Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İnanmayı seçmek

İnanmayı seçmek
 

Bilgisayar başında program yazıyordum; bilgisayar, programın komutlarına göre 1 ve 0 larını düzenleyecek ve benim istediğim gibi işleyip sonucu yine benim istediğim gibi yazacaktı. Veriler ne olursa olsun sonuç ne çıkarsa çıksın hepsi benim komutlarıma, kıstaslarıma göre belirlenecekti. (Biraz sadistçe bir zevk aldığımı itiraf etmeliyim:)

Bu durum tuhafıma gitti bir an için. Bu sonsuz sayıda hesap kitap işini benden neredeyse sonsuz kat hızda yapabilen bu bilgisayar ben "aciz" insanın bir tuşa basmasına bakıyordu denklemeni belirlemek için.

İster istemez aklıma birçok insan geldi böyle yönlendirilebilecek. (Yapay zeka üzerine çalışıyorum, esasında insan beyninin bilgisayardan farklı çalıştığını ispat peşinde biriyim, ancak bu konuda benzerlik olduğuna şüphem yok.)

İnsanların inançlarını belirleyerek, telkin ederek onları "programlayabiliriz." ( Tabi "programlanmış" bir insan bize ne katabilir o tartışılabilir)

İnanmak, kaderini atamaktır; inanmak tüm seçimlerini, o an için uzakta gibi görünen eylemleri, her biri tek başına hayatımızı belirleyici olmasına rağmen, bir anda yapmaktır.

Ben seçmek istemiyorum. Ben role bürünmek, başkalarının yalanına ortak olmak, onları da kendi yalanıma ortak etmek istemiyorum. Ben sadece olduğum gibi olmak istiyorum. Benim içimde damgalanmış bir genetiğim

varken bunu neden düşünce yüzeyindeki seçimlerle deforme edeyim. İnsanın kaderi onun ruhunda, sezgilerinde yazılıdır. Onu değiştiremesem de onu en iyi şekliyle yaşamak benim elimdedir.

Esasında her insan eştir bu bakımdan. Hepimiz hemen hemen aynı duyguları yaşarız. Öznel bilincimiz bize has gibi algılansa da en "mahrem" duygu dahi herkesde olmasa bile bir başkasında da benzer formda belirmiştir.


Kendim bile daha çözememişken, belki de çözemeyecekken, başkalarına kendimi anlatma çabası beyhude gelebilir.


Burada soru şudur: gerçekten gerek var mı? Yani ille de beni tanımaları gerekiyor mu ve daha önemli bir soru: bunu gerçekten istiyorlar mı?


Beni anlamak ve tanımak isteyen beni seviyordur. İster bir dost, ister bir hayat arkadaşı, ister bir aile üyesi; benim kim olduğumla ilgilenendir, benim varlığımı onaylayan, sürmesini isteyendir beni seven; tüm ilişkilerde ana kriter budur.


Çağın popüleritesi varoluşçuluk, kendini kendini yaratmanın değil, kendi kendini kandırmanın kandırmanın felsefesidir. Deyim yerindeyse -mış gibi davranıp senin gibi -mış gibi davrananlarla ortak yaşam sürmeye teşvik eder bizi. Bu akımın son iki yüzyılda yayıldığını söyleyenlere şu küçük felsefi öğretiyi veriyorum: önceleri kendini kandırmak, dindar olmak, kendini Tanrı’ya adamakla alakalıydı. Şimdiyse insanlar kendilerini kandıracakları dökümanları kendileri belirliyorlar, tek fark budur.

Esas sorun şu ki farkındalığımızı sahip olduğumuz aklın kendisi sanıyoruz. Oysa bizler zihnimizin kusursuz işleyişine sahip kusursuz varlıklarız. Ateşe atlama diyor farkındalığımız ancak yanan binada bebeğimiz varsa ateşi alt etmenin de yollarına biliyor zihnimiz. Panik anı en saf andır. Zihnin en açık olduğu, farkındalığın yerini saf bilince bıraktığı en ilkel, en temiz an.

Buradan ortaya çıkıyor ki yaşamak mantıkla açıklanamadığından "saçmadır" ama iyi ki de saçmadır. Açıklanabilen bir hayatı yaşamak gerçekten çok sıkıcı olurdu. Hepimiz gizemi seviyoruz. Saklambaç oyununun dünyanın tüm kültürlerinde popüler olması tesadüf olmasa gerek.

Duyguların havuzunda çırpınan insanlardan olmayacağız biz, duygularımızın bir nehir gibi akmasını seyredeceğiz ve ancak nehrin kenarından yürümeyi tercih edeceğiz. Ama yeterli mi? Değil. Bu yüzden bizimle aynı saçmalığı duyumsayan kişilerle iletişime geçmek isteriz, birbirimizin "saçmalığına" ortak olmak, paylaşmak.

İşte tam da bu yüzden devam edeceğiz. Nedenini bilmeden, sorgulamadan sırf bizi anlayan bilen insanlar da olduğu için ve sırf onları da anlamak için onlara da sebep olmak için yaşamaya devam edeceğiz.

Bu hikayede böyle sürüp gidecek...

(Biraz dağınık bir yazı oldu. Neredeyse "saçma"(!) bir yazı :))))

 
Toplam blog
: 4
: 559
Kayıt tarihi
: 17.01.08
 
 

"Olabildiğince az şey dilemek ve çok şey öğrenmek istiyorum. " "Türdeşi yaratıklarla temelli olarak..