Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '15

 
Kategori
Gezi Rehberleri
 

İnanılmaz Gökçeada gezisi

İnanılmaz Gökçeada gezisi
 

Gökçeada


Merhaba,

Gökçeada gezisini 3 bölümde anlatıcam, hazırlık ve gidiş yolu, gökçeada ve dönüş yolu. Bu tip uzun yolculuk yapmak isteyen ama benim gibi cesareti olmayan arkadaşlar için detaylı anlatım yapacağım

Öncelikle biliyorum, bir çoğunuz için bu yol basit gelebilir, ama benim için uzun zaman plan program yaptığım, zor bir yolculuk kararıydı. Kadir'in Samsun gezisinin bu yolda olumlu etkisi çok oldu. Neyse Gökçeada ziyaretinde karar kıldıktan sonra önce güzergahda karar aldım, nereden hangi yoldan gidip, nerelerde benzin alır, nerelerde yer içer, nerelerde dinlenebilirim hepsini belirledim. Bana bu konuda gezi forumları da yardımcı oldu, ayrıca grubumuzdaki arkadalardan da oldukça faydalı bilgiler aldım, uzun yol yapan Ali ve Kadir'in tecrübelerini de öğrendikten sonra eksik kalan birkaç alışverişimi yapıp çıkacağım tarihi belirledim. Ne tesadüftür ki yola çıkmadan 1 gün önce yine Delight severlerle buluştuk, görüşlerini aldım. Çantama Kamera ve aparatlarını, giysilerimi, gözlüğümü (güneş gözlüğü mutlaka bulundurun), Güvenliğim için birkaç eşyayı (yolda başınız ne geleceğini bilemiyorsunuz, ben biber gazı ve güzel bir avcı bıçağı aldım), Acil durumlar için birkaç alet edevat ve lastik tamir kitini, ufak tefek aparatif birkaç gıdayı ( çubuk kraker ve meyve suyu tavsiye ediyorum, bi anda acıkabiliyorsunuz, uzun süre idare ediyor), Yedek biraz nakiti koyarak sabah 6 da motor başına geçtim. Yola çıkmam 30 dakikayı buldu, böyle bir yola tek başınıza çıkacaksanız her anının keyfini çıkarın, hazırlanmak için özellikle eksik yola çıkmamak için çok acele etmeyin. İstanbul'dan çıkana yani Büyükçekmece sınırlarını geçene kadar birkaç ufak tehlike atlattım, klasik hareketler detaya girmiyim, Büyükçekmeceden sonra yol tenhalaştı. Silivriye kadar böyle devam ettim ve yoldan müthiş keyif aldım, kısa bir moladan sonra Tekirdağ çıkışına kadar devam ettim, küçük bir kahvaltıdan sonra Keşan'a ulaştım, unutmadan Silivri'ye 15 km kaladan varana kadar yol bozuk, çok hızlı gitmemeli. Keşanı geçip Çanakkale yoluna girdim, son benzinimi aldıktan sonra sadece fotoğraf çekimleri için durdum, Saate baktığımda feribota 43 dk vardı, yolumsa 65 km idi, saatte 80-90 km ile durmaksızın gidersem 1 feribotuna ulaşabilirim diye düşündüm. (Güncel feribot saatlerine Gökçeada tanıtım sitelerinden ulaşabiliyorsunuz. Oldukça iyi giderken Eceabat Kabatepe arası olan yola girdim ve yetişemeyeceğimi hissettim. Yapım çalışmaları yolu oldukça yavaşlatıyor keza olmasa dahi yolun viraj ve darlığı yavaşlamanıza sebep oluyor. 13.11 de iskeledeydim, 11 dakikayla kaçırmıştım ama sorun yapmayarak dinlenmeye çekildim. Eğer sizinde böyle bir vaktiniz kalırsa Kabatepe'de feribota dönmeden Çanakkale savaşları müzesi var, görmemeniz imkansız orayı gezerek vaktinizi değerlendirebilirsiniz. Yolu tamamlamanın mutluluğu ile vücut yorgunluğunu pek hissetmiyorsunuz. Vücut yorgunluğu demişken önemli olduğunu düşündüğüm bir bilgi paylaşmak istiyorum, bir önceki İğneada gezisinde hem gidişte hem dönüşte omuzlarımda müthiş ağrılar olmuştu, bunun içinde 5-10 kg arası yük olan sırt çantamdan olduğunu düşünsemde ilerleyen vakitte asıl sebebin omuz kaslarımın zayıf kalmasından olduğunu anladım. Masa başı bir işte çalışmak ve fazla spor yapmamaktan mütevelli belli bir saat sonunda omuzlarınız ağrıyor. Gökçeada yolculuğu öncesinde omuz kaslarımı çalıştıran bir kaç hareket araştırdım, deneme yanılma yöntemiyle bunun işe yarayıp yaramayacağını öğrenmek istedim. Son 1 ay kala barfiks, şınav ve ağırlıklarla özellikle sırt ve omuz bölgesi için egzersizler yaptım ve sonuç: dönüşte 10 saate yakın motor kullanmama rağmen İğneada yolculuğunun neredeyse çeyreği kadar ağrı çekmedim, hatta omuz ağrıları dikkatimi dahi çekmedi desem yeridir, tavsiye ederim, bazı ağrılarımız sadece şehir hayatının bizde yarattığı hareketsizlikten oluşuyor. Neyse, beklenen feribot geldi ve Gökçeadaya yaklaşık 1 saat 15 dakika süren bir yolculuktan sonra ulaştım, neyle karşılaşacağımı bilmeden feribottan iner inmez yüzüme vuran sıcak havayla ilk tanışmamız gerçekleşti.

Gelelim yazımızın ikinci kısmına yani Gökçeada'ya, Türkiyenin en batısındaki torpak parçası ve en büyük adası Gökçeada. Ege ve Bozcaada'ya göre biraz daha bakımsız gözüksede doğal güzelliği daha ilk adaya ayak basmanızla sizi etkilemeye başlıyor. Öncelikle ilk dikkatinizi çekecek olan şey keçiler, yol üzerinde her yerde küçükbaş hayvanlara rastlıyorsunuz, o kadar masum şirin geziniyorlar ki, aklınıza direkt "şimdi bunlar İstanbul'da olsalar çoktan birileri yakalayıp keser yerdi" diyorsunuz :) Ada bir baştan bir başa 25-30 km kadar, yani küçük bir yerde olmadığınızı yaptığınız yolculuklardan anlıyorsunuz, örneğin merkezi ile feribot limanı arası 7 km. Merkezinde bir çok pansiyon bir kaç otel ve apart mevcut, yok ben merkez kaç hakkımı kullanayım derseniz adada bulunan 7-8 köyden birine gidip doğa harikası sessiz bir yerlerde de kalabilirsiniz, hepsinde apart ve pansiyon mevcut. Görmenizi tavsiiye edebileceğim yerler; Yıldız koyu (denizine kayalıklardan inip bir merdivenle girilen kısmına gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum, 4-5 metre derinlikte ve resmen bir akvaryumda yüzüyorsunuz), adanın en batısında bulunan uğurlu köyü ve gizli liman (burada denize girerken eşyalarınızın yanına kadar evcilleşmiş keçiler geliyor), Tepeköy Çınaraltı (müthiş bir manzarası var, karşıda sisler arasında Yunan adasını da görüyorsunuz), Kaleköy (akşamları çarşısı ve yemek yenecek bir çok restorant'ı mevcut) ve Laz Koyu'nu sayabilirim. Yapmınızı tavsiye edeceğim etkinlik ise motosikletiniz ile adayı çepe çevre dolaşmanız (yanınızda mutlaka lastik kiti olsun) ve tabii ki adanın en kıymetli yeri olan mavi koy ve çevresini kapsayan su altı milli parkı'na dalış yapmanız. Hayatınızda dalış yapmamış olsanız dahi kurs size 25 dk süren ve 5 metrede geçen bi tanıtım dalışı sağlayabiliyor, oraya kadar gitmişken bu inanılmaz dünyayı görmenizi yine tavsiye ediyorum. Adada mutlaka eğer vejeteryan değilseniz kırmızı et yemenizi tavsiye ederim, inanılmaz lezzetli. Dibek kahvesi ve bademli kurabiyeleri de yöresel ürünleri. Havası çok temiz olmasından olmalı sabah çok erken kalkabiliyorsunuz ve heryerde akan doğal suları sizi zinde hissettiriyor.

Ada hakkında bilgi verdikten sonra şimdi dönüş yoluna geçebiliriz. Dönüş yoluna sabah 7 feribotuna yetişerek başladım, bu seferki yolculuk 1 saat 30 dakika kadar sürdü, bu arada küçük bir şekerleme yapabilirsiniz. Kabatepeden yola çıkarken saat başı mola veririm dememe rağmen 2 saatte Tekirdağ'ın Malkara ilçesine (tüm yolculuk boyunca ilk defa aşırı rüzgarla tanışmama rağmen) ulaşmıştım bile, sabah yorgunluk yokken alabildiğince yol olma isteğinden olabilir bu. Malkara'da İlkay bey ile iletişime geçerek Tekirdağ merkezine olan yaklaşık 60 km lik yolculuğa başladım ve tüm yolculuk boyunca yaşadığım en ciddi tehlikelerden birini arkamdan son hız gelen iş kamyonu sayesinde yaşadım, neyse ki sakin kullanarak ilk fırsatta sağa geçtim ve o da yoluna devam ettim. Tekirdağ'da güleryüzlü ve kibar arkadaşımız İlkay bey beni İskelede karşıladı, önce çay bahçesi gibi bir yerde biraz laflayıp dinlendikten sonra yemek için bir yere geçtik. Bu yolculuğun bana verdiği en önemli şeyi, İlkay bey'in dostluğuyla da bu yemek esnasında tanıştık :) kendisi gerçekten kibar güleryüzlü dünya görüşü olan doğaya ve hayvanlara çok düşkün donanımlı ama bir o kadar içindeki çocuğu yaşatan müthiş bir insan. İnşallah ileriki günlerde kendisini İstanbulda da göreceğiz. Bu güzel aradan sonra İstanbul'a devam ettim, Yeniçiftlikte son kez yakıt aldıktan sonra kalan yolu bana zehir edecek o güzel varlık, inanılmaz rüzgarla karşılaştım. İnanın çok zorladı bazı yerlerde motoru 1 metreye kadar sağa sola savurdu, bu belki boş yolda çok sorun olmayabilir ama bizimkisi kadar küçük bir motorla ve trafik artınca gerçekten ciddi sorun. Bazı yerlerde emniyet şeridine geçip hızımı 50 km'lere kadar düşürmeme rağmen Silivriye kadar dayandım ve tekrar mola verdim. İyice dinlendikten sonra Vira-Bismillah diyip tekrar devam ettim, ve sonunda Büyükçekmece'ye ulaştım. Ulaşır ulaşmaz tabi hain İstanbul trafik ve şöförleri hoşgeldin dediler :) sağımda bir minibüs yanımda koca kamyon sıkıştırır, kollarda manevra yapacak güç tükenmek üzere, kendime az kaldı ha dayan diye diye Bayrampaşa sapağına geldim. Son ana kadar hatta otopark'a girene kadar birazda bir önceki gezide eve 4 km kala bi arabanın üzerime kırması sonucu asfalta sarılmaktan olsa gerek, İstanbul içinde hep defansif kullandım. Size de tavsiye ederim, son dakikalarınızı bir an önce bitirmek için lütfen hız yapıp dikkatinizi dağıtmayın. Sonunda Bayrampaşa'da bulunan otopark'a Formula 1 kazanmış pilot edasıyla :) girdim ve yol sona erdi.

Velhasılı kelam, yolculuk böyle geçti, biraz uzun ve detaylı oldu belki ama başta da demiştim, benim gibi cesareti olmayanlara biraz bilgi olması için birazda böyle anlattım. Yolculukta geçen bazı fotoğrafları @dincerozden twitter adresine koydum, ayrıca Kadir Ermaya dan öğreneceğim bazı tekniklerle yine dinçer özden youtube sayfasına yolculukla ilgili videolar koymak istiyorum. Delight'ın performansına gelelim ve kısa konuşayım 10 numara. Bakın gerçekten bu yolu yedi yuttu resmen çok dik rampalarda 70 lere inmesi dışında inanın hani nazar değmesinden korkuyorum çok çok iyiydi, tık etmedi resmen ve yüzümü kara çıkarmadı. Ada da tanıştığımız yerli yabancı bir kaç motorcu arkadaşta şişmedimi diyip durdular, hayır şişmedi aslanlan gibi o yolu bitirdi. Kısacası bu tip yolculuk düşünceniz varsa motorsikletinize güvenin arkadaşlar, siz yorulmadığınız ve dikkatinizi verdiğiniz sürece yol arkadaşınız sizin yanınızda :)

Herkese güzel günlerde, keyifli geziler
 

 
Toplam blog
: 21
: 2723
Kayıt tarihi
: 13.07.13
 
 

İstanbul doğumluyum ve bu Şehri çok seviyorum. Finans Sektöründe çalışıyorum. Sinema, kitap, spor..