Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '15

 
Kategori
Deneme
 

İnsan hantal ve dayanıksızdır

İnsan hantal ve dayanıksızdır
 

Fotoğrafçı David Castillo Dominici, Kaynak: www.freedigitalphotos.net


Bakmayın iri yarı bedenlerimize, sert bakışlarımıza, pala bıyıklarımıza.

Bakmayın zenginliğimizin ya da yetkilerimizin bize kazandırmış olduğu yıkılmaz görünen karizmatik duruşlarımıza.

İnsan hem hantal, hem de dayanıksızdır.

Hantal derken yaşam tarzını, düşünce ve inançlarını kolay değiştiremiyor olmasını kastediyorum.

Dayanıksız derken de çok çabuk kırılabildiğini, kültürüne göre beklenmedik sıradan durumlar karşısında kontrolünü kaybedebildiğini; ilkel yaşam süren ilk insanlara göre apartmanlarda, şehirlerde yaşayan insanın açlık, soğuk ve diğer doğal olumsuzluklar karşısında daha zayıf olduğunu; nefsini tahrik eden küçük şeylerden etkilenip duruma göre önemli hatalar yapabileceğini ifade etmek istedim.

Özellikle kentlerde yaşayan ve fazla hareket etmeyen insanlar olarak, boy, kilo dengemizi kaybedip ipleri kilonun eline vermeye başladığımızda çeşitli hastalıkları da bedenimize davet etmiş oluruz. Bir kez bu hale geldikten sonra geri dönmeyi başarabilenlerimiz de özellikle bizim ülkemizde çok fazla değildir.

Pek çoğumuz ne bedensel egzersiz yaparız, ne de beslenme alışkanlıklarımızı kolay kolay değiştirebiliriz. İrademiz de bilgi ve becerimiz de güçsüz olduğu için değiştiremeyiz. Kıyıdan, köşeden farkında olsak bile değiştirme iradesini gösteremeyiz.

Hastane ve sağlık ocağı kapılarına yığılan kalabalıkların en az yüzde yirmisi gereksiz vehimleri nedeniyle oralara gider, sağlık kurumlarını meşgul ederler. Televizyonlardaki sağlık programlarını dinleyenler hiç ilgisiz belirtileri ölümcül hastalık nedeni sayar can havliyle ortalığa düşerler.

Küçük şeyleri büyük dertler haline getirmede pek çoğumuz usta sayılırız. Aile ortamında kardeşler olarak birbirimizi kollar, ötekine fazladan bir destek sağlandığında kıyameti koparırız. Kardeşimizi kıskanırız. Ömer Seyfettin'in Kaşağı adlı öyküsünde anlattığı olayın benzerleri her gün yaşanır durur.

Eşlerin ikisinin de çalıştığı ailelerde her şey çok güzel yürüyorken, maddi manevi hiçbir sorun yokken birleştirip paylaşmayı beceremediğimiz için "senin paran, benim param" der, gereksiz çatışmalar ve kırgınlıklar yaşarız.

Kıskançlık insanın en zayıf noktalarından biridir. Kıskançlığın kıskacına yakalanıp eşlerimize dünyayı zindan ederiz.

Çok daha büyüklerine katlanıp evlilik gemisini zorlu fırtınalardan korumamız gerekirken küçük ve bazen tamamen yanlış anlaşılmaya dayanan bir kıskançlık yüzünden evlilik birliğini bozar, sonra da ömür boyu mutsuz, kimi zaman da pişman yaşarız. 

Aklımızla ağaçlardan ayrılıyor olmamıza rağmen ağaçlar gibi yaşlandıkça sertleşir, hem fiziksel, hem düşünsel esnekliğimizi yitiririz.

Dünyadaki en sağlam inancın bizim inancımız, en doğru yaşam tarzının da bizim yaşam tarzımız olduğunu düşünerek bunu bizden sonraki kuşaklara bir anlamda dayarız. Bütün itirazlara, yakınmalara, gösterilen nedenlere kulaklarımızı tıkar, değişen dünyanın değişen genç insanlarının yüz yüze oldukları durumları analiz etmekten, yeni durumlara göre yeni fikirler geliştirip çözümler üretmekten büyük bir özenle uzak dururuz.

Okuyup, dinleyip, yaşayıp öğrenme konusunda ciddi sorunlar yaşarız. Kendi dini, siyasal, felsefi, ideolojik görüşlerimizi geliştirmeden, zenginleştirmeden, güçlendirmeden, hiç mi hiç değiştirip olgunlaştırmadan yıllar boyu taşır, yetmezmiş gibi çevremizdekilere en değerli mal olarak sunarız. Gücümüz ve etkimiz altındaki eşlerimize, evlatlarımıza, çalışanlarımıza kabul ettirmek için elimizden geleni yapar, kabul ettiremeyince de bazen yıkıcı nitelikte tepkiler gösteririz.

İnsanın değişebilir bir varlık olduğunu çoğumuz reddeder, çoğumuz da değişebilmeyi "döneklik" olarak değerlendirir, öyle düşündüğümüz için en gerekli durumlarda bile değişmekten, değiştiğimizi göstermekten uzak dururuz.

Yaşamın her alanında her şeyi ölünceye dek desteklenecek bir futbol takımı gibi görürüz. Değişmemizin sosyal maliyetlerini göze alamayız.

Bilinç altımızdaki katmanlarda bulunan "kadını ikinci sınıf insan ve eşine kayıtsız şartsız ittaat eden varlık" kalıbının etkisinden kurtulamadığımız için her yıl milyonlarca kadını baskı altında tutar, yüzlercesini de katlederiz. 

Nefsine uyup yetkilerini kural dışı kullanan insanlar olduğunu hepimiz biliriz. Yaşamın her alanında ve her an onlarla birlikte yaşarız. Her düzeyde çeşitli yanlışlarla ve suiistimallerle yüz yüze gelir ve bunların çok çok azını şikayete konu ederiz. Şikayete konu olanların da bir yerlerde yumuşatıldığını, göz ardı edildiğini yaşımız ilerledikçe çok daha iyi anlarız.

Çok az sayıda da olsa kimilerimiz, sırtımızda bize yetki ve saygınlık veren ve bir anlamda güveni temsil eden cübbelerimizle yüksek lisans, doktora öğrencisi seçerken mülâkatlarda önceden kararlaştırılmış kimseleri tercih etmeyi bir hak; mülâkatı da bir formalite olarak görebiliriz.

Bir yaz günü, güvenlik görevi esnasında karakolun çardağında çayımızı yudumlarken nefes nefese bize ulaşan bir adama "polis bey, beş dakika önce kapımın önünde duran oğluma ait bisikleti çaldılar, hemen çıkarsak yakalayabiliriz" sözüne yarım ağızla "bisikletinin faturası var mı, yoksa biz bir şey yapamayız" şeklinde yanıt verip arkadaşımızla çay sohbetimize dönebiliriz. Kimi çok daha ciddi sorunlarda bile karşımızdakinin durumuna ve duruşuna göre farklı kaçamak yollar seçebiliriz. Olay resmi şikayet kalıbına dökülmedikçe sorun olmaz.

İçinde intihar olan bir filmi izledikten sonra intihar edebilir; içinde baklava olan bir şovu izledikten sonra da gecenin bir vakti kalkıp baklavacıya gidebiliriz.

Bazen zulümleri, baskıları, katliamları karşımızdan korktuğumuz için yaparız.

Radyodan, televizyondan işittiğimiz bir şarkıyı farkında olmadan akşama kadar aklımızda ve dilimizde çevirebiliriz.

Biz insanız.

Biz çoğumuzun zannettiği kadar esnek, dayanıklı ve dinamik değiliz.

 

20.11.2015 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..