtiler.

Her gün oruç tutmayacaklarını söyleye söyleye aynı işe devam ettiler. İş beklediklerinden daha uzun sürdü. Ahmet ve Esma çifti evlerine ettikleri masrafı aşağı yukarı çıkartmışlardı.

Daha da bayrama birkaç gün vardı. Ahmet ve Esma çifti, bayramı dört gözle bekliyorlardı. Ahmet ve Esma’nın oruç tutmaya ve oruçlu iken çalışmaya takatleri kalmamıştı.

Arifeden bir gün önce Ahmet ve Esma yine traktöre binip işe gittiler. Hava yine çok sıcaktı. İkindiye doğru sıcağın tavana çıktığı bir sırada, Ahmet oruçlu olmanın da verdiği zorlukla, pamuk tarlasının ortasında yere düşüp bayıldı. Hemen amale başı Zülfikar dayı ve çevredeki diğer işçiler koşup Ahmet’in başına geldiler. Yüzüne sular serpildi. Ahmet kendine gelmiyordu.

Amale başı Zülfikar dayı cebinden hiç çıkarmadığı eski cep telefonunu çıkartıp, 112 Acil yardımdan ambulans istedi ve yeri iyice tarif etti.

Ambulansın gelmesi aşağı yukarı bir saatten fazla sürmüştü.

Bir ara Ahmet gözünü açar gibi olduysa da sonra tekrar kapattı. Gelen ambulanstan inen doktor hemen Ahmet’e müdahale edip, sedyeye alarak, serum taktılar. Ambulansa alarak, doğruca Antalya’daki bir hastanenin yolunu tuttular.

Hastaneye getirilen Ahmet’e hemen Acil serviste müdahale edildi. Olayı dinleyen doktorlar, güneş çarpması olabileceğini söyleyip, o konuda uzman sayılan bir Doktoru çağırdılar.

Tahminler doğru çıkmıştı. Ahmet, hem oruçlu, hem de kızgın güneşin altında, başında şapka olmadan çalışmanın cezasını çekiyordu. Ve halen kendine gelememişti.

Ahmet EŞME’ye doktorların müdahalesi devam ediyor. Ancak o hala gözlerini bir açıyor, bir kapatıyor.

Ahmet çok sevdiği Ramazan ayı ve sonundaki Ramazan(Şeker) Bayramını, hala kendine gelememiş vaziyette, hastanedeki yatağında karşılamaya hazırlanıyor.

İşte böyle bir bayramı en çok hak eden Ahmet ve Esma, yarınki bayramı yaşayamayacaklar.

Herkesin, Şeker(Ramazan) bayramını en içten dileklerimle kutlar, sağlık, mutluluk ve esenlikler dilerim.

 
Toplam blog
: 3842
: 3093
Kayıt tarihi
: 23.03.08
 
 

Antalya'da 1956 yılında doğdum. Emekliyim, Üniversite mezunuyum. Evliyim, bir oğlum var Mimar. Gü..