Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Tarih
 

İnanılmaz bir olay

İnanılmaz bir olay
 

Orta Mısır’da dört bin yıllık bir rölyef yani kabartmada:

"helikopter",

"denizaltı",

"jet uçağı"

"uçandaire"

Figürlerinin olması…

 


Mısır piramitlerini kimler inşa etti?

Bu devasa yapılar o günkü ilkel teknolojiyle nasıl yapıldı?

Eski Mısırlılar gerçekte hangi ırka mensuptu?

 Ölü mumyalama sanatını kimlerden öğrendiler?

Aralarında Erich Von Daniken, Robert Bouval ve Graham Hancock gibi ünlü isimlerin de bulunduğu geniş bir araştırmacı kitlesi tarafından uzun yıllardan bu yana spekülatif kitaplara konu edilen antik Mısır kültürü, fantazi yönü ağır basan bu gibi yaklaşımları adeta desteklercesine her geçen gün eteklerinden yeni gizemler dökmeyi sürdürüyor. (alıntı)

Bilinmeyenler ve  çözemediklerimiz bizleri çok meşgul eder. Merak insanın karşı koyamadığı bir duygusudur. Bir olay ya da her hangi bir şey sizin adına MERAK dediğimiz bu inanılmaz duygunuzun içine girmişse, sizde bu konuda yani meraklarınızda kendinize sahip olamayıp üstüne gidiyorsanız yandığınızın resmidir! Nedeni artık onu dünyanızdan çıkaramazsınız. Tıpka benim Antik Mısır’a olan merakım ya da daha fazla hallerim gibi…

 

Wilbur Smith benim çok beğendiğim bir yazardır. Ben onun kitaplarını okurken gizemli âlemlere giderim. Onun hayal gücü ve yazıya aktarımı o kadar iyidir ki, o dönemlerde yaşıyor sanırsınız kendinizi, ya da yazarın oralarda olduğunu düşünürsünüz…  

İki kitabını okumuştum. Nehir Tanrısı ve 7.Papürüs…

İnanılmaz kitaplardı. İnanın elimden bırakamamıştım… nehir Tanrısı; köle Taita’nın efendisinin kızına olan büyük aşkı ve sevdiği mutlu olsun diye yaptıkları… Gelişen olaylar o kadar gizemli, aksiyonu çok olan hatta zaman – zaman korku boyutuna giden incelikte işlenmiş bir kitaptı ki nerede ise uyumadan kitabı bitirdim.

 

Ardından 7. Papürüs’ü okuduğumda hani denilir ya; eller yukarı-tamam teslim oldum. Düşünün aynen o mod içindeydim. Kitap bitti ama bende bitmedi.

Uzun süre devamları sürdü…

 

Düşünün firavunlarla ilgili anlatıları günlük olarak aktaran yazarın kaleminden dökülenler, sizin hayal âleminizde görsel dünyananızda anında şekilleniyor…

 

7.Papürüs’den de söz etmek istiyorum. Bu kitap; bir araya gelmiş serüvenci ve araştırmacıların, Taita’nın binlerce yıl öncesinden bıraktığı şifreli bilgileri çözmek firavunun mezarını bulmak için verdikleri mücadeleyi, başlarına gelen inanılmaz olayları anlatıyordu.

 

Konu ile zaten çok ilgili iken birde böyle kitaplar beni iyice Antik Mısır’a ve yaşananları öğrenme isteğine birazda normalden fazlasına taşıdı.

İlgili her türlü yayını okumaya başladım.

Geçenlerde bir yazı daha bir hayli dikkatimi çekti… İnanılır gibi değil…

Ben o yazıyı sizlere aynen aktarmak istiyorum…

Yaşanmışlıktan anlatılar çünkü bunlar…

 

“Kahire yakınlarındaki Giza kompleksi içinde yer alan üç büyük piramite ilişkin olarak bugüne kadar çok şey yazıldı ve söylendi. İnsanlık tarihinin bu en görkemli eserleri, son iki yüz yıl içinde bilim adamlarınca öylesine çok incelendi, her köşesi öylesine didik - didik edildi ki artık bu anıtlar üzerine söylenecek hiç bir söz kalmadı. Bu yapılar için günümüzde akıl ve mantığın kabul edebildiği bir "inşaat seceresi" çıkartılmış durumda.

Bu sayede de gizem araştırmacılarının büyük bir bölümü artık onları

"uzaydan gelen yüksek teknoloji sahibi konuklara"

maletmekten vazgeçtiler.

Ancak, Mısır'ın derinliklerinde nedenini ve nasılını günümüzde bile hala tam olarak açıklayamadığımız daha bir sürü gizemli kalıntı mevcut.

 

İşte, ben de bundan bir kaç yıl önce bir belgesel film çekimi nedeniyle ziyaret etme fırsatı bulduğum Mısır topraklarında benzer türden bir gizeme tanıklık ettim. Ekip arkadaşlarımla birlikte tedbirli davranıp film kamerası ve fotoğraf makinelerimizle belgelemeyi başardığımız bu olay, o gün bugündür belleğimin bir köşesinde kocaman bir soru işareti şeklinde cevabını bekliyor.

Başkent Kahire'den yaklaşık bin beşyüz kilometre güneyde, Nil nehri kıyısındaki bir antik kent olan Abidos, aynı adla anılan gösterişli bir tapınağa da ev sahipliği yapıyor. Bu tapınağa yaptığımız ziyaret kesinlikle raslantısal değildi. Henüz Kahire'deyken kulağımıza Abidos'un gizemli duvar resimlerine ilişkin bazı özel bilgiler fısıldayan Mısırlı bir dost, bizi bu tapınağı mutlaka ziyaret etmemiz, özellikle de "belli bir bölümünü alıcı gözüyle incelememiz" yönünde sıkı sıkıya uyarmıştı.

Başkentten Orta Mısır'ın turistik kenti Luksor'a geldikten sonra, bulabildiğimiz çeşitli aktarma araçlarıyla daha gözden ırak bir bölgede kurulu bulunan Abidos tapınağına ulaştık.

Abidos tapınağında, anıtın resmi görevlilerine buradaki "sıradışı rölyef"in yerini sorduğumuzda aldığımız ilk yanıt, "Burada sizin söylediğiniz gibi birşey yok" şeklinde oldu. "Resmi bilimsel tez"i temsil eden Mısırlı arkeologlar, ısrarcı tutumumuza karşın konuşmamakta bir hayli kararlıydılar. Zaten kısa bir süre sonra da bizimle sohbeti keserek kulübelerine geri döndüler.

Tam bu esnada imdadımıza, anıtın çevre güvenliğinden sorumlu olan ve ziyaretçi turistlerden aldığı harçlıklarla hayatını sürdüren yaşlı bir Mısırlı bedevi yetişti. Derdimizi bu kez de ona anlattığımızda, "Oh, I know the helicopter, I know the helicopter" ("Helikopteri biliyorum") diye söylenerek bizi tapınağın girişindeki büyük bir sütunun yanına doğru sürükledi. Parmağını heyecan içinde yukarılarda bir noktaya çeviren yaşlı adam "İşte" diye bağırdı, "Aradığınız şey orada!"

Gösterdiği yere doğru baktık. En az 5–6 metre yükseklikteki bu heybetli sütunun tam tepe noktasını işaret etmekteydi; ancak gösterdiği rölyef gözlerimizin ayrıntıları seçemeyeceği kadar yukarıda kalıyordu. Bedeviye oraya nasıl çıkacağımızı sorduk.

Sonuçta, fazladan verilen bir miktar bahşiş ile bu amacımıza da ulaşacaktık. Alelacele bulup getirilen portatif bir merdiven ile mihmandarımızın gösterdiği rölyefin yakınına tırmandığımızda, Abidos'a ulaşana kadar çektiğimiz onca sıkıntıya kesinlikle değecek bir görüntüyle karşılaştık. Binlerce yıldır derin bir sessizliğe gömülmüş olarak ziyaretçilerini bekleyen bu inanılmaz duvar resmi, şimdi bütün şok ediciliğiyle karşımızdaydı.

Şaşkınlık içinde filmini ve fotoğraflarını çektiğimiz panelin sol üst kısmında, çağdaş örneklerine şaşılacak kadar benzeyen bir "helikopter", hemen yanında yine gerçeğine son derece uygun bir "denizaltı", onun altında "uçandaire" benzeri bir cisim, en altta da tipik bir jet uçağı piktogramı yer alıyordı. Bu simgeler, geleneksel hiyeroglif alfabesinin birer harfi değildi. (Yazının giriş fotoğrafını inceleyiniz.)

Abidos'ta karşılaştığımız gizemli duvar resimlerinin bir benzeri de, buradan bir kaç yüz kilometre uzaklıktaki Dandera kentinde, Hathor Tapınağı'nda bulunuyordu. Hathor'daki çekim çalışmalarımız sırasında, tapınağın zemin seviyesinin üç metre kadar altında bulunan, duvarları çeşitli kabartmalarla kaplı uzun bir tünelin son derece şaşırtıcı bir resim grubuyla sonlandığına tanık olduk.

Özel izinle girdiğimiz bu boğucu ve zifiri karanlık dehlizde bir süre ilerledikten sonra, karşımıza ilginç bir "elektronik aygıt ve onu kullanan teknisyenleri" betimleyen karşılıklı iki duvar rölyefi çıktı. Büyük birer katot tüpüne benzeyen bu aygıtların içlerine işlenmiş birer yılan figürü hemen hikkatimizi çekti. Yılanlar tüplerin içindeki ışıltıyı ya da flaman telleri simgelediği gibi, bu aygıtların içinde işleme tabi tutulan birer "deney hayvanı" da olabilirlerdi... Her iki tüp figürünün arka kısmından çıkıp başka bir kutuya bağlanan uzun ve kalın kablolar ise şaşkınlığımızı daha da artırdı. Bu arada, rölyeflerin meçhul sanatçısı, tüplerin yanıbaşına onları kullanan (ya da denetleyen) bir kaç teknisyen çizmeyi de ihmal etmemişti.

Bu gizemli cisimlere, Hathor tapınağının bir başka bölümünde daha rastladık. Tapınağın gözlerden ırak bir salonunda, bu kez yerden en az 8 metre yükseklikte bulunuyordu aradığımız resimler. Üstelik yer altındaki kabartmalara göre şekil olarak çok daha belirgindiler, ayrıca tümü toprak boyalarla renklendirilmişti.

Uzunca bir süre yanında kalıp bir çok fotoğrafını çektiğimiz bu tüplerle ilgili olarak Dandera'nın resmi arkeoloğuna fikrini sorduğumuzda, yorumu da tam beklediğimiz gibi oldu: "Ha onlar mı, onlar yalnızca birer çiçek!"

Yaklaşım böyle olunca, biz de "içlerinde birer yılan bulunan, herbiri neredeyse insan boyundaki bu dev çiçekleri" (!) daha fazla sorgulamadan oradan ayrıldık.

Antik Mısır'a ilişkin araştırmalar yapan Batılı yazarlardan bir kısmı, sözgelimi İsveçli mühendis Henry Kjellson, bu gibi resimlerde betimlenen çağdaş teknolojinin gerçekte o dönemde iyi bilindiğini ileri sürüyor. Ancak bu, kanıtlanması da, inanması da son derece güç bir iddia… Buna karşılık, daha kalabalık bir araştırmacı grubuna göre ise, maji sanatlarında (astroloji ve büyücülükte) çok ileri bir noktaya ulaşmış olan Mısırlı kâhinler, gelecekten bazı vizyonlar görebilmekteydi. Her ne kadar yaptıkları ruhsal seanslarda telepatik olarak izledikleri bu araç-gereçlerin mahiyetini hiç anlayamadıysalar da, gelecekten bilinçlerine "durugörü" ile yansıyan bu imajların bazılarını tapınak duvarlarına kazımayı başardılar. Bu ikinci iddia ise "M.Ö 2000'lerde Mısır'da helikopter kullanıldığını" kabul etmekten çok daha yenilir yutulur gibi.

Ancak, gerçek cevap her ne olursa olsun, elçiye zeval olmaz. Bu resimler kesinlikle birer bilgisayar hilesi değil. Bizzat sizin için gittik, gördük ve görüntüledik. Yolunuz Orta Mısır'ın bu iki antik kentine düşerse, bir de kendi gözlerinizle incelemenizi öneririz. (alıntı)

 

Merak etmemek ne mümkün! Neyi düşüneceğine bile istemeden karar vermek durumunda hissediyorsunuz. Acaba gerçekten ileriyi görenlerin yani duru görü ile mi yapılmıştı ya da zaten onlar bunu biliyordu, kullanıyordu yani o dönemlerde vardı! Bilmek mümkün değil. Ya da ben anlamıyorum…

 

Elimde değil, bilmediklerim benim hep dikkatimi çekecek…

 

 

 

Nazan Şara Şatana

http:// http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

http:// https://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....