Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '08

 
Kategori
Güncel
 

İnsan hakları ve türban

İnsan hakları ve türban
 

Türban konusu uzun yıllar laik olanla olmayan arasındaki bir çekişmenin ana konusuymuş gibi gösterilmiştir. Türban takan laik değildir demek ne kadar yanlışsa, türban takmayanın da laik olduğunu iddia etmek bir o kadar yanlıştır. Kendisine müslümanım diyen ve Kur'an-ı kabul eden hiç kimse laik olmayı savunamaz bile. Çünkü islam dini birey ve devlet arasındaki ilişkiyi de düzenlemekte olup, bu bağlamda din-devlet ayırımı söz konusu olamaz. Bu noktada türbanın serbest olup olmaması tartışması anlamsızlaşmaktadır. Üstelik türbanın serbest bırakılması için uğraşan siyasi partiler ve onun destekcileri, bu sorunu bir insan hakları sorunu gibi gösterip açıkçası durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmektedirler.

Şimdi soru şu: Hem müslüman hem laik olmak mümkün müdür? Bu sorunun yanıtını vermek aslında çok da zor değil. Yukarıda açıklaması yapılan islam dini aynı zamanda cevabı da içinde saklamaktadır. Türban takmak insan hakkıdır denmesi de doğru bir söylem değildir. Kuçuradi hocanın İnsan Hakları Kavramları ve Sorunları adlı kitabında söylediği şu söz çok önemlidir: "İnsan hakları kişi haklarıdır, ama bütün kişi hakları insan hakları değildir." (s:4) Türban takmanın insan hakkı kavramıyla özdeşleştirilmesindeki yanlışlık da bu noktadadır. Çünkü türban kişinin kendi seçimi olup, onu takmak insan hakkıdır demek, kendi kişisel hakkının toplumun tüm katmanlarına dayatılması demektir.

Türbanla birlikte getirilmesi düşünülen üniversitelerdeki kıyafet serbestliği, aslında devrim yasaları tarafından belirlenen kıyafetin ortadan kaldırılmasıdır. Bir parti liderinin gözden kaçan bir sözü var: Genel ahlak kurallarına uygun kıyafet. Nedir bunun ölçütü peki? Ahlak kuralları yazılı normlar olmadığına göre, kişilerin göreceli ahlak anlayışları doğrultusunda türbana sıcak bakarken, mini etek, askılı ve göğüs dekoltesi olan bir kıyafetin sakıncalı ya da başka bir deyişle genel ahlak kurallarına uymadığı söylenirse farklı bir baskı unsuru oluşmayacak mıdır? Aslında yapılmak istenen de bu değil midir?

Kur'an'da geçen Ye'cüc-Me'cüc kim ya da kimler olduğu hep tartışmalı bir nokta olarak kalmıştır. Kimi islam tefsircileri, bu kavramların Orta Asya'daki Moğol, Tatar kavimleri olduğunu, kimileri ise henüz böyle bir toplumun oluşmadığını, kıyamet günü yaklaştığında ortaya çıkacaklarını söylerken, islam alimleri arasında önemli bir yere sahip olan Ibn-i Kesir ise Ye'cüc ve Me'cüc'ün Türkler olduğunu iddia etmektedir. İslam ümmetciliğinin karşısındaki en büyük tehlike Türklerdir. Çünkü kendini Türk olarak tanımlayan herkes gerektiğinde dini ikinci planda bırakıp, sadece ülkesi ve kimliği için mücadele eden bir toplumdur. Öyleyse seçtiği laik sistemle hemen tüm islam devletleri için tehlikeli olan bu toplumun süratle ümmet haline getirilmesi ve Türk kimliğinden uzaklaştırılması gerekmektedir.
Amerika'nın doğu bloğu tehlikesine karşı oluşturduğu yeşil kuşağın kendisine karşı bir hale geldiği bu dönemde, halkının büyük bir çoğunluğu müslüman olan ve Amerika ile genelde iyi ilişkiler kuran bu ülkenin, Türk kimliğinden uzaklaşıp ümmet kavramına yaklaşması kimlerin işine gelmektedir? Bu sorunun cevabı oldukça çetrefilli gözükmektedir. Aklımıza gelen herkesin işine gelebilir,ama işine geleceğini düşündüğümüz hiç kimsenin işine gelmeyip de, tamamen farklı güç odaklarının yıllardır oynadığı satrançta sadece bir piyon olarak gerektiğinde yem olarak kullanmak üzere kurduğu, göründüğünden daha basit bir strateji de olabilir.

Türban takmanın sadece basit bir insan hakkı ve kızlarımızın okuma haklarının iadesi gibi, söyleyenin de inanmadığı, oldukça tehlikeli bir senaryonun parçası olduğunu bu topluma nasıl anlatabiliriz bilmiyorum. İşler zorlaşıyor ve aydınlara her zamankinden daha fazla görev düşüyor.
 
Toplam blog
: 116
: 1883
Kayıt tarihi
: 24.10.06
 
 

Emekli Deniz Öğretmen Subayım. Felsefe ve yabancı dil eğitimi üzerine çalışmaktayım. Yazmak ise b..