Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '18

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İnşaat İşçiliği ve 3. Havalimanı

İnşaat İşçiliği ve 3. Havalimanı
 

3. Havalimanı İşçilerinin Talep Listesi


Anlatmıştım. Uzatmayacağım. 15 yaşındaydım. Ortaokulu henüz bitirmiştim. Ankara’nın kenar gecekondu semtlerinden birinde oturuyorduk. Geçim sıkıntısı çekiyorduk. Liseye kaydolamayacaktım. Çalışmam gerekiyordu. Kuzen ağabeylerim çalıştıkları inşaata aldırabileceklerini söylediler. Çare yoktu, gittik.

İnşaat o tarihte Ankara’daki en büyük şantiyeydi. 300’den fazla işçi çalışıyordu. Yüklenici bugün halen Türkiye’mizin kurumsal  firmalarındandır.

Muhasebeden, 18 yaş altı olduğum için başlatamayacaklarını söylediler. Israrcı oldum, kuzen ağabeylerimin itibarları da söz konusuydu, yol gösterdiler. Muhtarlıktan “ 3 yaş büyük gösteren nüfus kâğıdı örneği getir, başlatalım” dediler.

Belgeyi kendimiz dolduruyor, muhtara mühürletiyorduk. Usul buydu. Doğum yılı rakamlarının sonundaki “3” rakamını ağzı sola dönük büyük ”C” şeklinde yazdım, mühürlettim, aynı kalemle “0” (sıfır) haline getirdim, işe alındım.

İnşaat işleri tehlikelidir. 18 yaşın altındakiler çalıştırılamaz. Bugün böyleydir, o zaman da böyleydi.

Yasağı, resmi evrakta sahtecilik suçu işleyerek aşmıştık. İşveren yönünden sorun yoktu.

Hemen belirteyim. Şirkette benden başka 18 yaş altı çalışan yoktu.

O tarihte o yüklenicinin böyle bir politikası yoktu.

İşyerinde sevilen işçiler olan kuzen ağabeylerimin itibarı, benim çalışmaya aşırı hevesli havam ve muhasebedekilerin yardımcı olma duygularıyla iş kotarılmış oldu.

Sigortamı hemen yaptılar. Emniyet kemerimi, baretimi, eldivenlerimi verip iş sahasına sürdüler. Şantiyede yemekhane, öğle yemeği, koğuşlarda kalan gurbetçiler için kahvaltı ve akşam tabildotları, duş, servis (kamyon kasasında seyahat ediyor idiysek de nimet olarak değerlendiriyorduk.) olanakları vardı.

Sahaya, işimin başına gönderildim.

Soğuk demirciydim.

İnşaatta kalıp, demir, beton başlıca iş gruplarıydı. Betoncular Mardin Nusaybin’li, kalıpçılar Ordu Aybastı’lı, Demirciler Sivas’lıydık. Santiyemizde böyle bir “çalışanlar sosyolojisi” vardı.

Ekiplerin tamamına yakını gurbetçiydi.

İnşaat işinde teknoloji bugün oldukça ilerlemiştir.

Günümüzde vinçler, beton mikserleri ve pompaları, tünel kalıp yöntemi gibi usuller benim inşaatta çalıştığım döneme, yani 40 yıl öncesine kıyasla işleri oldukça kolaylaştırmıştır.

Yanlış anlaşılmasın bu ilerleme sadece işverenin işini kolaylaştırmıştır.

Eskiden 10 kişinin veya belki daha çok işçinin çalıştırıldığı inşaat işlerinde bugün makinalar ve olanaklar sayesinde aynı iş için “bir” kişi yetebilmektedir.

O “bir” kişinin işindeki zorluklar ve tehlikeler ise aynen devam etmektedir.

Diğer 9 kişi ise işsizler ordusuna tayin olmuşlardır.

Yaz tatilinde inşaatta çalışırken geçirdiği iş kazası neticesinde yaşamını kaybeden üniversite öğrencisi veya diğerlerinin dramlarının haddi hesabı yoktur. Googlea’da küçük bir arama yapsın inanmayan…

İnşaat işi zordur. Hatta, dünyanın en zor işidir.

İnsanlık tarihi boyunca bundan daha zor bir iş hiç olmamıştır.

Düşünün, Mısır piramitlerinden Çin seddine, ortaçağ kale surlarına, imar adına bugüne kadar yapılmış ve halen yapılmakta olan devasa köprülere, tünellere, gökdelenlere… kadar etrafta gördüğünüz her şey “inşaat işçileri”nin emeği, teri, canı, kanı… pahasınadır.

Pek çoğunun “mimarı” bilinir de, hiç birinin “yapanı” bilinmez.

Efendime söyleyim…

O yıllar işçi hakları bugünden çok ilerdeydi. Çalıştığım şirket de inşaat sektöründe o günün güzide firmalarındandı.

Yevmiyeliydik. Yani çalıştığımız gün sayısı üzerinden aylık alırdık. Aylığım bir ilkokulda hizmetli olan babamın maaşının tam 3 katıydı.

Benim ücretim mi çok yüksekti, babamın maaşı mı çok düşüktü, kafama takıldı. Ama galiba o dönem inşaat işçilerinin geliri bugünkünden yüksekmiş. Bugün bazı çok istisnai durumlar dışında herhangi bir inşaat işçisi yoktur ki, bir ilk okul hizmetlisinin 3 katı gelir elde edebiliyor olsun…

Tabi her şey güllük gülistanlık da değildi.

O yıllarda da bugün olduğu gibi günlük çalışma süresi 8 saatti. İnşaat işlerinde “hafta sonu tatili” mevhumu yoktu. “Ay otuz, yevmiye otuz”, ancak ayın tüm günlerinde çalışmakla mümkündü.

Çalıştığım şantiye bu konuda da işçilere büyük bir olanak sunmuştu. Günde 9 saat çalışmaya itiraz etmemek kaydıyla birer hafta sonu arayla Pazar günleri tatil yapabilme hakkı… Yani toplam 13 saat fazla çalışma karşılığında iki haftada bir gün tatil yapma hakkına sahiptik. Bu işten 5 saat zararlı çıktığımızı biliyorduk ancak o bir günü dinlenerek, belki gezerek geçirebilme hakkının kıymetini  “paha biçilemez” olarak görüyorduk.

Kışın soğuk aylarında şantiye paydos eder, ilk baharda açılırdı. Kışın gurbetçi olanlarımız memleketlerine bizler evlerimize dönerdik. Gelirimiz kesilmiş olurdu ancak güneşin alnında, yağmurda, ayazda, ağır ve yorucu iş temposuyla geçirilen zamanın acısını bu sürede dinlenerek ve yeni sezon için enerji depolamış olarak geçirirdik.

Bu koşullarda aralıksız 3 yıl çalıştım. Bu süre içinde iş ortamında yakınlaştığımız mühendis ağabeylerin ablaların telkinleri ve yönlendirmeleriyle okula döndüm. Liseye kaydoldum, üniversiteye girdim… Yaz tatillerinde git gide ağırlaşan iş koşullarında inşaatlarda çalışmaya devam ederek memur olup o cendereden kurtuldum.

Bugün bir emekliyim.

Emeklilik hakkımı 51 yaşımda kazanmış olmamda  o 3 yıllık dönemde şirketin eksiksiz yatırdığı sigorta primlerimin payı büyüktür.  Biliyorsunuz, emeklilik yaşının hesabında sigorta başlangıç yılı baz alınarak uygulanmakta olan   bir kademeli geçiş söz konusudur. Bu engeli 51 yaşımda aşmış oldum.

Ama tabi herkesin benim kadar şansı yok. Kimlerin mi? Bütün bu hususlar nereden mi aklıma geldi?

Onu da kısaca anlatayım da sözümü bitireyim.

Bütün şu laf kalabalığı 3. Havalimanı İnşaatı işçilerinin medyaya sınırlı bir şekilde yansıyan eylemlerinde dile getirdikleri taleplerinden yükselen ve  gündem kalabalığında gözlerden kaçan feryatlarına şöyle bir kulak kabartmamla depreşen  anılarımın ve empati yapma duygumun klavyemden dökülmesinin sonucudur.

Konuyu işçi hakları, sömürü, sendika… vb. sözcükler bağlamında devrimci ve siyasi hamaset noktasına (ki bunun alâsını yapabilirim ama burası yeri değil) taşımaya gerek yok.

Biliyorsunuz. 3. Havalimanı işçilerinin, güvenlik güçlerinin müdahalelerine ve çok sayıda gözaltılara varan eylemleri ve bu eylemlerin gerekçesi olarak duyurulan talepleri basına yansıdı.

Bu gerekçelerden bir tanesi vardı ki, dikkatlerden kaçtı, ya da kaçırıldı. Buna göre işçiler ücretlerinin bir kısmının elden ve bir kısmının banka hesabına yatırılarak ödenmesi uygulamasına son verilmesini ve ücretlerinin tamamının bankaya yatırılmasını talep ediyorlar.

Ve Türkiye’nin tamamında söz konusu olan çok ciddi bir sorunu kamuoyunun gündemine taşımış oluyorlar.

“İnşaat Sektöründeki Kayıtdışılık” sorununu…

İşçiler, sigorta primlerinin düşük gösterilmesine yol açarak münferit mağduriyetlerine sebep olan bu uygulamayı talep listelerine ekleyip gündeme taşımış olmakla, kayıtdışılık yoluyla devletin bütçesine girmesi gereken sigorta primi, gelir vergisi, bunların gizlenmesi yoluyla işverenin düşük gösterilmiş olan kurumlar vergisi matrahı nedeniyle azalan kurumlar vergisi vb.ne dikkat çekmeye çalışarak bir anlamda hepimizin haklarının savunusunu yapmış olmaktadırlar. Bu sebeple dahi herkesin teşekkürlerine hak kazanmışlardır.

Yürürken gördüğümüz ekmeği alıp, öper, ayak altından uzak yerlere koyarız. Sebebi, o ekmeğin sürülen, ekilen, hasat edilen tarladan harmanda başağından ayrılıp değirmende un olmasına, fırında ekmeğe dönüşmesine kadarki süreçte harcanan emeğe saygıdır.

İnşaat işçiliği zordur. Mısır Piramitlerinden, Çin Seddinden 3. Havalimanı inşaatına kadar… Hep zordu. “Emek” dediğin şey o devasa anıtsal yapıların görkemindeki, taşındaki, harcındaki terdir, kandır, candır… Emek, ekmektir, ekmek de emek…

Bu yazı, herkesin yaşamında katkısı olan yeryüzünün tüm inşaat işçilerine ve 3. Havalimanı inşaatı işçilerine ithaf olunur.

 

Kenan IŞIK

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..