Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '08

 
Kategori
Felsefe
 

İnsan kokardı halaylarımız...

İnsan kokardı halaylarımız...
 

Kapılarımız kilit ile tanışmamış, pencerelerimize demir parmaklıklar takılmamış çatkapı misafir ağırlamaktan aşınmıştı eşiklerimiz.

Kurak geçen bunaltıcı yaz aylarında köyün iki çeşmesi ip gibi akar gece yarısı bile olsa bağ bahçe nöbetleşe sulanır hiç sorun yaşanmazdı. Uçlarında bakır bakraçların takılı olduğu tahta omuzluklarla su taşırdık evlerimize. Evin sofa tabir edilen bölümünde bulunan ocak ihtiyaç olmadığı zamanlarda küllenerek hazırda bekletilir ihtiyaç olduğunda ise küllerin altında bekleyen ateş harlandırılır burada ısıtılan su ile banyo ve mutfak işleri görülürdü. Ebem tandır ekmeklerini bu ocakta pişirir sonra tereyağı gezdirirdi üzerlerine. Tadına doyulmaz "yağlı ekmek" in kokusu evin her yanını sarardı. Yiyebildiğimiz kadar yerdik. Gerisi evin kuzey odasında bulunan "tel dolap"a kalkardı. Tel dolap denilince aklıma "kuru kaymak" düşerdi. Ocağın harlı ateşinde kaynamış sütün kaymak tabakası kenarlarından kesilirek bir oklava ile tam ortadan alınır gölgede kurutulur daha sonra pekmez, bal veya reçel eşliğinde kahvaltıda katık olurdu. O artık ülkemin kaybolan tatlar kategorisindeki yerini çoktan aldı. Aynı odanın güneş görmeyen en serin köşesinde içi sırlı su küpü dururdu. En sıcak zamanlarda bile içme suyu her dem serin bizi beklerdi.

Hasat zamanı işler imece usulüne uygun görülür her evin hasadı sırasına göre yapılırdı. Güneşin batması karanlığı beraberinde getirir gündüz vakti tarla tapan işleri ile yorulanlar fitilli gaz lambası veya mumun solgun ve titrek ışığında muhabbete dalar çocuklar ise toprak damların üzerinde bulutsuz gökyüzünde yıldızları sayar öyle uyuyakalırlardı. Elektrik denen icat henüz uğramamıştı köyümüze. Fitilli gaz lambasının dışında bir kaç evde gaz pompalı lüküs lambası bulunurdu bu tür lambalar daha çok ve beyaz ışık verirdi ama sık sık pompalanmak ister gömlek denilen bir nevi tül şeklindeki parçasının zaman zaman değişmesi gerekirdi. Transistörlü pilli radyo ise muhtarın evinde yüksekçe bir rafın üzerinde dantel işlemeli örtüsü ile mağrur bir şekilde arz-ı endam eder pilllerin çabuk tükenmemesi için sadece önemli haberler dinlenirdi.

Son evin son hasadı yapılıp harmanı savrulduğunda köyün halkı harman yerini doldurur günboyu saman tozunu yiyen kızarmış gözler yanan ateşin çevresinde davul zurna ve toz duman eşliğinde halay dururdu. İşte o zaman güneş batmış, karanlık çökmüş, yorgunluk varmış ne gam ! kimsenin umurunda olmaz zaman denilen kavram bizlere teslim olurdu. Bizler o müstesna anın tadını doyasıya çıkarırdık. Zurnanın eşliğindeki davulun gümbürtüsü kimbilir kaç kez ayaklarımızı ritmik bir şekilde toprağa vurdurur kimbilir kaç kez ateşin çevresinde dönen pervaneler olur ve toprağın tozunu yutardık,

Bencillik, artniyet ve çıkar ilişkilileri tanımayan bu doğal birliktelik tanyeri ağarmaya başlayıp şafak sökünceye kadar olanca hızıyla devam ederdi.

Ter, toz, toprak, türkü ve insan kokan halaylar güneş sıcak yüzünü gösterdiğinde son bulurdu.

HARMAN [*]

"Gün döner,

Yeşil uçar gider,

Alınlar terli,

Taşlıtarlada yanık yüzler.,

Yaz kâtip,

Vurulsun boynu ekinlerin,

Harman günüdür,

Bir nefes ömür dediğin."

[*] Şiir : Murat Soyak' tan alınmıştır.

kk/

 
Toplam blog
: 262
: 1569
Kayıt tarihi
: 27.09.07
 
 

Anadolu'nun doğusunda sonradan ismi değiştirilen köylerden birinde zemheri zamanına denk gelen bi..