Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

İnegöl-Dörtyol: PKK - Ergenekon el ele, daha kanlı günlere

İnegöl-Dörtyol: PKK - Ergenekon el ele, daha kanlı günlere
 

Deniz Baykal’ın kaset işi patlayıp da yerini apar topar Kemal Kılıçdaroğlu’na bırakmak zorunda kaldığında, aralarında benim de bulunduğum birçok kişi, bu komployu başka komploların takip edeceğini, referanduma kadar birçok kanlı ve karanlık olayın meydana geleceğini, PKK’nin yaz boyunca provokatif eylemlerini arttıracağını, bunun yansıması olarak Batı bölgelerinde Kürt-Türk çatışmalarının körükleneceğini, en nihayetinde de ülkenin yönetilemez hale getirilerek AKP’nin alaşağı edileceğini tahmin etmişti. Tüm söylediklerimiz teker teker gerçekleşiyor. PKK yıllardır başvurmadığı şehir eylemlerine yeniden başladı. Olabildiğince fazla can kaybına yol açmayı hedeflediği karakollara saldırı eylemlerini arttırdı.

Bu kapsamda Hatay Dörtyol’daki PKK katliamı tam da beklendiği gibi Ülkücü/milliyetçi Türkleri harekete geçirip ilçenin Kürt sakinlerine saldırttı. PKK’nin uzantısı BDP yangına körükle gidercesine zaten ateş üstündeki Dörtyol’a sefer düzenledi. İyi ki yetkililer BDP konvoyunun ilçeye girişine izin vermedi de yaşanabilecek daha vahim olayların şimdilik önüne geçilebildi. Bu arada Ergenekon’un avukatı CHP de ülkeyi yönetilemez hale getirmek için elinden gelen her şeyi yapmaya başladı. CHP genel başkanı Etrolu Gandi Kılıçdaroğlu, tarihi gerçekleri ters yüz ederek 2007 yılındaki 27 Nisan muhtırasının AKP – Yaşar Büyükanıt işbirliğiyle verildiğini iddia etti.

Başka bir ülkede, normal bir zamanda olsa gülünüp geçilecek, toplumu geri zekalı yerine koyan bu deli saçması iddianın CHP tarafından durup dururken gündeme getirilmesi bugünün Türkiyesinde öyle hafifsenecek bir şey değil. Burada CHP pis bir oyun peşinde. Kılıçdaroğlu ve CHP bu iddiayla iki sonuç elde etmek istiyor: Birincisi; böyle taktiklerle AKP’nin enerjisini boşa harcamasını ve referandum sürecinde anayasa değişikliğinin içeriğinin tartışılmasını engelleyerek referandumu AKP’ye “evet-hayır” oylamasına dönüştürmeyi, dolayısıyla evet oylarının düşmesini hedefliyor. İkincisi ve daha önemlisi; Büyükanıt’ı hedef seçerek Genelkurmay’a bir mesaj veriyor: “AKP’yi hırpalamak için daha fazla çalışmazsanız, hatta darbe yapmazsanız sonunuz Yaşar Büyükanıt gibi olur.”

Bugün Büyükanıt’a yaptıklarını dün de Hilmi Özkök’e yaptılar, yarın büyük olasılıkla İlker Başbuğ’a yapacaklar. Bu komutanların ortak özelliği ise AKP iktidarında genelkurmay başkanlığı yapmaları ve AKP’yi 28 Şubat darbesine benzer bir darbeyle yönetimden uzaklaştırmak için çalışmamaları ya da çalışmış olsalar bile bunda başarılı olamamaları… Oysa bu kişiler görev başındayken milliyetçi -ulusalcı cephenin ve CHP’lilerin gözbebeğiydi. 27 Nisan bildirisine canı gönülden destek veren CHP yöneticilerinin demeçleri arşivlerde duruyor. Bugün aynı adamların o bildiriden dolayı Yaşar Büyükanıt’ın yargılanmasını istemelerinin asıl sebebi sabık genelkurmay başkanının siyasete müdahale etmesi değil, o müdahalesinde başarısız olmasıdır. Eğer AKP hükümeti 27 Nisan bildirisinden sonra dik durmayıp istifa edip gitse de iktidar CHP’ye devredilse Büyükanıt bugün onlar için bir kahraman olacaktı ve CHP’liler onun elini öpmek için sıraya gireceklerdi.

Neyse, bütün bunlar biri biriyle sıkı sıkıya alakalı olsa da konuyu fazla dağıtmayalım. 12 Eylül referandumu Türkiye için bir dönüm noktası olacak. Niçin? Şu nedenle: Referandumda Evet çıkması halinde Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nin yapısı bir nebze demokratikleşecek; bu da yasama, yürütme ve yargının üzerindeki statükocu vesayetin önemli ölçüde azalmasına neden olacak. Yani devlet yönetiminde güçler ayrılığı gerçek anlamına kavuşacak. Yani kurumlar kendi asli görevlerini yapmaya başlayacak. Aynı zamanda, seçmen/halk iradesi devlet yönetimine biraz daha fazla yansıyacak. Bakın her cümlede özellikle üstüne basa basa, “bir ölçü”, “bir nebze”, “biraz daha” diye vurguluyorum, çünkü anayasa değişikliğinin köklü bir demokratikleşme getirdiğini iddia etmiyorum, bu değişiklik çok yetersiz, anayasanın sorunlu hükümlerinin çoğuna değinmiyor bile ama bu şartlarda ancak bu kadar olabiliyor. Ama bu değişiklikler daha köklü değişiklikleri kolaylaştıran bir adım olarak önem taşıyor. İşte statükonun asıl korktuğu da bu… Şimdiye kadar seçilmiş hükümetlerin üzerinde görünmez bir güç olarak ülkeyi perde gerisinden idare ediyorlardı; şimdi bu biraz zorlaşacak. Bu olasılık da onları çok korkutuyor ve çıldırtıyor. Bu yüzden de bu referandum sürecinde ellerindeki bütün kozları oynamaya başladılar.

Baykal’ın kaset komplosuyla devrilip Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanlığına ışınlanması bu oyunun bir parçasıydı. CHP’nin oyunun 5-10 puan artması statükonun çoktandır hayallerini süsleyen bir CHP-MHP koalisyonu olasılığını arttıracaktı. Bu oyunun direkt ve legal siyaset hamlesiydi. Hükümetin Kürt Açılımı girişimi engellenerek barış umutları suya gömülecek, bu da PKK’nin kanlı eylemlerini arttırmasına yol açacak, böylelikle hem Kürtlerde hem de Türklerde “ne olursa olsun, inceldiği yerden kopsun” duygusunun hâkim olmasına yol açacaktı. Bu ruh halinin toplumsal nefreti arttırıp çatışmaları beraberinde getireceğini görmek içinse kâhin olmaya falan gerek yok. Bursa İnegöl’de ve Hatay Dörtyol’da olan budur. İşte bu da statükonun oyununun dolaylı ve illegal hamlesidir.

Dörtyol’daki olayın ayrıntılarını iyi okuyun. PKK Hatay gibi Kürtlerin çoğunlukta olmadığı bir bölgede saldırı düzenleyip 4 polisi öldürüyor. Bunun üzerine bir grup ülkücü-milliyetçi Türk cep telefonu mesajlarıyla örgütlenip ilçedeki Kürt mahallesine ve Kürtlerin işyerlerine saldırarak ilçede bir iç savaş provası yapılıyor. BDP bu kostümlü provanın eksik unsurunu tamamlamak üzere Doğu illerinden araç konvoyu düzenleyerek Dörtyol’a gitmeye çalışıyor. BDP’nin PKK’nin talimatıyla gerçekleştirmeye çalıştığı provokasyonun amacı ise açık; zaten istim üstündeki ilçeye o konvoyun girmesinin nelere yol açacağı belli ve oradan sıçrayacak kıvılcımın tüm ülkeyi sarması işten bile değil. Bu da aynen 12 Eylül öncesinde olduğu gibi ülkenin yönetilemez hale gelmesi ve toplumda “birileri gelsin bu kargaşaya son versin” hissinin uyanması, akabinde de klasik veya post – modern bir darbeyle AKP hükümetinin devrilmesi demek.

Bu oyun o kadar açık ki, 12 Eylül öncesinin aktörleri bile neredeyse aynı. Uzun bir süredir sokaklardan uzak tutulan MHP’li ülkücüler gizliden gizliye yeniden devreye sokuluyor. İnegöl’de ve Dörtyol’daki arbedelerde bunların parmağı olduğunun emareleri var. Hatta Türk Solu adındaki, Ergenekon’nun psikolojik savaş yayını provokatör dergi açıkça ülkücüleri sokağa çıkmaya ve Kürtlere saldırmaya çağırıyor. Böyle açık bir suç çağrısını ben 12 Eylül öncesinde bile görmedim.

Burada en önemli rollerden biri PKK’ye düşüyor. O da Allah için, rolünü iyi oynuyor. Çünkü o da statükonun yarattığı bir yapı ve ondan besleniyor. Türkiye’nin kangrenleşmiş sorunlarını çözmesi, demokratikleşmesi, bir hukuk devleti haline gelmesi, zenginleşmesi, refaha ve istikrara kavuşmasının sadece Batıdaki Türklere değil Hakkâri’nin dağındaki Kürt köylüsüne de faydası olacak. Bu da PKK’nin en önemli varlık sebebinin ortadan kalkması demek. PKK’nin ortadan kalkması ise Ergenekoncu savaş lobisinin ve vesayet rejiminin gereksiz hale gelmesi demek. İşte bu yüzden bu statükocu cepheyi temsil eden CHP, MHP, PKK ve bunların her alandaki uzantıları referandumda aynı safta birleşiyorlar. Bunlar düzenin değişmesini istemiyorlar. Değişmemesi için de ellerinden gelen her türlü melaneti sergiliyorlar; ve maalesef buna devam edecekler.

Bu melanete benim de bir parça katkım olsun diyorsanız CHP-MHP-PKK’nin ağzına bakın, referandumda “Hayır” deyin!

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..