Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '09

 
Kategori
Ramazan
 

İnsan olarak birbirimizden farklı ve üstün bir yanımız yok

İnsan olarak birbirimizden farklı ve üstün bir yanımız yok
 

“On bir ayın sultanı” dediniz mi, ramazanı yere göğe sığdıramıyorsunuz demektir. Yanına barış ayı, hoşgörü ayı, iyilik, yardım ayı filan gibi biraz daha pohpohlayıcı sıfatlar da eklediniz mi, iş tamam.

Abartı, her zaman her yerde, normalin bozulmuş şeklidir, yani iyisi değildir. Oysa biz iyileştirmek, güzelleştirmek, yüceltmek adına pek çok şeyi abartırız…

Sıradan sözlerimizi ve hareketlerimizi bile, düşünerek kontrollü bir tarzda sergilemeliyiz. Şimdi ramazanı öveceğiz diye, onu İslâm’ın önemli ve değerli bir zaman dilimi olarak sunmak isterken, barışın, hoşgörünün, anlayışın, saygının, sevginin, yardımın, iyiliğin hepsini ramazana yüklersek, diğer on bir ay bu değerlerimizden mahrum mu kalacak?

Böyle bir anlayış veya paylaşım, akla da, mantığa da, dine de uymaz.

Aslında dünkü yazımda (http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=198260) bu yüzden, “insan gibi yaşayan gerçek ve normal kişiler için ramazanın diğer aylardan fazla farkı yoktur” demiştim.

Çoğunlukla bizler dini, olağanüstü, akıl dışı, fizik ötesi bir takım karmaşık formüller olarak görmeye alıştığımız veya böyle girift bir sistemin ancak din olabileceğini zannettiğimiz için, ya hiç bulaşmamaya çalışırız, ya da herkesle beraber saygı duyuyormuş gibi yapmacık bir takım davranışlara başvururuz.

Fakat din, beşikten mezara kadar, hayatımızın asla ayrılmaz bir parçası olduğu için, her yerde ve her şeyde karşımıza çıkar. O zaman da bilgisizliğimizden ne yapacağımızı şaşırır, normal zamanda adam yerine koyup söylediklerine inanmayacağımız kimselerin bizi yönlendirmesine engel olamayız.

Bir taraftan da için için kızarız, üzülürüz, kahroluruz, elimize fırsat geçince de modern bir bakış açısıyla “din” diye yapılan saçmalıkları tenkit ederiz.

Halbuki sadece bir “kültür” olarak, içinde yaşadığımız toplumun inanç sistemi olan İslâm’ın ne olduğunu anlamak için azıcık gayret sarfetsek, aklımızı da çalıştırarak, neyin ne olduğunu yerli yerine oturtabilsek, her şeyi kolayca anlayıp yorumlayabileceğiz. Doğruyu yanlışı ayırt edebileceğiz. En önemlisi de cahillerin sözüne takılmadan, iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun yolunu bulabileceğiz.

Dinin kültürlü insanların elinde olması, ona otokontrol sistemini de kazandıracağı için, madrabazların, istismarcıların, üçkağıtçıların, cahillerin, çıkarcıların böyle ulvi bir çatı altında barınma imkânı ve ihtimali de ortadan kalkacak.

Bazı soruları elbette uzmanına sormak gerekir. Ancak dini her konu uzmanlık isteyen bir yapıda değildir. Din bireysel olarak akıl sahibi her insanın mükellef kılındığı bazı kurallardan ibarettir. Herkes kendi aklının erdiği ölçüde dini anlar, uygular ve yaşar.

*****

İlk âyetlerin bir ramazan günü Kadir gecesinde indirilmiş olmasından dolayı, Ramazan aynı zamanda Kur’an ayıdır, yani Kur’an’ın çok okunup çok dinlenmesi gereken bir aydır, denir.

Kur’an’ın okunmasından ve dinlenmesinden maksat, orada yazılan ve söylenenlerin bizim tarafımızdan anlaşılıp uygulanmasıdır. Yoksa anlamadığımız bir metni, bir musiki eseri gibi dinlemek, belki kulaklarımızın pasını siler ama, gönlümüzün pasını silemez.

Onun için evlerimizde hususi hazırlanmış kabında özenle saklanan Kur’anlar’ın, bir süs eşyası gibi duvarda asılı durması yerine, anlamını araştırmak, öğrenmek zorundayız.

Birçok kimse okuduğu meallerden fazla bir şey anlamadığını söyler. Doğrudur. Çünkü pek çok meal, aslını yansıtamama endişesiyle, tercüme kurallarına bağlı kalınarak Türkçe anlaşılırlıktan uzak bir şekilde yazılmıştır. Yeni yeni bu konuda bazı çalışmalar yapılmaktadır.

Kur’an mealini baştan sona hatim indirir gibi okumak yerine, indeksinden seçtiğimiz bazı konuları inceleyebilir, böylece daha geniş bilgi elde edebiliriz.

Zamanı ve fırsatı olmayanlar için Ramazan boyunca her gün farklı konulardaki âyetleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

*****

Her şeyden önce dinin Allah tarafından, yarattığı insanlara bir yol haritası olarak sunulduğunu bilmek zorundayız. Yaratıcımız, bizim için ömür boyu, neleri yapmamızın, neleri de yapmamamızın bizim için daha hayırlı ve faydalı olacağını anlatarak bize öğüt veriyor.

Uyup uymamak kemdi elimizde. Ancak üretici firma, imal ettiği ürünün en verimli nasıl kullanılacağını bizden iyi bildiği için, sattığı makineyle bize bir de kullanma kılavuzu verir. Allah da kulları için dini bu maksatla indirmiştir.

Bunların bizim açımızdan bir değer ifade etmesi için, öncelikle elbette Allah’a ve onun bize “inanın” dediği şeylere inanmamız gerekiyor. Allah’ın dışında inanmamız istenen diğer konular bilindiği gibi, melekler, kutsal kitaplar, peygamberler, âhiret günü, kader ve öldükten sonra dirilmektir.

Dikkat edilirse inanılması gereken konuların hiç biri, akılla mantıkla bulunacak ve ispat edilebilecek şeyler değildir. Aksini savunmak tabii ki mümkün. Ancak onu da ispat etmek imkânsız.

Arşimet’in “bana bir dayanak noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım” dediği gibi, insanın da dünya hayatını ve yaratılışı bir temele oturtması gerekiyor ki, bu olup bitenlere bir anlam verebilsin.

Eğer imanın 6 şartına uyarsak, kendiliğinden sağlam bir temel oluşuyor ve geri kalan her şeyi onun üzerine inşa edebiliyoruz. Aksi takdirde temelsiz bir zemine hiçbir şey oturtmak mümkün değil. Öyle olunca, “biz kimiz, neyiz, nerden geldik, nereye gidiyoruz?” sorularının hepsi havada kalıyor.

*****

Kur’an âyetlerine baktığımız zaman 15 yerde “Ey insanlar!” şeklinde bize hitap edildiğini görürüz.

En önce kulak kabartmamız gereken, Hucurat sûresi, 13. âyettir:

“Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız, işlerinizi tedbirle idare etmeniz, karşılıklı olarak İslâmî kurallarla örtüşen milletlerarası teâmüllere uymanız, yardımlaşmanız, kültür ve medeniyet alışverişinde bulunmanız, birbirinize iyiliği tavsiye etmeniz için, sizi milletler ve kabileler haline getirdik.

Allah yanında en değerliniz, en üstününüz, en çok Allah’a sığınanınız, emirlerine yapışanınız, en çok günahlardan arınıp azaptan korunanınız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananınız, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olanınızdır. Allah her şeyi bilir, gizli açık her şeyden haberdardır.” (Kur’an’ın Anlaşılmasına Doğru - Tefsirî Meal - Ahmet Tekin)

Buradan açıkça anlaşılıyor ki, her insan bir ana-babadan dünyaya geliyor. Bu manada hepimiz eşitiz. Birbirimizle tanışalım, yardımlaşalım, kültür ve medeniyet alışverişinde bulunalım, birbirimize iyiliği tavsiye edelim diye farklı farklı renklerde ve ırklarda yaratılmışız. Ancak yine de birbirimizle eşitiz. Falan ırkın, kabilenin veya milletin diğerine üstünlüğü yok.

İnsanların birbirinden farkı ve üstünlüğü kendi aralarında değil, sadece Allah katında olabilir. Onu da biz bilemeyiz, takdir edecek olan sadece Allah’tır. Bunun yolu da, Allah’a çok sığınmaktan, emirlerini uygulamaktan, günahlardan sakınmaktan, görevlerinin bilincinde olmaktan geçer. Bu ölçüyü değerlendirecek tek merci, gizli açık her şeyi bilen, doğumdan ölüme kadar yaptığımız her şeyden haberdar olan Allah’tır.

Bu konuda başka bir şey söylemeye gerek var mı?

Yarın sohbetimize devam edeceğiz.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..