Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Kasım '07

 
Kategori
Psikoloji
 

İnsan hikayeleri 9

İnsan hikayeleri 9
 

'Evlat'.... dedi, derin bir nefes alıp, sustu sonra... Sanki önemli birşey söyleyecekti, sanki kimsenin bilmediği bir sırrı vardı da söyleyip söylememenin kararını verememişti... Gözlerini yerdeki kilime dikti, gözleri daldı... Eski kilim ona birşey mi hatırlatmıştı? Bir hatırası mı canlanmıştı gözünde?...

Kilim üzerindeki nakışların bir dili olmalıydı, el dokuması, göz nuru kilim, kaç yıl bu odanın zenminine örtü olmuştu? Eski olduğu anlaşılıyordu ilk bakışta... Yer yer ipliklerin pörsüdüğü, renklerin solduğu eski bir kilim... Belki de kilimle ilgili hiç bir anısı yoktu, takılıp kaldığı kilim değildi... Öylesine dikmişti belki gözlerini yere... Gözlerini tavana dikseydi, bir anı, bir özleyiş arayacak mıydım bakışlarında?
Kendimce anlamlar yüklemeden dinlemeliydim belki de...

Saatler sürdü sanki sessizlik... Unutmuş muydu yoksa söyleyeceğini?
Sessizlik, derin bir huzur veriyordu içime, sırf bu huzur için bozmaya korkuyordum sessizliği... 'Evet' desem, bir soru sorsam konuşmaya başlayacaktı sanki... Ama sustukca konuşmayı unutur gibiydim...

Nice sonra derin bir nefes alışıyla koptum sessizliğin büyüsünden... Gözlerini bana çevirdi, şefkat miydi o bakış, sevgi mi, acı mı? Bilemediğim, çözemediğim bir bakış...
'Deli diyorlar ya bana...' dedi, birden canlandı sesi, hayata döndü... Baktım, sustum...

_"Delilik nedir Evlat? Akıl ile delilik arsındaki ince çizgiyi bilir misin? Bilir misin o incecik bir çizgidir?...
Ne kadar akıllı konuştuğumu düşündürdüm sana değil mi? Oysa deliyim... Delirdim... 24 yıl önce, ellerime kan kokusu sindiğinde delirdim... Belki öncesinde deliydim, akıllı olsam elime kan kokusu siner miydi? Bilmiyorum, cahillik desek adına kurtulur muyuz vijdan azabından? Okumamışlık, görmemişlik, bilmemişlik aklar mı insanı günahından? Cahildim, bunları bildiğime bakma sonradan öğrendim... Düşüne düşüne öğrendim... Sırrını çözdüm hayatın. Ama bu sırrı çözebilmek için bir hayata son vermem gerekmiş... Kader deyip aklanabilir miyim evlat suçumdan?
Sen merak ettin geldin, sordun, anlatıyorum... Birazdan sokaklara çıkıp yine dünyaya, düzene, insanlığa bağırıp söveceğim... İşte benim deliliğim orada başlıyor, sokakta... Yoruluncaya dek küfürler savuruyorum, hayata, düzene, dine, kitaba....

O zaman diyorlar ki; 'bakın, Kuyucaklı Deli İsmail geçiyor yine'... Duyuyorum, hissediyorum... Çocuklar korkuyor belki de... Ve beni her sokakta gören o günü, o hikayeyi hatırlıyor, bilenler bilmeyenlere anlatıyor... Ve ben koca bir günahı, acıyı, pişmanlığı, çaresizliği taşıyorum sırtımda...
Ölmem gerekti, ölmek kolay olurdu, alırdım kendi canımı da, aldığım gibi O'nun canını... O zaman kime ibret olurdum? O zaman bir an bile çekmeden bu günahın cezasını çeker giderdim... Deli dediler, kesmediler cezamı... Ben verdim kendime bu cezayı... Oysa az, oysa hafif, oysa yetmiyor...

Evlat, kader var... Ya da var bir kader... Halime 18 yaşındaydı, kaçırmıştım vermeyince babası. Severdik birbirimizi... Askerlik vaktim geldi, gittim. İzne geldiğimde bir bebecik beklediği müjdesini verdi bana... Dünyalar benimdi artık... Şu sokakta gördüğün insan sürüsü var ya, hani boşuna küfürler savurmuyorum onlara... O insanlar, o insanlar mı daha vijdansız ben mi? Yook benim suçum günahım büyük, paylaşmam kimseyle... Amma onların günahları, suçları kendilerine büyük... Büyükte delirmedi onlar benim gibi... Deli İsmail dediler akladılar kendilerini...
İftira ettiler Halime'ye, karnında bebeciğin başkasından olduğunu konuşup durdular kahvede, sokakta, köşebaşında... Adamlar, kendini adam sananlar, kadınlar, kendini kadın sananlar girdiler kanıma... Şüphe çıldırtır insanı, aklını başından alır... Dinlemedim bir an bile... Ağladı, çok ağladı... Unutamamak nasıldır bilir misin?
Ve o anı her gece tetkar tekrar yaşamak...
Kaçtı evden sokağa attı kendini, adını lekeleyen sokağa, adına leke süren insanların arasına sığındı... Korumadı hiç biri, lanetliymiş gibi, vebalıymış gibi kaçıştılar... Sokak ortasında bıraktılar ikimizi, gözü dönmüş bir adam, hamile korkumuş bir kadın... Kapı aralarından, pencere arkalarından seyrettiler...
On beş kere saplamışım bıçağı bebeciğimizin buluduğu karnına...
Ellerim kana bulandı, sokaktan kan aktı, yer gök kan oldu..."

Sustu sonra, gözlerini eski kilime dikti... "Bunu, Halime dokumuştu" dedi... Sustum sonra, gözlerimi onun yüreğine diktim...

_ " Allah affetse, ben kendimi affetmem evlat... Kendine hesabını veremediğin hiç birşey yapma, kendine hesap veremeyen kimseye veremez... Varsa bir suçun, günahın aklamaya çalışma, af dileme sen kes kendi cezanı... Yani vijdanın sana verir zaten o cezayı... Yaman çelişkidir bu, çok yaman, geriye dönüşü olmayan, telafisi olmayan, keşkeleri olmayan, kurtuluşu olmayan yaman bir çelişki... Delirmek ilaç gibidir arada... Sana son sözüm, hayatta ne yaşayacağını, ne olacağını bilemez insan... Belli olan tek şey, sen doğduğunda bir gün öleceğindir bunu sakın unutma... Ve hatta belki de doğamadan öleceğindir..."

Çıkıp gitti sonra sokaklara, sesi yankılandı, küfürleri çınlattı geceyi... İnsanlar ayıplarını duymamak için tıkadılar kulaklarını... O kendi günahıyla haykırdı insanların günahlarını yüzlerine... Payını alan aldı bu yaşanmışlıktan, korudu insanlığını, alamayan devam etti yitirmeye insanlığını...


Bu da bir insan hikayesi, yaşanmış... Ve yaşanmakta olduğu bilinmeyen...

 
Toplam blog
: 90
: 875
Kayıt tarihi
: 19.05.07
 
 

 Ama hayatın farkındayım. Hem güzel, hem acı. İyi midir farkında olmak? Yoksa iyi midir farkında ol..