Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '18

 
Kategori
Psikoloji
 

İnsan Beyninde İyilik ve Kötülüğün Düzeni

İnsan  Beyninde   İyilik  ve  Kötülüğün   Düzeni
 

Bilindiği gibi dünyada sırrına hâlâ tam olarak erişilmemiş ve düşünülenlerin üstünde sistemli ve sınırsız bilgi işlemine sahip olan varlık “İnsan Beynidir”. Hatta insana, insan olduğunu hatırlatan, öğreten ve bu doğrultuda hareket emesini sağlayan da beynidir. Bu yüzden insanın beyne tanrı dememesi için kendisini zor tutmaktadır. 
İnsan beyninde sağ lop, sol lop, ön, orta ve arka korteksler şeklinde çeşitli bölülerin mevcudiyetiyle birlikte, beyin içerisinde en az on beş milyarı aşan nöron bulunmaktadır. İşte insanı hem insanlaştıran hem de diğer canlılardan ayıran en bariz açık özellik, beyindeki nöron sayısının milyarları bulması ve birbiriyle sınırsız iletişimidir. 
Beyin Uzmanlarının bugüne kadar yapmış oldukları bilimsel çalışmalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak, insan beyninde iyilik ve kötülüğün ya da bizi biz yapan düşüncelerimizin nasıl organize olduğunu, felsefi ve mantık açısından şu temel gerçeklere göre açıklanabileceği mümkündür.
Her şeyden önce insan anatomik olarak enerji deposuna benzer şekilde sürekli ses, ısı, ışık, sıvı, koku, renk, tat ve özelliğini tarif edemeyeceğimiz çeşitli saydam sinyalleri alıp depolayan, aynı zamanda dışa gönderen güçlü bir alıcı ve verici özelliğe sahip manyetik bir cisimdir. 
Beslenme ve hareketlerden alınan enerjinin yüzde yirmisini beyindeki nöronlar alıp kullanır. Enerji sinyalleriyle harekete geçen nöronlar, “Dendirit” olarak adlandırılan lifler aracılığıyla birbirleriyle bağlantı kurup istenilen yönde duygu, düşünce, his, edim ve  sorgulamaları gerçekleştirir. 
Beyindeki nöronların nasıl ve neye göre şekillenip düşünce sahibi olunduğunu ayıran diğer önemli bir örnek te, hayvan yavrusu ile insan bebeğin yürüme sürelerindeki farklılıktır. 
Örneğin tüm hayvan yavruları tür ve özelliklerine göre en erken bir iki saat ya da bir iki hafta sonra kalkıp yürüme ve uçmaya başlaması. İnsan bebeği ise en erken bir ya da iki yıl sonra ancak yürümeyi öğrenmesi, insanın beyin nöronlarının çevreden alınan sinyal ve iletişime göre harekete geçtiğini çok güzel açıklamaktadır. 
Genelde hayvan yavrularının beyinleri kopyalı ve kalıplanmış hazır şekilde doğarlar. Ve bu yavru hayvanın beyni, gelişimini tamamlamış hayvanın kontrol ve hareket kapasitesini sağlayan nöronlarla aynıdır. 
Hayvan yavrularının beyindeki nöronların dendirit iletişimi, doğduğu gibi kalır ve daha sonra hiçbir gelişim ve farklılık göstermez.  Bu yüzden erken yürüdüğü gibi, yetişkin bir hayvanın yapacağı tüm hareket, his ve duyguları bir saat içerisinde hissedecek  kapasitededir.
İnsan bebeğinin beyin nöron sayıları on beş milyar şekilde hazır doğmasına rağmen, nöronlar arasındaki dendirit iletişim bebeğin çevreyle olan bağ, ilişki ve hareketlerine bağlı olarak zaman içerisinde ilişkiyi geliştirerek çoğaltır. İşte insanın her değişik  ortam ve koşullara uyum sağlayabilmesi, beyin nöronlarının ortam, zaman, hareket ve sosyal koşullara  göre sınırsız dendirit iletişimi geliştirip çğaltmasıdır.
Bu yüzden bebekler ya da yetişkinler her iklimsel ortama göre uyum sağlayarak yaşayabilirken, hayvanlar doğdukları iklimin dışında başka ortamlarda kolayca yaşayamamaktadırlar. Buna sebep olansa, hayvan beynindeki nöronların dendirit iletişimlerinin sabit ve sınırlı kalmasıdır. İnsan nöronları ise sürekli her ortam ve değişime göre iletişimi sınırsız geliştirir.
İnsan Beyinde böyle birçok temel özellik ve farklılıkların mevcut olması, doğal olarak insanın iyilik ve kötülük özelliklerinin de, nöronlar arası zaman, koşul, ilişki, ses, sinyal, durum, sertlik yumuşaklık, rahatlık, zorluk vb. şartlarda dendirit iletişimin çoğalıp yoğunlaşmasına bağlı şekilde işlem gördüğü.
Yaşamaya yeni başlayan bir bebek, ilk olumlu, olumsuz sinyalleri annesinin memesiyle kurmuş olduğu ilişkiye göre nöronlarını harekete geçirir. Anne bebeğin acıkma saatini iyi ayarlamayıp, bebeği çok acıktıracak şekilde sürekli emdirirse, bebek bu duygusunu ağlayarak ya da çeşitli seslerle çevreye ve anneye iletir.
Ağlama veya sıkıntılı hali doğal olarak bebeğin beyin içerisindeki nöronların yüksek derecede enerji kullanmasını ve diğer nöronlarla bu doğrultuda sıkıntılı, sinirli ve olumsuzluğu yükselten bir dendirit iletişim geliştirir. Bu vb. durumlar sürekli devam ederse, o çocuk sinirli bir karaktere daha yatkın olur.  
Diğer bir örnekse, bir bebek temiz, rahat ve her şeyi zamanında normal koşullarda yerine getirildiğinde, o bebeğin beyindeki nöronları dendirit olarak enerji tüketiminden diğer faaliyetleri normal şekilde kurar. Ve sürekli aynı normal ortamda yetişen bir bebek ya da yetişkin, daha insani ve sakin bir karakter özelliği taşır.
Çocukluktan olgunluğa kadar toplu ve bireysel olarak çevrede yaşanan siyasi, kültürel, ekonomik, kavga, çatışma, savaş, terör, kıskançlık, anormal yarışlar gibi olumsuzluklar, istemesek te insanda kötülüğün yükselmesinin ana kaynağıdır. 
Bir de buna bilgi eksikliği, bilgi yanlışlığı, kendisini ifade etme sıkıntıları, korku, herkesten üstün olma gibi egoist bencil duyguların sürekli direkt ve dolaylı dile getirilmesi, o toplumlarda sözde insanlık adına aslında kötülükler her şeyi belirlemektedir. 
Tüm bu sosyal olayların nitelik, nicelik, özellik, gelişme, oluşum, yaşanma dereceleri ve süresi kişi, aile, grup, topluluk, toplum ve ülkelerin olumsuz, olumlu veya üst olumluğu, beyindeki nöronların dendirit iletişimin yüksekliğine ve  bilinç altına kaydedilen bilgilere göre dışa yansır.
İnsan beynindeki iyilik ve kötülüklerin özet olarak bu şeklide oluştuğundan yola çıkarak, bazı toplum ve ülkelerin karakterlerini ya da iyilik kötülük derecelerinin düzen ve yansımalarını  şu şekilde  saptayabiliriz. 
Bir toplumun kaderini ya da karakterinin oluşumunu o toplumu yöneten devlet sistemlerinin birinci derece etkisi olduğunu herkes bilir. Ülke yönetimi gerçek sosyal devlet olmanın dışında, ekonomik kaynak ve olanakları fırsat eşitliği adıyla güçlü olanların hırsızlık, yolsuzluk ve yalan düzenine göre yönetilmesi, o ülke toplumunun beyin nöronları %90  olumsuz yükseklikte ve sayıda  dendirit iletişim gerçekleştirir.
Böyle bir ülkede  insani ilişkiler hep kötülüklerin yüksekliği gölgesinde  kalitesiz yaşanır. Yani doğru olan her şey dejenerasyona uğramıştır ve uğramaya devam eder.
Eğer devlet yönetimi geçmiş olumsuzluklardan gerçekçi bir ders çıkarıp insanları doğru, çağdaş, gerçek demokratik bir mantıkla eğitirse, o toplumda insanların beyin nöronları daha çok olumlu yönde dendirit iletişimle iyi bir  karakter dönüşür.
Buna ilave olarak aile ve toplum içerisinde kültür, inanç etnik, cinsiyet vb. farklılıkları birbirine karşı kullanmak yerine, birbirine yardımcı örnek ve destekleyici duygunun eğitim olarak verildiği toplum veya ülkede, iyilik nöronları daha yüksek iletişim kurup kötülükler can çekişir. 
Devlet yönetimleri ve bağlı oluşumları sürekli kendinden başkasını kötü ve gereksiz gören bir siyasi, idari, dini, bilgi, eğitim, duygu ve düşünceyle hareket ettiği sürece, bireylerin nöronlarını hep bencillik ve kötü yönde yüksek iletişim kurmasına sebeptir.
İfade edilen toplum ve birey  karakteri insanlığı, siyaseti, iyiliği, demokrasi gibi kısacası güzel olan her şeyi kendi beynindeki doyumsuz, bencil, narsist ve ukala nöronların yükselmiş dendirit iletişimine göre  şekillendirip gerçekleri çarpıttığına dikkat edilmesi gerekir.
Demek ki insanın karakter yapısındaki iyilik ve kötülükler, insanların yaşadıkları çevre ve olayların niteliklerine göre, iradeleri doğrultusunda nöronlarını hareket ettirmesine bağlıdır. Bu yüzden her neden önce kendinde ve insanda arandıktan sonra farklı etkiler sorgulanmalıdır.
Belirtilen olumsuzluklardan uzak insana yakışır şekilde iyiliklerin yüksek olduğu nöronların çalışması için, öncelikle her konuda empati kurup, bireysel ve toplum olarak öz eleştiriyle işe başlanabilir. Bu bir ön ve küçük adım olup, samimi sorgulama yapan her insan ve toplumun, olumsuzlukları minimalize edeceğinden emim olabiliriz. 
“Unutmayalım ki, her insanın beyin nöronlarının dendirit iletişim hareket ve şekillenmesi,  yaşamımızdaki iyi ve kötü  hikayelerin dıştan içe, içten dışa yansıyan gerçek özetidir. 
 
Cemal Zöngür
 
 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..