Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ocak '07

 
Kategori
Dil Eğitimi
 

İngilizce öğretemiyoruz

İngilizce öğretemiyoruz
 

Hiç düşündünüz mü Türkiye'deki turistik yerlerde boyacılık yapan veya mendil satan çocuklar nasıl oluyor da anadilleri gibi İngilizce konuşabiliyorlar? Oysa bizim zamanımızda ilköğretimin ikinci kademesinden (eskiden ortaokuldu tabi) lisenin son sınıfına kadar en az 6 yıl İngilizce dersi okutulurdu. Ama şahsen üniversiteye başladığımda "speaking" (Konuşma Becerileri) dersinden kalmıştım! Şimdi ise İngilizce dersi ilköğretim 4. sınıfta verilmeye başlanıyor, lise 4 yıla çıktı; dolayısıyla toplam 9 yıl İngilizce dersi veriliyor ama İngilizce bilen yok ortada! Bir yerlerde bir yanlışlık olmalı!

Dil bir iletişim aracı olduğuna göre, yabancı dil dersleri de bu amaca yönelik verilmelidir, yanılıyor muyum? Bir öğrencinin Gramer defterinin kalın olması, onun İngilizce olarak iyi iletişim kurabildiği anlamına gelmez. Şunu demek istiyorum ki, bir insan İngilizce'de ne kadar zaman kalıbı, ne kadar Gramer yapısı varsa su gibi biliyor olabilir, ama bunları yerinde kullanamayacaksa ne işe yarar bunlar?

Başa dönelim, İngilizce konuşabilen şu minik satıcılar vardı ya, bir kez bile Gramer dersi almadıklarına eminim. Ama "mucizevi" bir şekilde şakır şakır konuşabilip anlaşabiliyorlar. Nasıl mı oluyor? İşte şöyle:

Noam Chomsky adlı dilbilimci'ye göre, her insanın doğuştan sahip olduğu ve beyinde yer alan bir "dil edinim cihazı" (LAD - Language Acquisition Device) sayesinde, bebekler çevresinde konuşulan dili rahatlıkla "ediniyorlar" (öğrenmiyorlar: edinmek ve öğrenmek farklı şeyler).

Dolayısıyla, ikinci dil de anadil gibi sunulduğunda (turistik bölgelerdeki gibi), yabancı dil öğrenemememiz için hiçbir sebep yok. Bu durumda, her öğrenci turistik yerlere gidip mendil mi satsın? Yoksa herkes yurt dışına mı gitsin de dil öğrensin? Tabiki bunlar her koşulda mümkün değil. Ama madem onları yabancı dilin konuşulduğu ortama sokamıyoruz, o ortamı onlara getirebiliriz. Bunun için İngilizce öğretmenlerine büyük görevler düşüyor: İngilizce öğretmenleri İngilizce dersinde İngilizce konuşmalı.

Öğrencilerin bilişsel seviyeleri ne olursa olsun, derste sürekli İngilizce bir şeyler duyduğunda mutlaka bir şeyler kapacaktır. Öğretmen sınıf içerisindeki yönergeleri İngilizce olarak yaparsa, öğrencilere hissettirmeden onları bu işin içine katarsa, o öğrenciler gerçekten çok şanslı demektir.

Tabiki gramer dersi Türkçe olarak verilebilir. Yani aslında tümevarım, tümdengelim, soru-cevap, ne kadar yöntem varsa yerine göre hepsini kullanarak gramer öğretilebilir; ama öğrencilerin anlaması için gramerin Türkçe olarak verilmesinde çok da sakınca yok. Yeter ki öğretmen gramer dışında sürekli İngilizce konuşsun.

Bir de, bir çok kişinin temel problemi olan kelime bilgisini unutmamak gerek. "En iyi ezberleme yöntemi nedir?" sorusu en sık sorulanlar arasında. En iyi ezberleme yöntemi kişiye göre değişir ama araştırmalar göstermiştir ki, en verimsiz teknik "listeleme" tekniğidir (sözcükleri ve Türkçe karşılıklarını alt alta yazıp ezberlemek). Bir çok kişiye göre de en kolay ve kalıcı yöntem şudur: Bir bağlam içinde sözcükler karşımıza çıktıkça aklımızda kalır; daha kalıcı olması ise, sözcüklerin rastgele aralıklarla farklı bağlamlarda karşımıza ikiden fazla kez çıkması şeklinde gerçekleşir. Ama malesef öğretmenler genelde -kendilerine göre- en kolay yolu seçip her sözcüğü 5'er kez, bilemediniz 10'ar kez yazdırmaktadır. Oysaki bu sadece sözcüklerin doğru yazılmasıyla ilgilidir (ve öğrenci sözcüğü tahtadan deftere geçirirken bir harf hatası yaparsa, aynı hatayı 10 kez yapacaktır ve sözcüğün yazılışını yanlış öğrenmiş olacaktır).

Staja gittiğim lisede beni çok şaşırtan şeylerle karşılaştım. Mesela Lise 1. sınıftaki hiçbir öğrenci doğru düzgün cümle kuramıyordu! (İlköğretimde 3 yıl İngilizce gördükleri halde). Beni bu bloğu yazmaya iten sebep de budur işte. Yazının başında da dediğim gibi, yıllarca İngilizce dersi alıyoruz ama kendimizi bir türlü ifade edemiyoruz. Çünkü pratik yapmıyoruz! Önemli olan Present Perfect Tense'nin S+have/has+V3 +O olduğunu bilmek değil, nerede ve nasıl kullanılacağını bilmek. Biz anadilimizde bir şeyler söylerken "Hmmm, şimdi önce bir özne lazım, Ben. Bir zarf tümleciyle cümleyi bir süsleyelim bakalım: bu sabah. Hıh, tamam oldu. Bir nesneye ihtiyacım var, belirtili mi olsun belirtisiz mi? Ama bu yükleme bağlı yahu, bakalım yüklem geçişli bir fiil mi olacak ki. Amaan kafam karıştı, konuşmayayım en iyisi..." şeklinde düşünüyor muyuz? Hayır. O halde, ikinci dili konuşurken de düşünmemeliyiz; çünkü iletişim kendiliğinden gelişen bir şeydir (spontane diyorlar ya, ondan).

Lütfen İngilizce öğretmenleri derslerde mümkün olduğunca İngilizce konuşsun. Öğrencide en azından kulak aşinalığı oluşur, sonradan öğrenci farkında bile olmadan öğretmenden aldıklarını kullanmaya başlar (Bana öyle olmuştu). Ne kadar pratik yapılırsa, dili "edinme" de "öğrenme" de o kadar kolay olur.

Not: Okullarda İngilizce öğretilemediğine dair daha somut bir kanıt isteyenler için, "Yeter ki isteyin, ama yürekten!" adlı yazımı okumalarını tavsiye ediyorum.

 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..