Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '13

 
Kategori
Felsefe
 

İnsan insanı nasıl tanır?

İnsan insanı nasıl tanır?
 

Aklın Çarkları


“Kendini bilen Allah’ı bilir”

Hayatta her şey insan için ve evrene, Dünya’ya, çevremize, insanlara baktığımızda kötü olan hiç ama hiçbir şey yok. Yaratılan her şey kusursuz bir güzellikte ve belirli bir amaca sahip. Bizler bu güzelliklere kendi algı filtrelerimiz, dogmalarımız, önyargılarımız, değerlerimiz penceresinden baktıkça farklı anlamlar yüklüyor ve onları aklın kıyaslama sürecinden geçirerek iyi-kötü, güzel-çirkin vs gibi sınıflandırmalara tabi tutuyoruz.

Ne güzel olurdu değil mi bir bakışta diğer bir insanı tanıyabilsek? Aslında hiçbir güzelliği kalmazdı. Zira “armut piş ağzıma düş” misali işler bu denli kolay olsa evrensel yasalardan biri olan tekamül daha kolay olurdu. Ancak zıtlıklar ve farklılıklar olmadan tekamül olmaz, olamaz. Bir bakışta karşındakini tanıyabilsen “aklın kıyaslama süreci” hemen daha kısa sürede devreye girer ve ego kendini korumaya almak için o kişiye dair hemen kabul-red kararını verirdi. Ancak, bu yaşamın en büyük özelliği ve gizemi bizlerin dünyaya kapalı şuurla gelmemiz ve geleceği bilemememiz. Geleceği bilemediğimiz için de kesin hüküm veremeyiz. Bunun için akıl süzgecinden geçiririz ve karar veririz. Ve içsel çalışmalar yapıp bu yolda ilerleme kaydetmiyorsak da, egomuzun kıyaslama filtreleri açık olduğundan gerçeği olduğu gibi veya Mutlak Yaradan’ın yarattığı güzellikleriyle değil, sadece ama sadece kendi kaşığımız kadar alırız.

Tekamül deneyimden geçer ve doğru kararlar vermek için insanın hatalar yapması kaçınılmazdır. Başka türlü öğrenemez. Başka türlü doğru kararlar vermek için tecrübe kazanamaz. Bu süreçte insanın diğer insanları tanıması için de deneme-yanılma yöntemini uygulaması ve bu süreçteki doğru-yanlış kararlarından feyz alması gerekir.

Doğru insanlarla olabilmekkişinin daha kaliteli bir yaşam sürmesi ve çevresinden öğrenerek daha hızlı içsel yolculuğunda ilerlemesi için elzemdir. Her zaman karşımıza yanlış insanlar da çıkacaktır ancak bu insanlar karşımıza bize bir şeyler öğretmek için çıkar. Onlar bizim kaderi, planımızı yaşamamız için o anki sahnedeki diğer oyunculardır. Kapalı şuurla dünyaya gelen ve kaderini keşfetmeye çalışan insan, bu karşılaşmalar oyununda gerekli mesajları alır ve işaretleri okursa tekamülünde ilerleyecektir. Zira hayat her zaman bizleri eksiklerimizle sınar ve öğrenilmeyen dersler bir sonraki sahnede farlı kişiler sahneleri dekorlar ile karşımıza çıkar.

Bu arada kişinin bir başkasını tanıması sürecinde insanların acı, endişe, kaybetme korkusu, yıkıcı duygular gibi nedenlerden dolayı çoğu zaman içi dışı bir olamadıklarını ve bu yüzden de bir başkasının iç dünyasını tanımanın zor olduğunu da unutmamak lazım. Buna da ek olarak birçok insan ne kadar bilgili olursa olsun hayatı koru körüne uykuda yaşar. Kendine dair, insana dair, topluma dair, evren ve Yaradan’a dair bir soru sormadan yaşar gider. Kendine ayna tutmadan bir ömür geçirir ve şuursuz yaşar. “Kendini tanı”maz ve bu yüzden de bilemez. Bu durumda “kendini bilmeyen yaradanı bilemez” deyiminden feyz alarak kendini bilmeyenin bir diğerini bilmesi ve anlaması ne mümkün?

Bu kadar felsefe şimdilik yeterli deyip, bu deneme-yanılma sürecinde kadın-erkek fark etmeksizin bir bir başka insanı ve kişiliğini nasıl tanıyabiliriz diye biraz fikir cimnastiği yapalım….

  • Bir insan güç ve yetki verdiğinde onun bunu nasıl kullandığna bak. Güç sarhoşu olup ortalığı mı yıkıyor, yoksa görünmeyen yardım eli gibi gücünü adalet, erdemler ve doğru olanı yapmak için göstermeden mi kullanıyor?
  • Birisine yardım etme fırsatı varken nasıl davrandığınabakabiliriz. Bazıları o an yardım edebilecekken etmezler, zira o yardım için ektra çaba sarfedip karşılığında bir şey almayacaklardır. Kadim Hint Felsefesi’nde Karma Yoga’da bahsedildiği gibi bunlar sonuçları için bir şey yapan insanlardır.
  • Para ve mevki kazandığında değişiyor mu? Para, mevki, makam, payeler…bunların hepsi bu geçici dünyada geçiçi şeylerdir. “Çıplak geldik, çıplak öleceğiz” ve hepsi burada kalır gidecek. Bunlara sahip olan biri bunları putlaştırıyor mu yoksa, kendisi, ailesi ve çevresindekilere ışık olmak için bunları bağımlı olmadan yüksek amaçlara ulaşmak için araç olarak mı kullanıyor.
  • Bir insanı borç verince de tanırsın. Allah kimseyi zor duruma düşürmesin ancak alınan borç geri vermek içindir. Maalesef birçok insan aldığı borca sadık kalmaz, sözünde durmaz ve peşinden borç vereni süründürür. Zor durumu devam ediyor olabilir ama, buna dair açıklama bile yapmaz.
  • Adaletin sağlanması gereken durumlarda nasıl davrandığına bakabiliriz. Birçok insan kendisine bir şey yapıldığı zaman hak ve adalet savaşı verirken, bir diğeri için o insan haksızlığa uğradığında mücadele vermez, hatta ağzını bile açmaz. Bu kişiler başkaları için ayağa kalktıklarında kendilerini riske atmak istemezler.
  • Onu gören kimse yokken bile haram olana el uzatıp uzatmadığına bakarakda tanırsın. Harama el uzatmak zaten en başından külliyen yanlış ve günah. Ancak bazıları vardır ki “harama el uzatayım ama beni görmedikleri sürece sorun yok” der. Sen görmesen de Allah görür. Bu bile tek başına yeter. Bir insan her an Allah sevgisi ile yaşıyorsa, korkudan değil O’na sevgisinden dolayı harama el uzatmıyorsa bu insan hakiki insan olma yolunda bir adım öndedir.
  • Karşılıklı bağlılıklar bittiğindede ölçebilirsin. Bunlar ittifakların bozulması, boşanma, dostların ayrılması, arkadaşlıkların zarar görmesi vs olabilir. Her şey güzel gidiyorken iyi davranmak kolaydır. Önemli olan zor zamanlarda kişinin nasıl davrandığıdır. Ölçülü, adil, empati kurarak, basiretli mi davranıyor, yoksa bir saman alevi gibi hırs, öfke, kin gibi duygularla karşıdakine rüzgarın yönü değişince zarar vererek kendini mi rahatlatmaya çalışıyor.
  • İçki ve ya öfke gibi hallerde kontrolü yitirdiğinde. Herkes kendini kaybeder ama izin verirse. Her kontrolünü kaybeden de ortalığa zarar vermez…akli bir engeli yoksa tabii.
  • Görev veya sorumluluk verdiğindebunu nasıl nasıl yönettiğine bakarak. Özellikle zor görevler sırasında birçok sorun çıkar Yol kolay değildir, engebeli ve zordur. Her tür müsibet zor görevlerde yolcuyu bulur ve o yolda yürüyen kişi tek başına değil çevresindekilerle yürümek zorundadır. Bir insanın zorlukları nasıl aştığına bakarak, insanları kırarak mı yoksa yanına alarak mı hareket ettiğine dikkat ederek, tartışmaları nasıl yönettiğini izleyerek çok iyi tanırsın. Bazıları vardır ki bitiş çizgisine sadece kendisinin varması ile ilgilenir ve geride kalanlara bakmaz. Bazıları vardır ki “önce onlar sonra ben geçeyim” diye çalışır.
  • Çatışma yönetimi tarzına bakarak. Özellikle bu bizim kültürümüzde başarılı olduğumuz bir durum değildir. Hofstede’nin kültürel farklılıklar ile ilgili çalışmasına baktığımızda otorite konumundaki kişilerle bizim insanımız arasındaki duygusal mesafe fazladır. Susar susar, sonra patlarız. Ya da kırılmasın karşıdaki diye açık olamayız. Bu kültürel farklılıkları denklemden çıkardığımızda o insan karşıt fikirlerin tartışıldığı durumları, çatışmaları nasıl yönetiyor izleyin yeter. Kabul ettirmek için baskı mı kuruyor, dinlemeden fikirleri red mi ediyor, yoksa anlamak için soru soruyor ve empati mi kuruyor, herkesi dahil ederek katılımı mı sağlıyor? Tartışma çıkmaza girince nasıl otorite-demkorasi dengesini kuruyor?
  • Hareketleri tepkisel ve ya reaktif mi?. Bazıları vardır ki etkiye verdiği tepki, elinden muzu alınan bir maymunun verdiği öfkeli tepki gibi, düşünmedendir ve sadece “id”inden kaynaklanır. Düşünmez. Sadece paradigmalarına gore saniyenin onda biri sürede tepki verir, parlar, gürler, azarlar. Doğru mu yanlış mı diye bakmaz. Ya da karşıdakini içinde bulunduğu koşullar içinde değerlendirnez. Bu insanlar reaktiftirler ve hemen düşünmeden tepki verirler. Koşulların kuklasıdırlar. Etkiye verdiğimiz tepki ile aramıza Stephen Covey’in dediği gibi seçim hakkını koyabilmek, hür ve özgür bir irade, vicdan, farkındalık, ve yüce bir amaç gerektirir. Bunu yaptıkça seçimlerimiz kaderimizi etkiler.
  • Doğruyu mu söylüyor ona bakın.

Bu liste daha uzar ama burada yazmak için sayfa yetmez. İnsanları hayalleri, dinledikleri müzikler, izledikleri filmler, hobileri birçok şeye bakarak tanırsınız. İlgi gösterip, dikkat edin yeter. Ama tanımak için dikkat edin, yargılamak için değil. Zira her şey iyiye olduğu gibi kötüye de kullanılabilir. Önemli olan insanlara şans tanımak ve izin vermektir. Olmalarına izin vermek. Kendileri olmalarına izin vermek ve onları şartsız, önkoşulsuz kabul etmek. Herkes bir değerdir ve Dünya’ya sunacak bir şeyleri vardır. Hiçbir şeyi olmasa başkalarının tekamül etmesine yarayan negatif ortamları hazırlayarak onlara sınav ortamı yaratır.

İşin özü bana gore önce kendimize AYNA tutmak ve sonra diğerlerine AYNA tutmaktır. Ancak başkalarına AYNA tutarken “ışığın alışkın olmayan gözlere alıştıra alıştıra verilmesi” gibi adım adım kişinin bilinç seviyesine gore ilerlenmelidir ve kişi istemiyor veya almıyorsa durulmalıdır. Zira herkes özgür iradesi ile seçme hakkına sahiptir.

Sevgiler,

Kenan Kolday

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..