Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '10

 
Kategori
Sinema
 

Inception ve Neuromancer 1

Inception ve Neuromancer 1
 

imdb


Önbilgi: Bu metin, ‘Inception’ filmini seyrederken ve seyrettikten sonra yazıldı. (Hangi satırın ne zaman yazıldığı belirsiz, çünkü metinler birbirine geçişiktir, eklenme ve çıkarmalar yapılmıştır.) ‘Neuromancer’ romanı okunmuştu ama filmi henüz yapılmamıştı, dolayısıyla seyredilmemişti.

Inception

Aksiyon düşüktü, heyecan daha da düşüktü.

Yaratıcılık düşüktü: Özellikle de mekansal ve zamansal tasarımlardaki yaratıcılık çok çok düşüktü. Filmin dayandığı tüme yakın dayanak bu olunca, inandırıcılığı değil, hayalciliği geçerli olamıyordu. Vurgu: Düş bile olsa, geçerlilik taşımalı, tutarlılık değil.

Rüyalarla ilintili varsayımlar geçersizdi:

Rüyadan rüyada gözünü kırparak uyanabilirsin.

Rüyalar o denli yüksek çözünürlüklü olmaz ve rüyadaki yaratıcılığın sınırları oldukça belirgindir.

Rüyaların tam yaratıcılığı, rüyacının çok kitap okumuş ve çok film seyretmiş biri olması kaydıyla bile, 100.000. rüyadan önce tam yaratıcılık kazanmaz. Kazandıktan sonra da, her bir rüya yaratıcı olmaz. Oran belirsizdir. Ya da başka bir deyişle: Rüyalar, yaratıcılık açısından gevşek örüntülüdür.

Rüyalar ve siberuzaylar yaşamlardan, özellikle de standart biyografilerden (kutsal aileden, vd) önce ve üstün gelir. Etikten / aksiyolojiden sözediliyor. Diğer bir deyişle: Önce düşün, sonra yaşa ama sıra gelirse.

Rüyada rüya görmekle ilgili saptama, raslantıyla doğru: Rüyadan rüyaya uyanırsan, gerçeğe uyandığını sanıyorsun. Şerh: Rüyadan rüyaya uyandığını saptama yönünde bir iç eğitim mümkün olabilir ama bunun istenmeyen ve/ya öngörülmeyen zihinsel yan etkileri olabilir.

Rüyalarımızda Freud’dan beri gözden kaçan bir ‘gerçek süreç yığını’ var: Her gece 10’a yakın rüya görürüz. 30.000 günde 300.000 rüya görebiliriz ve hepsini anımsayabilir ve yazabiliriz. Bir gecede görülen rüyaların her biri ve değişen günlerdeki rüyaların her biri birbirinden farklı nörokimyalarda, yani farklı kişiliklerde yaşanır. Aynı rüyayı yeniden de aynen görebiliriz, değişik versiyonla da görebiliriz. Rüyayı rüya görürken de anımsayabiliriz, uyanıkken de. Rüyayı ertesi gün hatırlamasak bile, 10-20 yıl sonra anımsayabilir ve onun rüya olduğunu bilebiliriz. Düşüncelerden çapraz çıkarsamalar yapılabildiği gibi, rüyalardan da çapraz çıkarsamalar yapılabilir. Tüm bu önesürümlerin hepsi ve altkümeleri bir kitaptan uzun edecek denli çeşitlidir ve yalnızca 1 kişi için bile böyledir. Tüm biyografilerin çocukluklarının birbirinden farklı olması ama kişi büyüdükçe tüm öykülerin birbirine limitlenmesi / teğetlenmesi gibi, büyük sayıdaki rüyalar da birbirine limitlenir ki böyle derleme çalışmaların mevcut olduğunu biliyoruz. Burada vurgulanması gereken gerçek şu: İktidar seçkinleri, isteseler yönetebilecekleri rüyaları, kullandıkları yöntemlerle yönetemezler ve yönetemiyorlar da. Bu, bir sistemin kendini neden tümüyle denetleyemediğinin farklı bir açıdan dilegetirimidir. Diğer bir deyişle: Yönetmek ve yönetenlik, düş görememektir ya da zihin köleliğidir.

Rüyalar, siberuzaylar, filmler ve kültürel modlar, mekanlar ve zamanlar içinde ve dışında gerçeklikler inşa edebilir, tümel / mutlak / tam gerçeklikler (ki bu onların göreli ve aşılabilir olmalarını engellemez ki yalnızca perspektif yanılsamasıyla ilgili bir ayrıntıdır). Sorunsal, geçiş yerzamanlarındadır: Şimdi ve burada koskoca tam bir gerçeklik, silinen bir rüya gibi yok olmaktadır ve bunun paniği ile insanlar gelmekte olan yeni kültürel modları göremez durumdalar. Hangi gerçekliğin geleceğini ve/ya hangi gerçekliği yaratmakta olduğumuzu tam bilmiyoruz. (Bir gelecekbilimci olarak en az 10 tam gelecek bilebiliyor / tasarlayabiliyor durumdayım ama benim için de böyle.) Tarihte bunu ilk kez yaşamadık: 2 makro tanesi hala duruyor: Neolitik devrim ve sanayileşme devrimi. Birincisi doğal insanı, ikincisi kültürel insanı yok etti. Tasavvufun veya nihilizmin hiçini bilebilenler ya da ölümü çok yaşamış olup ölümü tanımış olanların ölümden pek korkmamaları gibi, bazılarımız yok olana üzülmüyor. Tüm adı anılan kültürel ürünler bu gerçekliği kaydediyor: Bazıları gelecekten korkuyor, bazıları geleceği istiyor. ‘Inception’, gelecekten korkup, bitmeyen bir geçmiş rüyasına dalmanın hayalini kuruyor.

Rüya ve Siberuzay

Rüyalar ve siberuzaylar, yaratıcılık, gündüzdüşü, trans, vb gibi zihnin var olmuş, olmakta, olacak ve tersi de tüm durumlarından yalnızca ikisinin birkaç altkümesini sergiler.

Şerh: Rüyalar ve siberuzaylar hakkındaki global bilgi, 2010 itibarıyla Wikipedia türü bir geniş yelpazeli / spektrumlu derlemeye tabi tutulmamıştı. Yani, bilgi dağarcığımızın örneklemesi % 1 ve bu haritalama için pekala yetebilir ama yetmeyebilir de.

Filmler, hem birer rüya, hem de birer siberuzay olabilir. Son zamanlarda bunun epeyi örneğini izledik.

Neuromancer (Roman / Henüz film değil ama Olacak)

‘Neuromancer’deki siberuzay, ‘Inception’daki gibi, ÇÜŞ’lerin (Çok Ülkeli Şirketler’in) denetimindedir ki bu büyük bir yanılsama.

Şerh: Hiçbir sistemin son atomuna dek kendisini denetleyemeceğinin geçerliliği 2010 itibarıyla 20-30 yıllık bir bilgidir. O nedenle ÇÜŞ’ler bireyleri denetleyemez, en azından hala ve şimdilik; devlet de öyle.

Inception ve Neuromancer

Filmin senaristi ve yönetmeni rüyayı ve siberuzayı özdeşlemiş. 2010 itibarıyla bir kişinin istenilen rüyayı görmesi sağlanabiliyordu ama hipnoz gibi bunun da herkes için geçerli olmayacağı gerçeği var. Ayrıca önceki bilgide, bazı kişilerin istediği rüyayı görebildiği de var. Ancak, buradan istediği rüyayı görenlerin istediği rüya gördürülebilenlere istenilen rüyayı gördürebileceği gibi bir çıkarsama yapılamaz ki bu Aristo Mantığı’nın açıklarından / gevşek örüntülerinden biridir.

‘Inception’, ‘Konfiçyus’ ve ‘Tron 2’nin 2010’da ve ‘Neuromancer’in 2011’de yapılması raslantı değil:

Şu anda bilgi toplumu çağındayız. Bu kültürel modda düş ve siberuzay, ontoloji ve epistemoloji (bilginin varlığı ve bilginin bilgisi) açısından metafizik (var olanın) ötesinde, yani göreli aşkın kalıyor. Bize gereken bu aşkınlık ama bilginin çoğu henüz gerçekleştirilmemiş olduğundan, yani sabit – kesin olmadığından dolayı, bilginin ötesi bilginin kendisinden daha çok oluyor ki bu da tam da informatik / kognitif faşizmin arzuladığı / vektörlediği bir yön / vektör. Burada sonuç çok çabuk kitlenin popüler kültür aracılığıyla cahilliğe ve aptallığa teslim olması / sığınması demek. Öncü kültürel / sanat ürünler, tam da bu gergefi dokuyor:

Bulunduğumuz geçici ve dar tarihsel momentte bilimin kendini dondurmuşluğu (veya geçmiş yüzyıldaki triyalektik trilemmaca dondurulmuşluğu) bizi daha çok bilgi için felsefeye, düşe, siberuzaya taşıyor. Ancak bu, gerçeklikten çabucak kopulması demek. Post-moderdnizmin çıplak bir gerçek olmadığı yanılsaması, post-3-modern kültürel modda da dayatılıyor. İşte zayıf nokta burada: Film eski model, dolayısıyla gerçek olamaz.

Bilimin kendini dinleştirerek bizi gömdüğü mezardan; teolojiyle değil, düşle, siberuzayla, filmle ve felsefeyle çıkacağız. Adı geçen filmler bu tarihsel mezarın ölü toprağını üzerimizden silkeleme debelenmeleri demek. Henüz tam beceremedik ama eksodus başarılmak üzere.

Dipnot: Bu metin, tartıştığı film gibi, gerçekle rüya arasında salınıyor.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..