Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '13

 
Kategori
İnançlar
 

İnançta mucize ve keramet kavramlarının sorumluluk duygusuna etkisi

İnançta mucize ve keramet kavramlarının sorumluluk duygusuna etkisi
 

İnsan elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra mucizeyi Allahtan beklemelidir. Keramet, insanın alın teridir.


Mucize ve Kerametlerin İnanca Etkisinin Analizi

Mucize diye neye diyoruz? Aslında Mars ve Ay’da bulunmuş olsaydık o zaman Dünyanın ne büyük bir mucizevi gezegen olduğunu anlar asla Allaha inanmak için ayrıca bir mucize beklemezdik. Aslında Kuran, Allah’ın tüm yarattıklarının mucize olduğunu bize ayetlerle söyler. Yusuf suresi 105. ayette “Göklerde ve yerde nice deliller vardır da yanlarından gelir geçerler”.

Aslında mucizeyi iki ayırıyoruz, birisi alıştığımız mucizeler birisi ise alışılmadık duyulmamış geriplik şeklinde olanlar. Güneş’in hergün yüzbinlerce ton Hidrojeni helyuma çevirmesi, Dünyanın yaşam oluşması için güneşle uygun bir mesafede durması, atmosferin katmanlar halinde başta meteorlar olmak üzere havayı barındırması, rüzgarın esmesi, yağmurun yağması, ısının insanın yaşayabileceği aralıklarda olması normal mucize olmuştur. İnsan düşündüğünde aklıyla bunun mucize olduğunu anlayabilir ancak. İkinci tip mucize ise normal sünnetullah dediğimiz Allahın kendi koyduğu kuralların dışında olarak istisnai olarak Allah’ın mucizeleridir. Mesela Musa’nın Kızıl denizi yarması olayı, Hz. Muhammed’in ayı ikiye bölmesi, Hz. İsa’nın ölü kuşu diriltmesi meselesi. Bunlar bizim için sıradanlaşan mucizelerden değildir.

Bir de keramet meselesi vardır. Yüzlerce yıldır İslam toplumu içinde öbeklenmiş Tasavvuf’un içinde önemli bir unsurdur. Yunus Emre türü tasavvuf’ta çok öncüllenmese de Muhiddin Arabi ekolünün izinde gidenlerin kitleleri kendi çevresinde tutmak, bilginin ve hikmetin yaygınlaşmadığı dönemde İslam’ın etrafında insanları tutmak amacıyla olduğuna inanılan bir olgudur keramet.

Bir akrabam Türkiyede milyonlarca takipçisi bulunan bir cemaate mensup. Bana 1994 yılın’da Kazakistandan izne geldiğimde kendi şeyhinin kerametlerinden bahsetti, Şeyhinin bir Alman’ı uçağa binmeden gözünü kapadığında Almanya’ya gönderdiğinden bahsetti, diğer bir kerameti de İstanbul’da bulunan bir Mürid’in başı sıkışınca yetiş “Ya Şeyhim” dediğinde Şeyhi uzak bir mesafeden attığı takunyasıyla bu bayan mürid’e askıntı olan ahlaksızın kafasına tok diye takunya çarpmış.

Ben ona şunu söyledim madem şeyhin o kadar uzak mesafeye takunya fırlatıyor bir kamyon taş getireyim de Bosna’lı mütecaviz Sırpların kafasına atsın. Madem bir Almanı Almanya’ya gözü kapalı yolluyor, o zaman Bosna’da aç olanlara şeyhin kendine gelen yardım paralarından transfer etsin bankaya ihtiyaç duymadan dedim. Bana tuhaf tuhaf baktı.

Yıllar önce 28 Şubat’ta başrol oynayan bir Şeyh’te ipliği pazara çıkınca uçamamış Hapiste kalmıştı. Kodesi boyladığında da uçma yetisini kaybedivermişti. Mahkemenin bu şeyhe uçma yasağı veya tayyimekan (aynı anda birkaç mekan da bulunmak) yasağı getirip getirmediğini bilemiyorum.

Neden bu konuyu açtım ve irdeliyorum?

Yüzyıllarca Allahtan mucize ve mürşitlerden keramet beklentisi inanan insanların üzerindeki sorumluluk duygusuna zarar vermiştir.

Her şeyi Allah’tan bekleyen ve kaderin tümünü Allah yaptırdı diyen geleneksel zihniyet, kendi kurtuluşu için çabalamanın önemini ancak aklını kullanmadığı için Allah’ın üzerimize pislik yağdırdığı (Ki bu Kuran’ın uyarısıdır) 20 YY’dan sonra aklımız başımıza geldi ve bu konuda ilk uyananlardan biri Said’i Nursi oldu.

Aklı kullanmayı ihmal edişimiz yüzünden bu seferde her şeyi ilimle akılla izah etme çabası içinde tefsirler hazırlandı. Batı’nın gelişmiş şaşırtıcı teknik üstünlüğü karşısında afallayan İslam Dünyası bu seferde Batı’ya karşı aşağılık kompleksiyle refleksif bir tutum takınarak Kuran’ı bile bilimsel tefsir haline dönüştürme ve bunun yarışına kalkıştı.

İfrat ve tefrit burada da karşımıza çıkmakta.

Bana ve tezime hala inanmakta tereddüt içindeyseniz lütfen Mehmet Akif gibi büyük bir Müslüman şairin dizelerine ve Allah'a isyanına bir bakın.

 

 

"Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! 

" Yandık!" diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!

"İslâm´ı elinden tutacak kaldıracak yok... 

Nâ-hak yere feryâd ediyor. Âcize hak yok! 

Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhî? 

Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!"

Bu dizelerde göstermektedir ki Akif gibi büyük bir şairin kodlarında bile cehalet içinde yüzen bir ümmetin kurtuluşunda Allah'tan mucize beklentisi var, kaderci bakış açısıyla herşeyi ondan bekliyor.

 

Bir inananı sorumluluk duygusuyla hareket etmesini engelleyen unsurları aşağıda sıralıyorum.

1-       Şefaat: Şeyhinin veya başka bir mübarek’in şefaati olmadan kurtulamayacağına inanmak. Bu şefaat içinde Şeyhi’ne kölelik yapmak.

2-       Mucize beklentisi: Sosyal yaşamda ve tüm ilişkilerinde (ticari ilişkiler dahil) Kuran’ın uyarılarını dikkate almadan fizibilite yapmadan huşu ve bismillahla, kurban keserek Fatihalarla işe başlamanın salt işleri rast getireceğine inanıp tedbirli ve özenli süreç içinde bulunmamak ve aklı kullanmadan nasip beklentisi içinde olmak.

3-       Kulluk İradesini Yok saymak: Her şeyi Allahın planladığını ve kaderimizin tamamını Allahın yazdığına inanarak kulluk iradesini sıfırlamak. Oysa Allah’ın iradesi Kulun iradesine bağlıdır. Allah, dünyada kim neyi samimiyetle isteyip çabalıyorsa onu verir. “Çalışana çalıştığının karşılığı vardır” ayeti kişinin kim ve hangi din mensubu olduğunun da önemi olmadan bu sürecin olduğu gerçeğini izah eder.

4-       Umudun Kırılması: Her şeyi Allahın murat ettiğini düşünen kişi yeterince çabalamayınca umudu da kırılır ve dünyada olan biten tüm olaylardan Allah’ı sorumlu tutar. Zalimlerin zulmünden, Mazlumların ahında Allah’ı suçlu sayanlar az değildir. Kendi eliyle yaptığı saçmalalıkların yüzünden başına gelen tüm kötü durumlardan Allah’ı suçlar. Şerrin Allahtan sadır olduğuna inanır ve Allah’ı şerli bir İlah olarak görme sapkınlığına düşer ki bu geleneksel inanışın ve Amentü dediğimiz ve okunan duanın sonunda bile vardır. Oysa bu Kuran’da Allahın sözlerine terstir. “Başınıza gelen her HAYR Allahtan ve her ŞER kendi ellerinizle yaptıklarınız dolayısıyla” diyerek Allah’ın direk olarak bizden beklentisi kendimizi hatalarımızdan dolayı suçlamamamız gerektiği mevzuudur. Zaten Fatiha Suresinde Maliki yevmiddin dediğimiz hususta Hesap ceza günü kula sorumluluğunu hatırlatmak içindir. Kuran kendini kınayan ve ayıplayan neftsen bahsederken bunu amaçlar.

Unutmayalım ki Allah intihar edenlere kızmasının en büyük nedeni Allah'tan umudunu kesmeleri dolayısıyla sorumluluklarını bir yana bırakıp çabalamamaları sebebiyledir.

 
Toplam blog
: 722
: 3755
Kayıt tarihi
: 23.01.09
 
 

A.Ü İktisat Fakültesi mezunuyum, daha önce Kazakistan ve Hollanda'da eğitmenlik ve tercümanlık iş..