Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '17

 
Kategori
Felsefe
 

İnsan olmak ya da olamamak

İnsan olmak ya da olamamak
 

 

Genelde insan olmakla ilgili ilk akla gelenler, çevresine ve büyüklere karşı saygılı olmak, yardımda bulunmak, vatandaşlık görevlerini ve dini vecibelerini yerine getirmek şeklinde anlaşılmaktadır. Elbette bunlarda insan olmanın diğer nüveleridir.

Ancak gerçek anlamda insan olmak her şeyden önce, kişinin kültürel açıdan kendisini doldurup, gerek bireysel yaşamında gerekse toplumsal açıdan, doğru ve gerçekçi kararları verme düşünce yetisine sahip olmakla mümkündür.

Birçok konuda kendi başına karar veremeyen bireyler, çevresine karşı ne kadar saygılı davranırsa davransınlar, bilgi ve düşünme yetisi olarak her zaman “Alt Düşünce” kategorisinde yer alırlar.  

Bir insan özgüven ve bilgi eksikliğiyle yaşadığı sürece, sürekli başkalarından ya destek alır veya taklit ederek yaşamını sürdürür. Bu yapı psikoloji bilimine göre güdümlenmiş düşünce anlamına gelmekte olup, üst insan (Üst Düşünce) kategorisinden tamamen uzaktır.  

Dünya yüzünde yaşayan canlı varlıklar içerisinde, en karmaşık yapıya sahip olan ve sürekli üzerinde düşünülmesi gereken tek varlık insandır. Bu yüzden insanın kendisini tanıyıp doğru ve gerçekçi yaşayabilmesiyle ilgili, Filozoflar sayfalarca makale ve kitap yazmışlardır.

Örneğin Sokrates: “Kendini bil der.

Mevlana: Bir ben var bir de benden içeri.

Hünkâr Bektaşı Veli: Hakiki fikirler hakka yürür, hakkı kullananlar hilelerde boğulur.

Zerdüşt Peygamber: İyi düşün güzel söyle sağlam yap der. 

Dekart: Düşünüyorum öyleyse varım.

Dünyayı anlamayan insanı, insanı anlamayan da dünyayı asla çözemez. Gibi benzer özlü sözleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Fizik kanununa göre bir saniye bile durmadan güneş ve kendi ekseninde dönen dünyamız, insanı yaşartırken aynı zamanda düşüncemizin de durağan (Statik) olmadığını kanıtlamaktadır.  

Onun içindir ki, doğadaki fizik kanunuyla birlikte felsefenin temel ilkeleri öğrenilip kavranılmadığı sürece, insan hem kendi gerçekliğine hem de üst düşünce yapısına asla ulaşamamaktadır. Dünyanın doğal evrimsel hareketi, özellikle insanda iki ana temel düşünce yapısını oluşturmaktadır.

Bunlardan birincisi; insanı içgüdüsel yeti seviyesinde tutan “Alt Düşünme” biçimi iken, İkincisi; insan bilincinin sürekli merak, sorgulama ve araştırma itkisiyle “Üst Düşünce Yetisine” sahip olmasıdır.

Fiziksel ve hareket yönüyle diğer canlılardan belirgin bir farklılığa sahip olan insan, daha fazla enerji harcamadan içgüdüsel yetisinin etkisinde “Alt Düşünme” kaldığı için, dünyaya ve insanlığa sürekli metafizik çerçeveden bakmakla yetinmektedir.

Bu mantığın ana kaynağındaki idealist düşünme, insanın merak, araştırma ve sorgulama yetisini frenleyip, tüm olayları ve yaşananları yüce bir güce bağlaması neticesinde, insanın evrensel diyalektik düşüncesinin gelişmesini engellemektedir.

İşte insanın bu içgüdüsel düşünme yetisinden ayrılıp, gerçek insan (Üst İnsan ya da Üst Düşünme Yetisi) özelliğine sahip olabilmesi için merak, sorgulama ve araştırma mekanizmasını sürekli geliştirmek zorundadır.

Bu sayeden değil midir? Birçok dogmatik duygu, alışkanlık, taklit ve saplantılardan arınılarak, günümüz modern ve daha rahat yaşam şekli gerçekleşmiştir.   

Yaklaşık olarak 65 milyon yıl önce dünya canlılarının yaşamı incelendiğinde, insanın ilk atası sayılan primatların, diğer canlı varlıklarla aynı temel güdüyle hareket edip yaşadığı rahatlıkla anlaşılmaktadır.

İnsanın ilk varoluş tarihinde mevcut olan bu doğal içgüdüsel hayvani yaşam ve düşünme biçimi, ne yazık ki, aradan milyon yıllar geçmesine rağmen, çağımızda bile birçok toplum ve kişide hâlâ devam ettiği görülmektedir.

Örneğin Primatlardan hatıra kalan ilkel güdüsel egoist yapının, çağımız modern insanında biraz daha yontulmuş şekilde hiçbir sınır tanımadan, aşırı varlıklara sahip olmak, herkese ve her şeye hükmetmek için türlü entrikaları sürdürmesi, dünya insanlığının henüz üst insan olamadığını göstermeye yetmektedir. İnsanlığın çağımızda bu alt insan derecesinde kalmasının en büyük sorumlusu ise, mevcut devlet sistemlerine hâkim olan güçlerden başkası değildir.

Çünkü; istisna bazı demokratik yapıların dışında, diğer birçok devletlerin yöneticileri, dünya kamuoyuna karşı her ne kadar süslü püslü mesaj ve görüntüler verseler de, samimiyetten tamamen uzaktırlar. Gerçekte ise poroto hayvani içgüdüsel (Alt İnsan) yapıyı aşmadıkları veya aşmak istememelerindendir.

Bu anlayışı sürdürmek içinde, eğitim sistemlerini araştıran ve sorgulayan bilimsel düşünce yapısından uzak, daha çok hayale dayanan dini dogmalar ve etnik urkçılığa dayandırmalarıdır. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğunu ise şu şekilde açıklayabiliriz.

Eğitimlisinden eğitimsizine kadar çoğu insanın kolayca yıkamadığı saplantı ve alışkanlıkların başında kariyer, büyüklük kompleksi, güç, rütbe, makam, mevki ve doyumsuzluk egoizmi, insana diğer şeylerden daha yüksek derecede haz vermektedir. Bu alt insan haz duygusundan vazgeçilmesi demek, yaşamın bu düşüncede olanlar için anlamsızlaşması demektir.

Örneğin zaman zaman bazı kendini bilmezlerin açıktan ifade ettiği gibi, okumuşlar olmasa toplum daha kolay yönetilir düşüncesi, boşuna söylenmiş bir şey değildir. Aslında bu tür ifadeler başta devlet yöneticiler olmak üzere birçok insanın ne kadar içgüdüsel haz (Hedonist) ve kendine aşık (Narsist) anlayışın esiri olduklarının en açık şekilde dışa vurmasıdır.

İnsanın, insan olamamasının temelini ve engellerini kısaca bu şekilde belirtirken, diğer taraftan gerçek insan olmanın ya da üst düşünme yetisinin, insana sağladığı değerlere biraz daha yakından bakmakta fayda vardır.

Üst Düşünme Yetisi; dünya ve doğanın fiziksel deviniminden hareketle, diyalektik olarak insanın beyin içerisindeki hücrelerin sayısal açıdan daha fazlasını çalıştırmasıyla meydana gelen merak, sorgulama ve araştırma mekanizmasıdır.

Bu ise insanın sürekli sorgulama yetisini üst aşamada hareket ettirip ne nedir, neden, niçin? Gibi sorularla, diyalektik bağları ve evrimsel farklılaşmaları, tüme varım ve tümden varım şeklinde üst insan seviyesine ulaştırmaktır.

İfade edilen bu üst düşünme sayesinde, pozitif bilimler geliştirilmiş olup, böylece insan yaşamının kolaylaşması sağlanmıştır. Pozitif felsefi bilimlerin gelmiş olduğu bu aşamada, insanlar biraz daha dikkatli, bilinçli ve mütevazi hareket etmiş olsalar, doğal ölümlerin dışında insan ve doğa kaybı rahatlıkla minimalize olacaktır.

Bazılarının ileri sürdüğü gibi, insanlık sadece metafizik düşünme yetisinde kalıp, yaşadığı ve yaşayacağı tüm olumsuzlukları alın yazımız ve takdiri ilahi şeklinde değerlendirseydi, insan türü hayvanlardan daha fazla üremiş olacaktı ki, buna ne toprak ne de temel gıdalar asla yetmeyecekti. Ve böylece tarihimizde yaşanan savaşlardan daha iğrençliklerin görüleceği aşikardır.   

İçerisinde bulunduğumuz çağda, insan topluluklarının tüm olumsuzluklarına rağmen, diyalektik pozitif felsefi bilim sayesinde, üst düşüncenin geliştirilmesiyle, muhtemel yaşanacak daha kötü olaylar azda olsa önlemiştir.

Yine de insanlığın büyük çoğunluğu tam anlamıyla üst insan ya da üst düşünme yetisine ulaşamadığı için, bu yüzden insan olmak ya da olamamak üzerinde tartışmaya devam etmek durumundayız.  

Cemal  Zöngür

 
Toplam blog
: 56
: 1108
Kayıt tarihi
: 27.03.16
 
 

Eğitim: Yüksekokul, Meslek: Yönetim, İlgi Alanım: Tarih, Felsefe ve Sosyoloji üzerine araştırma. ..