Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '10

 
Kategori
Güncel
 

İndirimli töre cinayetleri

İndirimli töre cinayetleri
 

BABASI BOĞDU, ADINI NAMUSUMU TEMİZLEDİM KOYDU!


Türk Dil Kurumu'na göre hukuk kelimesi, "Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünüdür". Hukuku diğer toplumu düzenleyici kurallar olan örf ve adetler, gelenekler ve dinlerden ayıran özellik devlet tarafından güvenceye alınmış ve cebri yaptırımlara sahip olmasıdır. Hukuk alanında yaptırım kamu gücü ile uygulanır.Hukuka uymayı zorlama, uymayanları cezalandırma ve uyulmadığı durumlardaki zararları en aza indirmek için kullanılır. Maddi ve manevi yaptırımlar olarak ikiye ayrılır.Maddi yaptırımlar hukuka aykırı durumlarda uygulanırken manevi yaptırımlar bu durumları engellemek için kullanılır.

Ceza Kanununun amacı MADDE 1. - (1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir MADDE 3. - (1) Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. (2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz. Şimdi bu açıklamalardan sonra aşağıdaki iki olayı okumanızı ve vicdani hukuk süzgecinizden geçirmenizi istiyorum. Yorum Sizin.

1)"Her şey Diyarbakırlı 18 yaşındaki Gülseren Tanrıkut'un, üvey kardeşinin tecavüzüne uğramasıyla başladı. Olay ortaya çıkınca, genç kız başka biriyle evlendirildi.
Ancak bakire çıkmadığı için, imam nikahlı eşinden sürekli dayak yedi. Dayanamadı; baba evine dönüp, sekreterlik yapmaya başladı. Bu kez de "dul kadın" damgası yakasına yapıştı. Komşuları, "Eve geç geliyor. Askılı elbise giyiyor" diye dedikodu çıkardı. Sonunda, "aile namusuna leke sürdüğü" gerekçesiyle Gülseren'in ölüm fermanı imzalandı.

BABASI BOĞDU Gülseren, 6 yıl önce bir gece infaz edildi. 15 yaşındaki Mehmet çırpınmasın diye ayaklarından tutarken, babası Hasan Tanrıkut elektrikli ısıtıcının kablosuyla boğdu Gülseren'i. 12 yaşındaki İdris de olanı biteni seyretti. Hasan Tanrıkut, tanınmaması için kızının yüzüne naylon poşet eritip damlattı. Sonra cesedi şeker çuvalına koyup, oğullarına "Atın" emrini verdi. İki kardeş, ablalarını 50 metre uzaklıktaki okulun duvarının dibine bıraktı. Gülseren'i, 1 hafta sonra annesi teşhis etti morgda. Töre cinayetini, 12 yaşındaki İdris'in ifadesi ortaya çıkardı. Ama bu ifade, İdris'in yaşı küçük olduğu için resmi tutanaklara geçmedi. 15 yaşındaki Mehmet, suçu üstlenmeye çalıştı. Ablasını uyardığını, "Sen de başıma erkek mi kesildin?" cevabını aldığını savundu. Sonra da İdris ifadesini değiştirdi. Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise, eski TCK'ya göre "kasten adam öldürmek" yargılanan baba Hasan ve oğlu Mehmet'i önce müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ardından babanın cezasını iyi halden 30 yıla, Mehmet'in cezasını da yaşı küçük olduğu için 15 yıla indirdi. Anne Hatice ve diğer kardeş İdris beraat etti. Yargıtay ise, yeni TCK'nın sanıkların lehine olması nedeniyle kararı bozdu. Ayrıca tahrik indirimi yapılmasını istedi.

İYİ HAL İNDİRİMİ Davayı ikinci kez görüşen mahkeme, oy çokluğuyla verdiği kararda, baba ile oğlunu TCK'nın 82/1-d maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ardından, "cinayetin haksız tahrik altında işlendiği" gerekçesiyle cezaları 24 yıla indirdi. Sonra "iyi hal" indirimi geldi; babanın cezası 20 yıla, oğlununki de 6 yıl 8 aya düştü. Mehmet, tutuklu kaldığı süre cezasını karşıladığı için tahliye edildi. Babanın cezaevinde kalacağı süre ise 6 yıla indi. Olay "tipik bir töre cinayeti" diye nitelendi ve Gülseren'in kapalı toplum ve tutucu aile çevresi içinde ailesini küçük düşürecek şekilde yaşamaya devam etmesi, kardeşini 'Başıma erkek mi kesildin?' diye terslemesi "haksız tahrik" sayıldı. Dosyayı 10 Aralık'ta ele alan Yargıtay 1. Ceza Dairesi de, kararı oy çokluğuyla onadı. Ancak Başkan Mehmet Yalçın, karara, babanın delil yetersizliği nedeniyle beraat etmesi gerektiği yönünde şerh koydurdu. Başkan ayrıca, Gülseren'in kötü yola düştüğü yönünde yeterli delil bulunmadığını ve Mehmet'e tahrik indirimi uygulanmaması gerektiği yönünde muhalefet şerhi koydu. 2.2.2010 Milliyet

2)"İşkenceciye teslim 25 Eylül günü Van’ın Saray ilçesinde bu topraklarda yaşayan kimseyi şaşırtmayacak bir olay cereyan etti. 29 yaşındaki Sıdıka P., olayın kahramanlarından biri.
Üç çocuğu var. Bir de Faruk P. adında sorunlu kocası. Kocanın, şart değil ya, ‘alkol problemi’ olduğu düşmüş kayıtlara. Kıskançlık denen en vahşi kişisel silahla donanmış bir koca.
Çok bildik. Hepimizin çevresinde bolca bulunanından.
O gün, Faruk P., çocuklarının gözü önünde karısını yumrukla tekmeyle öldüresiye dövüyor.
Orada bitmiyor. Onca dayağı atıp öfkesini biraz soğutunca sıra işkence faslına geliyor. Saatlerce, günlerce süren bir işkence. Kadının kulağının yarısını kesiyor. Sonra alnının derisini yüzüyor. Sağ gözünü kör etmeye çalışıyor. Besbelli arada sızıyor, sonra kalkıp devam ediyor. Kadının çığlıkları iki gün boyunca konu komşunun tepesine asılı kalıyor.
Pekiyi bu bize ne anlatıyor? Karıkoca arasına girilmez, öyle değil mi? Kocanın kadına işkence etme hakkı konusunda sessiz bir mutabakat var bu toplumda.
Aynı zamanda babayla asi oğul, yoldan çıkmış kız arasına da girilmez.
12 Eylül’den sonra yıllar boyunca kimi korkunç emniyet müdürlerinin gözetimi altında yapılan ev baskınlarında gözleri önünde katledilen komşularının ardından mahalleli polisi jandarmayı alkışlamıyor muydu?
Görmezden gelme, yok sayma, inanmama konusunda bu halkın göstermiş olduğu sebat şaşırtıcı değil midir? Onlarca yıl güneydoğuda yakılan köyler, sürülen insanlar, Guantanamo’yu misliyle aşan cehennem zindanları, kayıp edilenler, kimsesizler mezarlığına atılıverenler ve daha niceleri karşısındaki sükunet de ‘dur bakalım, babamızın bir bildiği vardır mutlaka’ anlayışının sonucu değil mi?
Ama işi abartıp iki gün boyunca kadını çığlık çığlığa bağırtırsan artık müdahale etme zamanı gelmiştir. Bir kere adama yazık. Sonunda katil olacak, engellemek lazım. Köy halkı da bu karara varıyor ve zaten çok işkencesini görmüş oldukları güvenlik güçlerini aramayı düşünmeyip kadının yan köydeki babasına haber yolluyorlar: “Kızını öldürüyor”.
İhbar üstüne jandarma baskın düzenleyip kadını ağır yaralı halde hastaneye kaldırıyor.
Sıdıka P. gördüğü tedavi sonrası Van Valiliğince üç çocuğuyla birlikte sığınma evine yerleştiriliyor.
Bu memleketin kadınlarını erkek şiddetinden koruyabilmek için milyonları barındırabilecek dev bir korunma evi gerekiyor. Kadınlar, orada mülteciler gibi kendilerini incitmeyecek bir dünyanın rüyasını görmeli.
Faruk P. ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Karısının kulağını kesip yüzünü parçalayan bir koca elbette tehlikeli değildir. Tutuksuz yargılanabilir. Sonuçta herkesin başına gelebilecek bir aile kavgası.
Ancak Saray Kadın Derneği’nin başvurusu üzerine kocaya altı ay evden uzaklaştırma cezası verildi.
Van Aile Mahkemesi ise önceki gün kararını verdi.
Duruşmaya, Faruk P., eşi Sıdıka P., beş yaşındaki çocukları ile geldi. Faruk bey, avukatını koruma altındaki karısına yollamış ve onu şikâyetinden vazgeçmeye ikna etmişti.
Kadın dernekleri üyelerinin de izlediği duruşma yaklaşık bir saat sürdü. Faruk P., eşine şiddet uygulamadığını iddia etti. Geçen 1 Eylül’de üç yaşındaki kızlarını kaybettikleri için eşinin psikolojisi bozulmuştu. “Eşime hiç şiddet uygulamadım. Sadece bir tokat attım. Çocuğum öldüğü için eşim kendine sürekli zarar veriyordu. Merdivenlerden düştü, öyle oldu” dedi. Hâkimin, jandarmaya verdiği ifadede “şiddet uyguladığını kabul ettiğini ve şimdiki ifadesinin farklı olduğunu” hatırlatması üzerine de o zaman da kendi psikolojisinin bozuk olduğunu söyledi.
Fazla lafa gerek yok. Faruk P.’nin de elini kolunu sallaya sallaya karısını da alıp evine dönebilmesi için çok yaratıcı, ikna edici olması gerekmiyor.
Türkçe bilmeyen Sıdıka duruşmada sadece kafasını salladı. İşkenceci kocasının söylediklerini onayladı.
Koca mahkemeden muzaffer bir edayla çıkarken kapıda bekleyen kadın dernekleri üyelerine de, ‘siz benim eşimi bu hale soktunuz’ diye bağırmış.
Kadın derneği temsilcileri yaptıkları açıklamada, “İşkenceci koca hakkında TCK’nın 86 ve 95. maddeleri gereğince kasten yaralama ve yüzünde iz kalacak şekilde işkence yapılması nedeniyle sekiz yıla kadar hapis cezası verilmesi gerekirken serbest bırakılmasını kabul etmiyoruz. Kocaya ve aileye dönmekten başka bir yol göstermeyen sosyal devlet Sıdıka P.’yi kocasına dönmeye mecbur bırakmıştır” diyor.
…….
Bize babamızdan ya da kocamızdan başka kucak açacak yok bu dünyada, diyor birileri.
Ne olursa olsun. Döverler de severler de.
Bize bizden başka işkenceci, bize bizden başka katil yok.
Birbirimizi, sıkı bir hiyerarşi içinde paralamayı sürdürelim.
İşkencecimize göstereceğimiz sadakat, bizi onurlu ve bağımsız bir toplum kılacaktır, diyorlar.
Bizim de, dillerini anlamasak dahi bu vahşi suçortaklarının dilini başımızla onaylamamız gerekiyor.
Darbeciler, katliamcı vatanseverler, sorgulandıkları, adlarının ve marifetlerinin ortalığa döküldüğü şu birkaç senedir dinlenip güç toplamıştır. Bize yepyeni, tam da bize has, milli hassasiyet ve tıynetlerimize uygun bir cehennem inşa edebilirler sıfırdan. "7.12.2009 tarihli Radikal Gazetesinde

Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 88 kez görüntülenmiştir

 
Toplam blog
: 221
: 1905
Kayıt tarihi
: 27.09.06
 
 

Evli bir kız çocuğu babasıyım. Yüksekokul mezunuyum. Bir kamu kurumunda çalışıyorum.16.03.2017 ta..